Bu sitede ilk yayınladığım yazıda muhalefetteki partilerin tamamına, “AKP’nin oyları düşüyor da bunun karşılığında yeni bir dönem için sizin vizyonunuz nedir?” minvalinde sorular sormuş ve hala Erdoğan’ın oyun alanından çıkamadıkları için eleştirmiştim. Geride kalan haftada Bahçeli ve Erdoğan’ın, dolar ve euro tırmanışa geçip ülke ekonomisindeki kırmızı alarmı deşifre ederken Meral Akşener’i ittifaka davet eden diğer yandan da Muharrem İnce’nin kurması beklenen yeni partisini teşvik eden açıklamalarını gördük. Belli ki söz konusu anketlerdeki oy oranları, Saraylıların da gözünden kaçmamış. Şimdi de zillet ittifakı üyesi ve hain diye belledikleri Meral Akşener ile İyi Parti’sini yanlarına çekip eksik kalan ’u tamamlarken Muharrem İnce ile de karşı ittifakı dağıtıp işi garantiye almaya çalışıyorlar. Bu ve buna benzer planlar yapılabilir, normal. Ancak burada asıl önemli olan ilkesizliğin, siyasetsizliğin ve ciddiyetsizliğin ilanı. Bakalım Cumhur İttifakı üyeleri, kimleri daha önce güzelledi, kötüledi ve sonra da duruma göre yine güzeller veya kötüler?

Kemal Kılıçdaroğlu’yu, iki önceki yazımda CHP Kongresi’nde tek adam gösterisi yaptığı ve siyasetini de, bir şekilde çoğunluğu yakalayıp iktidarı elde etme düşüncesinden öteye taşıyamadığı için eleştirmiştim. Tabi bu eleştirimin temellerinden biri de bu söylem ve eylem biçiminin şahını, bizzat iktidarda bulunan AKP ve ortağı MHP’nin yapmasıdır. 2002 yılında AKP tek başına iktidar olduktan sonra özellikle ilk 10 yıl boyunca ülkenin her yerinde mide bulandırıcı şekilde Fethullah Gülen ve ne olduğu, ne işe yaradığı belli olmayan cemaatinin propagandasına maruz kaldık. O zamanlar Tayyip Erdoğan da dahil Fethullah Gülen’e methiyeler düzmelerden Türkçe Olimpiyatları için para basmalara, polis operasyonlarını önceden haber veren STV – Zaman yayın organlarından İstanbul’daki vapurlarda ekranlardan Gülen’in sohbetlerini dayatana kadar midemizi bulandırdılar. Selahattin Demirtaş’ın Gülen’in savcılara talimat verdiğini anlatan şu videosu da, Kamer Genç’in meclisten yaptığı şu konuşma da AKP iktidarını zerre ilgilendirmedi tabi, hatta sosyal medyada bugün onların tabiriyle Fetö’yü andıran Feto söylemini, değerli hocalarına hakaret sayıp böyle konuşanlara fırça atıyorlardı. Sonra, tıpkı açıklaması sonrası istifa ettirilen Emre Cemil Ayvalı’nın da şu videoda dediği gibi eski devlet kliğine karşı besleyip büyüttükleri cemaat kliği, Kamer Genç’in dediği gibi başlarına bela oldu ve 17-25 Aralık’tan 15 Temmuz’a kadar bu mide bulandırıcı süreç, nihayet ülkecek bir istifraya sebep oldu. O zamanlar, bu ne idüğü belirsiz “Cemaat” örgütlenmesi işlerine geliyordu. Peki ne için? İktidar denilen o gücü ellerinde tutmak için.

Erdoğan – AKP iktidarının, Kürt siyasi hareketi ile kurduğu ilişkinin en önemli izlerini gösteren “Çözüm Süreci” dönemini daha sonra birkaç yazıda ayrıca ele alacağım için atlayıp tekrar edilen İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimleri öncesine geleceğim. Uzun süre avukatlarıyla dahi görüştürülmeyen Abdullah Öcalan’a apar topar biri gönderildi ve o ana kadar kimsenin adını duymadığı Doç. Dr. Ali Kemal Özcan isimli bu akademisyen, Öcalan’ın HDP’ye İstanbul seçimlerinde tarafsız kalmalarını salık verdiği anlamı çıkabilecek mektubunu okudu. Ardından Abdullah Öcalan’ın kardeşi Osman Öcalan, TRT Kurdi’ye çıkarılarak (kendisinin hakkında Kırmızı Bültenle arama emri varmış bu arada) bu tarafsızlık mevzusuna destek verilmeye çalışıldı. Yetmedi, Tayyip Erdoğan ve ardından Devlet Bahçeli, HDP seçmenine Öcalan’ın lafını dinleyip Ekrem İmamoğlu’ya oy vermemeleri gerektiği anlamında çağrı bile yaptı. Terörist, hain, cani kelimelerini olabildiğince köpürterek adını andıkları ve kimseyle görüştürmedikleri Abdullah Öcalan, bir anda devlet yönetiminde meşru bir siyasi aktör haline getirildi. Peki ne için? İstanbul Büyükşehir Belediyesi yönetimini kaybetmemek için.

MHP’den ihraç edilen Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt’un da itiraf ettiği gibi Meral Akşener, tüzük kongresini kazandığı ve muhtemel olağanüstü kongreden de genel başkan olarak çıkacağı MHP’den, Bahçeli’nin direnmesi ve Erdoğan yönetimindeki üst mahkemelerin de usulsüz kararlarıyla önce kongre iptal olduğu için seçilemeyip ardından gönderildi. Akşener, İYİ Parti’yi kurduktan sonra önce Fetöcü, ardından ABD uşağı, sonrasında zillet ittifakının üyesi gibi söylemlere maruz kaldı. Meral Akşener’in evinin önünde saldırıdan İyi Parti’nin seçim dönemi çalışmalarında salonun elektriklerinin kesilmesi, seçim stantlarına saldırıya kadar neler gördük. Bahçeli, onun partisine İp diyor, “İplisi, ipsizi” diye de gönderme yapıyordu. 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Tayyip Erdoğan’ın rakibi olan Muharrem İnce ise meydanlarda Erdoğan tarafından “Bay Muharrem” olarak anılıyor ve sürekli “Bana bak bay Muharrem” diye seslenmelere maruz kalıyordu. Bugün Meral Akşener’e eve dön denilirken Bay Muharrem de Sayın İnce oldu. Peki ne için? Dibe vuran oy desteğini toparlayıp gitti gider çoğunluğu yeniden sağlayıp, iktidarda kalmak için.

O zaman sonda bir “ne için?” daha soralım. Bütün bu yapılan; tutarsız, ilkesiz, siyasetsiz, falsolu hallerin nedeni olan iktidarda kalma çabası ne için? Herkesin bakması ve acele etmeden üzerinde düşünerek cevaplar araması gereken yer burası. Neden, bu iktidar denilen devlet yönetiminde ne pahasına olursa olsun yer almak, bu kadar çekici? Şeffaf, katılımcı, çoğulcu ve kapsayıcı kurumsallığı oturmuş bir devletin yönetiminde yer almak, bu kadar çekici olur mu mesela? Yazımda özetlediğim “işine geldiğince” hallerini bugünkü Cumhur İttifakı üyeleri, tarihte ilk kez göstermiyor, geçmişte ve şu anda başka yerlerde de bu haller mevcut. Yapmamız gereken, bu gerçekler deşifre olduktan sonra yapana değil onun bunları yapmasına neden olan yapıyı ve anlayışı sorgulayıp değiştirecek sürece odaklanmak olmalı.