Çevrenizde olup bitenlere standartların üzerinde duyarlılık ve alaka gösteriyorsanız veyahut inandıklarınız hayatı nakışlasın diye bir eylem, etkinlik ve faaliyet içindeyseniz, bulunduğunuz bütün ortamlarda konunun dönüp dolaşıp geleceği yer bu "olup-bitenler"dir. Bu kaçınılmaz bir sonuçtur. Hele de hasbelkader elinizin azıcık kalem tuttuğu biliniyorsa, kıyısından köşesinden yazın hayatına bulaşmışsanız, sohbet gelir sizi bulur, yapacağınız bir yoruma ve cevaba kilitlenir.

Amed'in Kürt Siyasal Hareketinin merkezi olması hesabıyla, politik sohbetler gündelik yaşamın en önemli rutini kabul edilebilir. Bu rutin etkinlik bu kenti belki de dünyanın en politik kenti haline getiriyor. Bu inkar, bu zulüm, bu şiddet, bu yağma, bu talan, bu katliam ve buna karşı direniş, mücadele, başkaldırı, kendini var etme savaşı devam ettiği müddetçe de bu kentin bu hüviyetini devam ettireceği görülüyor. Aslında bu halka yapışan bu "kimlik" bir tercih değil, yaşananların toplumu sürüklediği ve bir türlü kendini dışında tutamadığı bir "De facto" durum...

Bizler de bu kentte yaşayan unsurlar olarak böylesi ortamlarda çokça bulunuyoruz. AKP iktidarının tüm fırsatları teperek, müzakere sürecini "dondurarak" siyasetini katliama, şiddete evirmesiyle "Şimdi ne olacak, süreç nereye gidiyor?" sorusu bu politik ortamların en popüler sorusu haline geldi. Bu sorulara verilecek yanıt kısa ve basit... Şimdi tam da şu olacak: Biz kazanacağız. Faşizm kaybedecek... Elbette tıpkı politik ortamlarımız gibi okuyucularımızın da bu cevapla tatmin olmalarını beklemiyoruz. Bu nedenle meseleyi olgunlaştırıp, bir altyapıya kavuşturma ihtiyacı doğuyor. Sebeplerini maddeler halinde mi, yoksa sıralı cümleler halinde mi yazmak gerektiğini bilemedim ama sonuç değişmiyor. Zira bizim neden kazanacağımızı, AKP faşizminin neden kaybedeceğine dair onlarca, yüzlerce örnek sıralamak mümkün...

-Bir defa Kürtler ile ortak zeminde mücadele eden Türkiye'nin emekçileri, sosyalistleri, aydınları, muhalifleri kısacası tüm ötekileri haklı bir mücadele yürütüyorlar. Haklı olmak gerçek ve nesnel bir durumdur. Gerçek belki bir dönem tersyüz edilebilir, ama gerçeğin "gerçek" olma vasfı asla değiştirilemez. Kendi mecrasına mutlaka ulaşır.

-Kürtler ve müttefikleri ahlaki bir mücadele yürütüyorlar. Etik değerlere bağlı kalarak, kendisi dışında hiçbir güce, felsefeye, düşünceye hakaret etmeden, hedef göstermeden, kutuplaştırıcı bir üslup kullanmadan, savaşan unsurlar dışında sivilleri direk hedeflemeden, iktidara karşı politik mücadele yürütürken, onları destekleyenleri düşman görmeyen bir anlayışı temsil ediyorlar. Farklı düşünceleri bu coğrafyanın mozaiği kabul ederler.

-Kürtler ve dostları insanı kendi ideallerinin merkezine koyarlar. İnsani tüm değerlere ve doğaya saygılıdırlar. Tüm canlıların yaşam hakkını savunurlar. İnsan ve doğa katliamlarına karşı dururlar. Bizler bizimle aynı düşünmeyen insanların yaşadıkları coğrafyayı yakıp yıkmayız. İnsanlara zulmü reva görmeyiz. Ölülerine işkence etmeyiz. Araçlara bağlayıp yerlerde sürüklemeyiz. Mezarlıklarını bombalamayız. Ölülerin gömüldüğü yerlere önce hava bombardımanı ile tonlarca bomba yağdırmayız. Ardından bir tabur askeri ölülerin üzerine saldırtıp talan etmeyiz. Nihai olarak "Sözde mezarlığı bombaladık" diye kendimizle övünmeyiz. Çünkü ölülerin gömüldüğü yerin adı mezarlıktır. Gömülen kim olursa olsun bu değişmez. "Sözde mezarlık" deyip küçümsemeyiz.

-Bizler tüm halkların, toplulukların, azınlıkların kendini içinde bulacağı huzurlu, mutlu bir ülke için mücadele ediyoruz. Bir diktatör bu ülkeyi kan gölüne dönüştürdüğü için ve bunu saltanat haline getirmesin diye çalışıyoruz. Bu ülkenin zenginlikleri sadece bir zümreyi sefa içinde yaşatırken milyonları, yoksulluğa mahkum etmesin diye uğraşıyoruz.

-Bizler vesayete karşı mücadele ediyoruz. Yakın geçmişe kadar ordu vesayetine karşıydık, şimdi de saray vesayetine karşıyız. Kukla başbakanın, saraydaki diktatörün talimatlarıyla ülkeyi kan gölüne dönüştürmesine karşı barışı savunuyoruz. Barış evrensel bir değerdir. Barış isteyenlerin katledilmediği bir ülkeyi getireceğiz.

Bizler tüm bu sömürü düzenine karşı kendimizi var edecek şeyi biliyoruz. 1 Kasım seçimleri, haklı ile haksızın bir kez daha oylanacağı bir referandum niteliğinde. En küçük bir tereddüdümüz yok. Bizler haklıyız. Biz kazanacağız. AKP faşizmi kaybedecek!!!