Türkiye’nin Zeytin Dalı (Afrin) ve Fırat Kalkanı (Cerablus) operasyonlarının toplamının 3 katı kadar geniş bir alanı hedef alan “Barış Pınarı” operasyonunun gerçekleştirilmesinin temelinde, elbette vatan-millet-Sakarya diye de değerlendirilebilen saf milliyetçi hisler yatmıyor yalnızca. Bu operasyon ile terörden arındırılan alana 1 milyon kişiyi barındırılacak bir şehir inşa edilmesi amaçlanıyor. Erdoğan “1 milyon kişilik yeni yerleşim yerleri inşa etmeyi planlıyoruz” diyerek bu projeyi doğruladı. Resmi rakamlara göre Türkiye’de 3,6 milyon ve gayri resmi rakamlara göre ise 4,5 milyonun üzerinde Suriyeli sığınmacı yaşıyor. Şimdi bunların 1 milyonu hâlihazırda mevcut bulunan yerleşim alanlarına ve 1 milyonu ise kurulacak olan ve tahmini maliyeti 26,4 milyar dolar tutarını bulan bu yeni şehre yerleştirilecek. Bu çok ilginç ‘fikir’, hükümetimizin yepyeni bir çılgın projesi olarak ortaya çıktı. Eminim kurulması planlanan bu proje şehre verilecek isim de yine çok sürprizli ve şaşırtıcı olacaktır... Ak Parti sayesinde zenginleşen sözde muhafazakâr ve aslen gayet kurnaz işadamları hâlihazırda yurtdışına 200 milyar dolar kaçırmış veya taşımış durumdalar. Bunun yarısını bile ülkelerine getirmeleri, Türkiye’nin ekonomisini düzlüğe çıkarabilecektir. Ama görünen o ki, onlar bile artık yönetime güvenemiyorlar. Zira ülkenin ekonomisi ve dış politikası, uzun zamandır, pek muhterem Başkanımızın hipoglisemi endeksindeki dalgalanmalarına göre şekilleniyor.

7 düvelle savaşan “Yeni Osmanlı” hayaliyle başlayıp, “onurlu yalnızlık” aşamasına gelip yanaşan Türk dış politikası serüveninde, hükümetimiz tarihte belki ilk defa “Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur” klişesinin somutlaştırılmasını sağladı. Milli Mücadele esnasında, sadece eşsiz kahramanlıklar gösterilmedi, ayrıca önemli diplomasi başarıları da sergilenmişti. Bolşevik Rusya’dan silah ve altın para desteği alındı, 1921 sonbaharından itibaren de Fransa ve İtalya ile anlaşarak onlardan silah, kamyon ve keşif uçakları alabildik ve bunları mücadele ve muhaberelerde kullandık. Birinci Dünya savaşı sırasında ise, Almanya ile Avusturya-Macaristan imparatorluğu ve Bulgaristan müttefiklerimizdi. Peki şimdi? Soydaş ve dindaş Uygur Türklerinin haklarını korumaktan bile aciz kalan Türkiye, Çin’den de ve Çin’den bile azar yedi. Çin, “Suriye'de süren operasyonu durdurup doğru yere çekilin” açıklamasını yaptı. Dahası, daha çok yakın bir zamanda BM kürsülerinden Filistin’i savunan tek devlet adamı Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğu halde, mazlum Filistin ve hatta yavru vatan KKTC bile Türkiye’yi operasyon nedeniyle kınadı. Fakat elbette Erdoğan KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya gereken cevabı verdi, “Barış Pınarı Harekâtıyla en az 1974'teki Kıbrıs Barış Harekâtı kadar hayati önemde bir adım attık”, dedi. Türkiye'nin yurtdışında yaşayan 6 milyon vatandaşı olduğu halde, lobicilik faaliyetimiz sıfıra yakın. Olağanüstü bir Dış İşleri çalışması ve başarısı neticesinde, Azerbaycan, Pakistan ve Katar dışında yanımızda duran hiçbir ülke kalmadı. Senatör Graham’ın, “Başkan Trump’la konuştum, kararı Türkiye için akla gelebilecek en kötü şekilde oyun değiştirici olacak” şeklinde duyurduğu üzere, ABD Türkiye’ye karşı uygulayacağı yaptırım listesini açıklarken, AB ise Kıbrıs’taki sondaj çalışmalarından dolayı yaptırım listesi hazırlayacak. Bunun yanında birçok Avrupa ve dünya ülkesi Türkiye’ye silah satışını askıya aldı, ABD hariç. ABD, AB, BM, Arap Birliği, İran ve kralları öldüğünde ülke çapında bayrakları yarıya indirmiş olduğumuz Suudi Arabistan Türkiye’ye üst üste ayar verirken, Erdoğan Suudi Arabistan’a “Bu mücadelede siz bize laf edemezsiniz, konuşamazsınız. Yemen’i bu hale kim getirdi, şu an ne durumda, on binlerce insan Yemen’de ölmedi mi? Siz bunun hesabını verin” diye yükleniyor, Mısır’a ise “Sen hiç konuşamazsın, sen ülkede demokrasi katili olan bir kişisin” diyerek sesleniyor. Üstelik yetkililerimizden, “Biz de ABD’ye karşı yaptırım uygulayacağız” açıklaması gelmekte gecikmedi.

