Kürdistan Hükümeti’nin 1 Temmuz 2015’te aldığı tarihi karar sahip olduğu doğal kaynakların Irak Hükümeti’nden bağımsız satışına dayanıyor. İhracatı için hazırlık yapılan doğalgaza da emsal olacak bir karar bu.

Bu karar aynı zamanda Kürdistan Hükümeti’nin sadece ekonomik krizi aşmak için yaptığı bir hamle değil. Hükümet, bu yeni durumla Bağdat’ın Kürdistan’ın ekonomik ve siyasi gelişimi üzerinde kontrol aracı olarak kullandığı en büyük kozunu da boşa çıkarmış oluyor. Kürdistan Hükümeti artık herhangi bir karar verirken ekonomik olarak bağımlı olduğu Bağdat’tan bağımsız hareket edecek güce ulaşmış oluyor.

Fakat Erbil bu kararı alırken diplomasinin tüm olanaklarını kullanarak Bağdat’ın elindeki tüm argümanları aldı. Başbakan Neçirvan Barzani birçok defa merkezi hükümet yetkililerini ziyaret edip anlaşma sağlanması için çabaladı. Irak meclisindeki Kürt vekillerle görüşüp sorunun çözülmesi için destek istedi. Hatta Başbakan “Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi”ne katılmak için gittiği Birleşik Arap Emirlikleri’nde sorunun çözülmesi için “her gün Bağdat’a gitmeye razı olduğunu” bile açıkladı ama “Bağdat’ın güven vermediğini” ifade etti.

Bağdat ise bütçe yetersizliği ve Kürdistan’ın anlaşmayı istediği şekilde uyguladığı gerekçesiyle anlaşmazlığın doğduğunu belirtiyor ve hükümetin elinden geleni yaptığını vurguluyordu. Halbuki gerçek bundan farklıydı.

Bağdat’ın yıllık bütçesinin savaş ve petrol fiyatlarının düşmesiyle azaldığı doğruydu ama bu durum petrol satışı artırılarak telafi edilmiş görünüyordu. Nitekim Irak Petrol Bakanlığı sözcüsü Asım Cihad Aralık 2014’te 91 milyon 144 bin varil petrol ihraç ederek Irak’ın son 34 yılın en büyük ihracat rakamına ulaştığını açıklıyordu.

Günde 2.94 milyon varile denk gelen bu rakam hiç de küçümsenecek değildi. Nitekim bu ihracat atmosferinde Irak Meclisi 2003’ten beri ilk defa yılın ilk ayında 100 milyar dolarlık bütçeyi kabul etti. Hatta bu bütçede yine bir ilk olarak Peşmerge Güçlerine de para ayrıldı.

Bütçenin kabul edilmesiyle birlikte Erbil, çok uzun süredir yaşadığı derin ekonomik krizin aşılması için Bağdat’ın 2 Aralık 2014’te imzaladığı anlaşmaya bağlı kalmasını bekliyordu ama Bağdat bu anlaşmanın şartlarını yerine getirmek için çaba göstermedi.

Yine Bağdat nispet edercesine IŞİD işgali altındaki Musul’da memur maaşlarını kesintisiz ödemesine rağmen resmi olarak bütçeden pay ayırdığı IŞİD’e karşı savaşan Peşmerge güçlerinin maaşlarını ödemekten kaçındı.

Çünkü gerçek yukarıda dediğimiz gibi farklıydı. Mezhepçi ve merkezi politkaları ile Irak’ı “yeryüzünün cehennemine” çeviren Nuri Maliki Başbakanlık’tan olmasına rağmen hala Bağdat’ta çok güçlüydü. Maliki ve Kanun Devleti Bloğu, Kürdistan Hükümeti ile petrol anlaşmasının yapılmasına sürekli karşı çıkmış, anlaşmaya engel olamayınca da anlaşma şartlarının yerine getirilmemesi için yeni hükümetin başbakanı Haydar Abadi’yi baskı altında tutuyordu.

Bu arada Kürt Hükümeti uzun süre ödeme yapılmamasına göz yumarak söz verdiği petrol miktarını Irak Milli Petrol şirketi SOMO’ya göndermeye devam etti. Bağdat’ın buna cevabı bütçenin tamamı yerine parça parça ve taahhüt ettiğinden çok azını göndermek oldu.

Örneğin; Bağdat beş ay içinde göndermesi gereken 5 milyar dolar yerine sadece 1.8 milyar dolar gönderdi. Bu durum Kürdistan’da mevcut yatırımların hak edişlerini, petrol şirketlerine ödeme yapılmasını ve memur maaşlarının ödenmesinde zorluklar yarattı. IŞİD ile mücadele ederken Bağdat’ın ağır ekonomik kuşatmasını da yaşayan Kürdistan tüm olanakları ve girişimleri yaptığına inandıktan sonra çareyi bağımsız petrol satışına başlamakta buldu. Bu satışın adresi Türkiye’ydi.

