Dünya üzerinde ekonomik büyüklük bakımından Rusya 20. sıradan 11. sıraya, Çin 6. sıradan 2. sıraya gelmişken, biz 1960’lı yıllardan bu yana (darbe dönemleri dâhil) istikrarlı bir şekilde 16-17-18. sıralarda gezindik durduk. Ve tüm dünyanın kabul ettiği dünyanın en büyük ekonomileri sıralamasında, Türkiye şu an 19. sıraya düşmüş durumda. Hollanda ve Suudi Arabistan’ın da arkasında kaldık. Şimdilerde harcama (satın alma gücü) paritesi diye bir ölçüt çıkardılar. Buna göre Türkiye 13. sırada yer alırken, Çin, ABD ve Hindistan ilk 3 sırayı paylaşıyorlar. İsviçre, Norveç gibi müreffeh ülkeler ise nedense ve nasılsa alt sıralarda yer alıyor. Bu arada, Norveç’in sırf somon ihracatı yıllık 10 milyar dolar. Bizim Sirkeci’deki meşhur balık ekmekçilerde bile Norveç’ten ithal edilen somon kullanılıyor, Türk somonlarının maliyeti daha yüksek olduğu için. Bizim böyle milli ve tüm dünyaya satabildiğimiz bir ürün var mı? Yıllarca efsanevi bor madenine bel bağladık, o da yalan oldu. 16 yıldır ülkemize gelen yabancı yatırımın toplam tutarının 200 milyar doları geçtiğine sevinirken, dış borçlarımız için her sene ödememiz gereken miktar 210 milyar dolar. Honda İngiltere ve Türkiye’deki fabrikalarını kapatmaya karar verdi. Yeni dış yatırım gelmediği gibi, bulunanlar da kaçmaya devam ediyor.

Bir ülkede tüketim borçlanma yoluyla veya ücret artışlarıyla canlandırılabilir. Bu ikisinde de yalnızca ekonomik büyüme yaratılır ve borç teşvikleriyle elde edilen büyüme, eşitsiz, istihdamsız, sanayileşmeyi barındırmayan ve her daim krizlere yatkın bir şişkinlik oluşturur. Önemli olan gerek istihdamı ve gerekse gelir artışını sağlayabilecek olan edil bir ekonomik büyümeye ulaşabilmektir. Nitekim 2018 yılının ilk çeyreğinde tüketimin büyümeye katkısı 6,7 puan iken, bu katkı üçüncü çeyrekte 0,7 puana düşerek krizin zillerini çalmıştı. İstihdam yaratan politikalar yerine kredi pompalamanın yol açacağı felaket senaryoları gerçekleşmeye başladı. Prof. Dr. Asaf Savaş Akat, 2018 krizindeki iç talepteki daralmanın 2001 ve 2008 krizlerinden daha derin ve 1994 krizi ile aynı düzeylerde olduğunu belirtiyor. Geçmişte uygulanan popülist politikalar ekonomide bir dizi dengesizliğe yol açtı ve yapısal reformların da inatla yapılmamış olmasıyla, bu durum sürdürülemez bir döngüye ve sarmala yol açtı. Piyasa dengelenme talep ettikçe, hükümetlerimiz bunu sağlamadı ve kolaylaştırmadı. Sonunda son yılda yaşadığımız ani ve ezici dolarizasyon ile karşılaştık. Prof. Özgür Demirtaş yıllar önce şöyle uyarmıştı; “Tüm parasını inşaata, yollara, köprülere yatırıp, eğitimi ‘idare’ eden ülkeler, ilk önce idare edilir, sonra batar!”

Sübvansiyonlar, teşvikler, tanzim satışlar, tanıdık, eş ve dosta türlü türlü iyilik ve güzellikler, sosyal yardımlar, bağış ve bahşişler derken, Türkiye hazinesi 2019 yılının sadece Ocak ayında 90 milyar harcadı. Anlaşılan tek hedef 31 Mart, 1 Nisan sonrası ise tufan. Verilen vaatlerin ucu bucağı yok. Her görevin adamı Binali Yıldırım İstanbul’da yarım milyon istihdam taahhüt ederken, “Mart Şubat’tan, Nisan da Mart’tan daha iyi olacak. Türkiye yeni bir hikâye yazmaya başladı” diyerek ilköğretim öğrencilerine türlü türlü masal ve öyküler anlatan Damat Bakan Albayrak ise (1 Nisan sonrasında) tam 2,5 milyon istihdam yaratılacağı müjdesini verdi. Bunlar sağlanırsa, zaten geriye 1 milyon işsiz kalıyor. Halkımız umulmadık bir refaha kavuşuyor. Kendi hayatındaki gerçekleri göz ardı edip, bu tür sözlere inanıp da oy verecek olan varsa, zaten versin ve hak ettiği gibi yönetilmeye devam etsin.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “31 Mart sonucu, Gazze, Filistin, Suriye, Irak, Arakan, Türkistan ve coğrafyamızın tüm mazlum halkları için dünyaya verilmiş bir mesaj olsun” ifadeleriyle yerel seçimlere ayrı bir boyut kattı. Acaba Gazze, Filistin, Suriye, Irak, Arakan, Türkistan ve coğrafyamızın tüm mazlum halklarının bundan haberi var mıdır? Hiç sanmıyorum... Bu ülkede yaşayan bu millet ve bu seçmen kitlesi, zor zamanda mucizeler yarattığı kadar, kendi eliyle kendini ateşe atan bir iradeye de sahip olabilmiştir.

Hercules’in sözüyle bağlayalım; “Cenneti yaşatan, cehennemi de yaşatır!”