Gerçek şu ki, eskiden belli başlı üniversiteler vardı ve öğrenciler bu bilindik üniversitelere girmek için yırtınırlardı. Olmadı, Anadolu’daki genelde bulunduğu şehrin ismini taşıyan üniversiteye giderlerdi. Şimdi ise çok geliştik. İnanın bizim mahallede bile üniversite var. Biraz birikmiş parası ve en az bir apartmanı olan iş insanı, kolay yoldan bir vakıf kurup vergi muafiyetinden yararlanıp eğitim sektörüne girebiliyor. Böylelikle tıfıl talebeler çok da fazla yorulmadan, bakkala-markete-manava gider gibi, semtindeki üniversiteye gidebiliyor. Yeter ki cebinde biraz fazla harçlık olsun. Okumak için, affedersiniz, illa ki “beyin” mi lazım, para da pekâlâ halledebiliyor bu ufak sorunu… Bunun yanında, eski Türkiye’de yüzbinlerce genç açıkta kalırken, artık üniversitelerimizde 200 bini aşkın açık bulunuyor. Yani 200 bin zeki çocuğumuz daha olsa, onlar da bu güzide yükseköğrenim kurumlarına yerleşebilecek. Gel de şu eğitim seviyemizi deli gibi kıskanma…

Pisa testi sonuçlarına göre “okuduğunu anlama” konusunda Türkiye 2012 yılında 65 ülke içinde 42. sırada, 2015 yılında ise 72 ülke içinde 50. sırada. Türkiye, 65 ülke içerisinde, Matematik alanında 44. (Kore 5.), Fen alanında 43. (Kore 7.), Okuma Yeterliliği alanında ise 42. (Kore 5.) sırada. Neden mi Türkiye’yi Kore ile kıyaslıyorum? Çünkü biz bu maceraya 1923 yılında başladık. Kore ise dünya savaşlarından ve iç savaşlarından ancak 1960’lı yıllarda çıktı, 0’dan başladı. Üstelik dört bir yanı tarih boyunca çarpıştığı Japonya, Çin ve Kuzey Kore gibi büyük ve pek çok açıdan güçlü düşmanlarla çevrili. Güney Kore’nin öyle doğal zenginliği, madeni falan da yok. Baştan beri üretime değer ve önem vermesi sayesinde, günümüzde bizim çok önümüzde. Samsung, LG, Hyundai, Kia Motors gibi küresel dev markaları var. Basit bir karşılaştırma yapmak gerekirse, Samsung’un yıllık cirosu Vestel’in yıllık cirosunun neredeyse 200 katı. Ve, maalesef, Türkiye’nin bilindik hiçbir küresel markası yok. Goldman Sachs’ın tahminlerine göre, ekonomik büyüklükleri bakımından, 2025 senesinde Türkiye 16., Kore ise 6. sırada yer alacak...

Şimdi başka bir tarafa bakalım. Artık gerçek bir efsaneye dönüştü, samanı, buğdayı, karpuzu bile dışarıdan satın alıyoruz. 2017’de tarım ürünleri ihracatı 5.3 milyar dolar, tarım ürünleri ithalatı ise 9.0 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2018’in ilk 3 ayında tarım ihracatı 1.5 milyar dolar, tarım ithalatı ise 2.7 milyar dolar. Uçak düşürme hadisesinden sonra yıllardır “ne olur, bizden domates al” diye yalvardığımız Rusya bize 1.3 milyar dolarlık tarım ürünü satarken, biz onlara toplamda sadece 300 milyon dolarlık tarım ürünü ihraç ediyoruz. Kaldı ki, Rusya bize füze, petrol, doğalgaz satarak, nükleer santrallerimizi inşa ederek, tarımdan kazandığının çok daha fazlasını kazanıyor, adeta 1 koyup 5 alıyor elin Putin’i...

Canlı hayvan ithalatını incelediğimizde, Et ve Süt Kurumu raporlarına göre, kasaplık büyükbaş ithalatı 2015’te 0, 2016’da 22.292 adet (29.9 milyon dolar) ve 2017’de 108.939 adet (171.1 milyon dolar) olmuş. Damızlık büyükbaş ithalatı ise 2015’te 48.913 adet (134.4 milyon dolar), 2016’da 64.126 adet (169.1 milyon dolar) ve 2017’de 113.566 adet (254.8 milyon dolar) olmuş. Sığır ithalatı 2017’nin ilk 3 ayında 169.6 milyon dolar iken 2018’in ilk 3 ayında 395.4 milyon dolar olarak gerçekleşmiş. Büyükbaşları Uruguay, Brezilya ve Çek Cumhuriyetinden ithal ediyoruz. Canlı küçükbaş hayvanları da başta Avustralya olmak üzere Ukrayna, Romanya, Bulgaristan ve Macaristan gibi ülkelerden ithal ediyoruz. Toplama bakarsak, 2017 yılında büyükbaş ihracatımız “0”, ithalatımız ise 1.1 milyar dolar. Küçükbaş ihracatımız “0”, ithalatımız ise 37.3 milyon dolar. Bu arada, dana kuşbaşı fiyatı 2002’de 11 TL ve 2017 41 TL iken 2018 Haziran ayında 47 TL. Oysa, 2017’de karkas sığır eti fiyatı Türkiye’de 24, AB’de 16, ABD’de 15, Brezilya’da 9 TL/kg. Karkas koyun eti fiyatı 2017’de Türkiye’de 30.71 TL/kg, AB’de ise 20.33 TL/kg. Tüm bu sayılar bir şeyler fısıldıyor gibi… Mesela, Türk insanı fena halde enayi yerine konuluyor sanki...

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sevdiğim bir sözü var: “Sofrasında tükettiği gıdayı dışarıdan alan ülkenin bağımsızlık iddiası havada kalmaya mahkûmdur” (20 Şubat 2018). Ne kadar doğru! Erdoğan demişken, Beştepe Sarayı (veya Külliyesi) 622 milyon dolara mal oldu. Hindistan’ın Mars uydusunun maliyeti ise sadece 74 milyon dolar… Gel de Hintli ol ve şu saraya imrenme!

TÜİK verilerine göre yoksulluk sınırı 593 TL ve ayda 593 TL’den az geliri olsan kişi sayısı 11 milyon 26 bin kişi. Ancak, doların şahlanışına rağmen, 2002’de sadece 3 adet dolar milyarderimiz varken, 2018’de bu sayı 30’a çıkmış... Ne denebilir ki? Yoksuluz ama gönlümüz zengin...