FEDERAL KÜRDİSTAN TÜRKİYE ÜZERİNDEN PETROL SATIŞINA BAŞLIYOR

Türkiye için 2009’lara kadar Federal Kürdistan hep tehdit ve risk unsuru olarak görüldü. Türkiye yöneticileri ve basını için “Kuzey Irak”ın her hamlesi hep “kırmızı çizgi” olarak görüldü. Ama değişen dengeler ve Türkiye siyasetinde ağırlık merkezinin askeri unsurlardan sivillere geçişi yeni bir dönemi başlattı. 2010 yılında Erbil’de Başkonsolosluk açan Türkiye 2011’de ilk defa bir Türk Başbakan’ın, Recep Tayyip Erdoğan’ın ziyaretiyle ilişkilerde yeni bir sayfa açtı.

Türkiye Başbakanı’nı uçağın merdivenlerinde karşılayan Federal Kürdistan Başkanı Mesut Barzani Erdoğan’la birlikte Erbil Havaalanı’nın açılışını yaptı. Erbil’de havaalanı açılışı Kürdistan’ın dünyaya açılmasında önemli bir duraktı. Bunun Türk Müteahhitler tarafından inşa edilmesi ve açılışının Türkiye Başbakanı tarafından yapılması gelecekte Kürdistan petrolünü dünyaya taşıyacak hattın Türkiye üzerinden olacağının göstergesi miydi bilinmez ama Erdoğan’ın bu ziyaretinde enerji işbirliğiyle ilgili tüm detayların konuşulduğu biliniyor.

Bu işbirliğinin zirveye taşındığı yıl 2013 olacaktı. 2013, Kürdistan ve Türkiye için yakın ilişkilerin kurulduğu bir yıl olarak hatırlanacak. 2013 yılında Türkiye ile Kürdistan Yönetimi arasındaki ilişkilerin değişerek gelişmesi Türkiye’nin dış politika paradigmasını yıkmasının yanında Kürdistan Yönetimi’nin Irak Savaşı’nın küllerinden siyasal ve ekonomik kurumsallaşmasını güçlendirerek çıkması da etkiliydi.

Öte yandan PKK lideri Abdullah Öcalan ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan arasında Aralık 2012’de başlayan ve Başbakan Erdoğan tarafından TRT’de “Enine Boyuna” programında “çözüm süreci“ olarak adlandırılan görüşmeler Türkiye ve Kürdistan Hükümeti arasında ilişkileri kolaylaştıran bir rol oynadı.

Erdoğan’ın ”çözüm sürecine yönelik bir taçlandırma” olarak belirttiği olay, Kürdistan Bölgesel Hükümeti Başkanı Mesut Barzani’nin 16-17 Kasım 2013 tarihlerinde yaptığı Diyarbakır ziyaretiydi.

Barzani’nin ziyaretini Azerbaycan’da açıklayan Erdoğan, Diyarbakır’da “değerli dostum” diye seslendiği Barzani’yi ağırlamaktan mutlu olduğunu ve “Kuzey Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki kardeşlerini” selamladığını söyledi. Diyarbakır’a Barzani’nin davet edilmesi, Türk Başbakan’ın “Kürdistan” ifadesi ilkti. Öyle ki Başbakan meydanda ”Kürdistan” derken devletin resmi kanalının sunucusu hala “Kuzey Irak” diyordu.

Erdoğan ve Barzani Diyarbakır’daki çeşitli açılışlardan sonra bölgesel gelişmeler, yeni sınır kapılarının açılması gibi konuları görüştü ama konuşulan temel konu enerjiyle ilgiliydi. Nitekim Barzani’nin bu ziyaretinden 13 gün sonra 29 Kasım 2013’te Kürt petrolü ve gazının uluslararası pazara açılmasını kapsayan anlaşma imzalandı.

Burada şunu söyleyelim, Erdoğan’ın 2011 yılında Erbil’e ziyaretinden sonra Türkiye’de ham petrolün satışıyla ilgili tüm pürüzler çıkarılan yeni yasalarla ortadan kaldırılırken Mesut Barzani’nin Diyarbakır ziyareti ve buradaki görüşmelerden 13 gün sonra ise nihai anlaşma imzalandı. İki ziyaret bu açıdan bakıldığında Kürt petrolünün satışı açısından tarihi özelliklere sahip.

Anlaşma Irak’ın itirazlarına, ABD’nin çekincelerine rağmen yapıldı. Türkiye Hükümeti “özel hukuk hükümlerine tabi bir sözleşme” olarak imzaladığı anlaşma için Erdoğan’ın Erbil ziyaretinden (Mart 2011) sonra Temmuz 2011’de bir dizi hazırlık yapmıştı.