En son ABD Savunma Bakanı, “Emrettiği tek taraflı işgalin savaş suçları dâhil sonuçlarından Erdoğan sorumludur. Bu, geniş çaplı can kayıpları, sığınmacılar, yıkım, emniyetsizlik ve ABD askeri güçlerine büyüyen tehditle sonuçlandı." dedi. Trump Türkiye’ye mesajını “Türk liderler bu tehlikeli ve yıkıcı yola devam ederse, Türkiye'nin ekonomisini hızlıca yok etmeye tamamen hazırım” ifadeleriyle verirken, Erdoğan’ın bu sözlere yanıtı hiç de sert değildi; “Bunu sürecin nükteleri olarak görmek istiyorum”. Ekim sonuna kader bir Erdoğan-Putin zirvesinin gerçekleşmesi bekleniyor. 13 Kasım’daki Erdoğan-Trump zirvesinden önce, yarın ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile Dışişleri Bakanı Mike Pompeo yarın Türkiye’ye geliyorlar. Görüşmeye ilişkin şimdiden bazı ipuçları belirdi. Erdoğan sürpriz bir şekilde, “Münbiç’in Suriye rejim güçlerine geçmesi çok olumsuz değil, yeter ki terörden temizlensin” açıklamasından bulundu. Bu arada, Rus İzvestiya Gazetesi şöyle yazdı; “Barış Pınarı Hareketi AB’nin kapılarını Türkiye’ye tamamen kapattı, tüm umutlar tükendi.” New York Times Gazetesi ise, “ABD’nin İncirlik’teki nükleer silahları tahliye etmeyi değerlendirdiğini” belirtti.

Memlekette ekonomik durum her zamanki gibi içler acısı. Kuşkusuz iktidar ekonominin daha da kötüleşmesini çoktan göze almış. Volkswagen Türkiye’deki yatırım kararını erteledi. Merkez Bankası’nın 46 milyar liralık ihtiyat akçesinin aktarılmış olmasına rağmen, Ocak-Eylül döneminde merkezi bütçe 85,8 milyar lira açık verdi. Bu rakam geçen sene aynı dönemde 56,7 milyar liraydı. TÜİK verilerine göre, mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı Temmuz döneminde %13,9’dan %14,3’e yükseldi. Yine mevsim etkisinden arındırılmış genç nüfusta işsizlik oranı ise, Temmuz döneminde %16,2’den %16,7’ye yükseldi. Genç (15-24 yaş arası) işsizliği %27,1 ile Cumhuriyet dönemi rekorunu kırdı. Bu arada, Cumhurbaşkanlığı’nın bu yıl 2,8 milyar lira olan bütçesi 2020 için 3,1 milyar liraya yükseltildi. Geçen yılki planda 2020 için de 2,8 milyar lira öngörülmüştü. İçişleri Bakanlığı’nın 8,5 milyar liralık bütçesi gelecek yıl için 9,6 milyar liraya çıkarılırken, MİT’in bütçesi bu yılki gibi 2,1 milyar lira olacak.

Erdoğan AB’ye, “Eyy Avrupa Birliği şu andaki operasyonumuzu bir işgal operasyonu diye nitelendirmeye çalışırsanız işimiz kolay. Kapıları açarız, 3,6 milyon Suriyeliyi size göndeririz” diyerek seslendi. Oysa işin doğrusu, öyle anlaşmalar imzalamış bulunuyoruz ki, kapıları açarsak bu sefer Birleşmiş Milletler nezdinde yaptırım ve ambargolar ile karşı karşıya kalırız. Vize muafiyeti sözlerini çoktan unutan Avrupa mülteci akınından endişe ediyor olabilir, ama Avrupa'yı, Türkiye'ye çevirmek o kadar kolay değil. Yabancı basına göre, zaten Avrupa buna ilk günden beri “işgal operasyonu” diyor. Demiyor veya diyemiyor değil ki. Sayın Cumhurbaşkanı “Buradan milletimizin her bir ferdini, AK Parti saflarında çalışmak için davet ediyorum” diyerek operasyonun asıl niyetini dürüstlükle ortaya koyuyor. Numan Kurtulmuş operasyon başlarken süreci “savaşa giriyoruz” diye tanımlamıştı. Cumhurbaşkanı Danışmanı Yasin Aktay da, Türkiye ile Suriye arasında ‘çatışma çıkabileceğini’ söyledi. “Türkiye’ye büyük yaptırımlar yolda” ifadelerinin yanında, “Bırakalım Türkiye sınırlarını savunsun” sözleriyle operasyona yeşil ışık yakar gibi görünen Trump’ın “kum ve ölüm” dediği yere güle oynaya girerken ve birilerinin “güvenlik ve barış” söylemleri kulak ardı edilirken, İŞİD hapishaneleri ve mahkûmları Türkiye’ye emanet edildi ve şimdiden buna ilişkin tehditler başladı. İleride dünyanın herhangi bir yerinde gerçekleşecek cihatçı eylemlerinden de yine Türkiye’nin sorumlu tutulacağı açık...