Hükümet 2011’de “Ham petrol ve Jet Yakıtı’nın Türkiye üzerinden kara ve demir yoluyla taşınması” ile ilgili kararı almış ve 28.109 sayılı Resmi Gazete’de yayımlayarak yürürlüğe koymuştu. En son Mart 2014’te sözleşme formatlı anlaşmaya yenilerini ekledi.

Şunu belirtelim; Türkiye ile petrol anlaşmasına kadar Kürdistan’dan petrol satışı tankerlerle yapılıyordu. Bu nakliyatın artık yeni inşa edilecek bir boru hattı ile yapılacağından ABD rahatsız oldu.

Tak Tak Bölgesi’nden Türkiye sınırı yakınlarındaki Fişhabur köyüne kadar uzanan ve 400 milyon dolar yatırımla yapılan boru hattı yaklaşık 250 km’yi buluyor. Bu petrol hattı şu anda Kürdistan’ın en önemli gelir kaynağını oluşturuyor. Ancak bu hat sadece Kürdistan için değil Türkiye için de çok önemli bir gelir kaynağı. Enerji Bakanı Taner Yıldız Kürt petrolünden varil başına 1 dolar kazandıklarını belirtmişti.

Bu 1 dolara Ceyhan’da kiralanan dokuz petrol depolama deposunun kirası, petrolün nakli ve satışa aracılık dahil mi bilinmez ama hem Kürdistan hem de Türkiye’nin bu alışverişten kazançlı çıktığı biliniyor. Örneğin Ocak 2015 itibarıyla 34 milyon varil satılan Kürt petrolünden 2,5 milyar dolar kadar gelir elde edildi.

BAĞDAT VE WASHİNGTON’UN TUTUMU

Bu satışa Bağdat Hükümeti’nin baskısı ve ABD’nin olumsuz tutumu engel olamadı. Bağdat’ın 2012’nin sonlarında ilk itirazı Kürdistan Hükümeti’nin kesinlikle petrol satışı yapamayacağı yönündeydi. Maliki Yönetimi’nin sert tutumuna, bütçe payını kesmesine rağmen Başkan Mesut Barzani kendi petrollerini satma tutumundan hiç vazgeçmedi.

Bu ısrar karşısında Bağdat’ın El Abadi Başbakanlığı’ndaki yönetimi satışın yapılmasını ama SOMO üzerinden gerçekleştirilmesini istedi. Kürdistan Hükümeti bunu kabul etti ama Bağdat söz verdiği bütçe ödemesini yapmadığı için Temmuz 2015’te bağımsız satışa başlandı.

ABD ise Kürt petrolünün satışında Bağdat ve Erbil arasında müzakereler yoluyla çözüm bulunmasından yana oldu. ABD uyarılarının somut yaptırıma dönüşmesi ise Teksas açıklarında bekleyen gemiyle ilgili oldu.

Teksas Federal Mahkemesi Temmuz 2014’te 1 Milyon varil ve 100 milyon dolar değerindeki Kürt petrolü yüklü gemiye el koyma kararı alarak Bağdat’ı sevindirdi.

Yine aynı ABD mahkemesinin dava konusu geminin ABD karasularının dışında ve sahilden 100 km açıkta bulunması nedeniyle petrole el koyma kararının uygulanamayacağına hükmetmesi ise ABD’nin her iki taraftan da vazgeçemediği ve anlaşma istediği şeklinde okunabilir.

KÜRDİSTAN PETROLÜNÜN ÖNEMİ NEREDEN GELİYOR?

Peki, Haziran 2009’da Kürdistan Hükümeti başkanı Mesut Barzani ve Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin birlikte vana çevirerek dünya pazarlarına ulaştırmaya başladıkları Kürt petrolünün değeri ve önemi nereden kaynaklanıyor?

Genel olarak Irak petrolünün en büyük alıcıları yüzde 19’luk ihracat payıyla ABD, yüzde 19’la Hindistan, yüzde 13’le Çin. Yani dünyanın en büyük ekonomilerinin çarkları bu petrolle dönüyor. Irak dünyanın en büyük ikinci petrol rezervine sahip ve 143 milyar varillik ham petrolü bulunuyor. Bu petrolün özelliği hafif ve sülfürünün az olmasından geliyor.

Yine bu rezervin büyük bölümü Basra boyunca uzanan bir hat üzerindeki 5 dev petrol sahasında. Ağırlıklı olarak Şii bölgesinde yapılan petrol yatırımları Kerkük hariç Kürt bölgesine siyasi nedenlerle yapılmadı. Bu nedenle Kürdistan petrolleri dokunulmamış rezervlere sahip. Bu yönüyle dünya üzerindeki son büyük petrol rezervi Federal Kürdistan’da bulunuyor.

Yalnız bu petrolün önemi sadece buradan da kaynaklanmıyor. Örneğin Kürdistan’ın Tak Tak bölgesinde çıkarılan petrolün gravitesi 4648 API civarında. Bu oran dünyanın en kaliteli petrol standartlarını oluşturuyor. Yüzeye yakın olması, üretim maliyetinin az olması nedeniyle de dünyanın en kolay petrol işleme-çıkartma alanlarına sahip olan Federal Kürdistan dünya petrol rezervlerinin tam ortasında yer alarak jeostratejik öneme de sahip.

Son IŞİD saldırılarından sonra Irak ordusunun çekilip Peşmerge denetimine giren Kerkük ise petrol kalitesi, işleme-çıkarma maliyeti ve 30 milyar varillik rezerviyle bölgenin petrol damarı. Bir ara IŞİD denetimine girip sonradan Peşmerge güçlerinin kurtardığı Zumar ise 10 petrol yatağı, 7 milyar varil rezervi ve 90 petrol kuyusu ile “zeytinyağı” kalitesindeki petrolü ile bir başka örnek. Federal Kürdistan’ın petrol rezervi Türkiye’nin yaklaşık 200 yıllık dünyanın ise 1.5 yıllık petrol ihtiyacını karşılayabilecek durumda.

Aralık 2014'te yapılan Kürt petrolü konferansına 850 uluslararası petrol şirketinin katıldığını not edip ticaret odasına kayıtlı 300 petrol şirketinin olduğunu da belirtelim. Öte yandan dünyanın en büyük petrol şirketi Exxon Mobil’in Maliki ve Irak hükümetinin tüm karşı girişimlerine rağmen Irak’ın güneyini terk ederek Karaincir’de petrol aramaya başlaması “yeni petrol yatakları elde etme derdinden geceleri uyuyamadığını” söyleyen eski başkan için derin uykulu gecelerin Federal Kürdistan için ise güneşli günlerin habercisi olabilir.

Federal Kürdistan’da sadece petrol değil büyük doğalgaz rezervlerinin olduğunu da hatırlatmak gerekiyor. Kürdistan’da çok büyük yeni gaz sahalarının keşfedildiğini söyleyelim.

İki sahada 12 ila 20 trilyon metreküp hacminde gaz yatağının varlığından söz ediliyor. Hükümetin hedefi ise 2020 yılında Türkiye pazarına 10 milyar, 2025’te 20 milyar metreküp gaz vermek. Ama asıl amaç Avrupa pazarına doğalgaz ulaştırmak. Bununla ilgili Turkish Energy Company, Exxon Mobil ile altı sahada arama yapma çalışmalarına yakın zamanda başlayacak.

Kürdistan’dan dünyaya petrol ihraç eden ilk şirket ise Türk ve İngiliz ortaklı Genel Enerji şirketi. Bir zamanlar Talabani’nin “petrolle ilgilenir misin?” diye sorduğunda “sadece arabayı doldururken” diye cevap veren işadamı Mehmet Sepil, bugün Kürdistan’daki petrol sahalarından yılın sadece ilk yarısında 199,3 milyon dolar gelir elde eden Genel Energy’nin ortakları arasında bulunuyor. Aynı şirketin petrolden sonra yeni hedef olarak kendisine Kürt gazının ihracatını göstermesi bölgedeki doğalgaz rezervleri hakkında da önemli ipuçları veriyor.

Ama Federal Kürdistan’ın gücü sadece sahip olduğu petrol ve doğalgaz yatakları değil. Kürdistan Hükümeti sahip olduğu ekonominin gücünü bölgesel ve uluslararası ilişkilerdeki denge siyaseti ile paralel götürüyor. Zengin kaynaklar, hükümeti bölge ile çatışmaya değil dayanışma ve işbirliğine yöneltiyor. Kürdistan Hükümeti ABD ile stratejik, Türkiye ile dayanışma ve bölge ülkeleri ile işbirliği hedefiyle hareket ediyor.

Kürdistan Hükümeti geçmiş Irak Hükümet ve başkanlarının düştüğü hataya düşmeyerek petrolü herkesle kavganın aracı olmaktan çıkarıp refahın aracı kılmaya çalışıyor. 1970’lerden itibaren Irak’a dolar akıtan Kerkük-Yumurtalık Petrol Hattının geliri yıllar boyunca basiretsiz yöneticiler yüzünden Irak halkına karşı silah, kan ve gözyaşına dönüşürken Kürdistan Hükümeti bölgesel ve uluslar arası işbirliği ile bunu halkın refahına hazırlıyor. 1 Temmuz 2015’te alınan karar bu açıdan bir dönüm noktası…