AKP göreve geldiğinden bu yana en çok övündüğü konulardan bir tanesi de "faili meçhul" cinayetler meselesidir. Faili meçhul cinayetler Kürt Siyasal Hareketi’nin bastırılması ve bitirilmesine yönelik sivillere karşı gerçekleştirilmiş en kapsamlı, en karanlık, en organize sindirme operasyonudur. "Sivillere yönelik" diyorum çünkü olayın en can alıcı noktası budur. Zira hiçbir savaş hukukunun uygulanmadığı, topluma korku salmaya dönük bu yıldırma harekatında, resmi rakamlara göre 17 bin sivil katledildi veya kaybedildi. 

90'lı yılların korkulu rüyasına dönüşen bu harekatta çeşitli yöntemlere başvuruldu. Bunların en önemlisi kuşkusuz JİTEM ve Hizbullah'ın devreye sokulmasıdır. Elbette "beyaz toros"lu polislerin, işi tecavüze, kan davasına, kız kaçırmaya vardıran korucuların, Rambo kılığına girmiş özel timlerin devlet adına estirmiş olduğu terörü unutmamak gerekiyor. Bütün bu enstrümanların aynı anda devreye sokulmasının asıl nedeni daha fazla insan öldürmekten ziyade, her kurumu, kuruluşu, kişiyi, olguyu "tehlikeli" kılmak, her an her dakika toplumu ölüm korkusu içerisinde yaşatarak, özünden, mücadelesinden, gönül bağıyla bağlı olduğu değerlerden koparmak, hatta karşıtlaştırmak...

Bu gayrimeşru sindirme eylemi Kürtlerin hafızalarında asla silinmeyecek görüntüler bıraktı. Siyah-beyaz gazetelerde kanlar içinde sere serpe yatan cesetler tazelendi her defasında... Bunlar "iyi" olanlardı. En azından cesetleri bulunmuştu ve ziyaret edilecek bir mezara sahip olmuşlardı. Diğer kayıplar sadece solmuş bir vesikalık fotoğraftan ibaretlerdi artık! Hep öyle kalacaklardı. AKP iktidarı tam da böylesi bir dönemde, bu korkuyu yaratan zihniyeti ortadan kaldırma vaadiyle iş başına geldi. "Faili Meçhul" dosyalarının açılacağını, faillerinin bulunacağını buyurdular. Kayıpların gömüldüğü toplu mezarların açılacağı sözünü verdiler. Ancak toplu mezarlarla ilgili soruşturmalar istisnalar dışında sonuçsuz veya failsiz kaldı. Anaları çocuklarının kemiklerinin bulunacağına dair umutla yaşatıp, bulunan kemiklere sevindirir oldular. 

Anaları, çocuklarının bir avuç kemiğine sevindiren bir iktidara dönüşen AKP yönetiminde faili meçhuller özünü korumakla birlikte, farklı bir biçim kazanarak tüm hızıyla devam ediyor. Daha önce ya bir gece baskınıyla alıkonularak, ya kuytu bir köşede beyaz Toros’a zorla bindirilip kaçırılarak, ya da kalabalıklar ortasında güpegündüz enseye tek kurşun sıkılarak insanlar katledilirdi. Günümüzde ise, demokrasi havarisi geçinen AKP iktidarında insanlar sokak gösterilerinde hedef gözetilerek katlediliyor.

Bunlara dair örnekleri anımsamak için hafızaları zorlamak bile gereksiz. Çünkü o kadar çok örnek var ki! Her olay bir öncekini daha da unutulmaz kılıyor. İlk anda hatırladıklarımız bile aslında başından beri AKP'nin sivillere yönelik katliamcı karakterini ortaya koyuyor. Henüz taze bir iktidarken; 2004 yılında Uğur Kaymaz ve babasının katledilmesi, 28 Mart 2006 olaylarında "kadın da olsa, çocuk da olsa" sözlerinin ardından Amed'te çoğu çocuklardan oluşan onlarca kişinin katledilmesi, Gezi Direnişinde işlenen seri cinayetler hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor. Tüm bu cinayet ve katliamların faili, bir ikisi dışında "meçhul" kaldı. Çoğuna takipsizlik kararı verildi. Mızrağın çuvala sığmadığı durumlarda ise mahkemeler maktul aileleri için işkenceye dönüştürüldü ve faillere neredeyse "ödül" gibi cezalar verildi. 

Devlet, son günlerde sivillere yönelik cinayetlerde yeni bir yöntem geliştirmiş durumda... Kürtlerin Kürdistan'da statü sahibi olmak amacıyla "Öz Yönetim" ilan etmesiyle birlikte AKP devlet terörünü dozunu arttırarak devam ettiriyor. Elbette kendi yöntemlerini kullanarak. Keza korku duvarını kırmış, örgütlü Kürtler karşısında eski yöntemlerle başarılı olacağı mümkün görünmüyor. Sokak infazları ve beyaz torosla kaçırma eylemleri "öz savunma" kalkanına çarpacaktır. Bu tip girişimlerin halk direnişiyle karşılaşması kuşku götürmez.

Bu gerçekliğin bilinciyle "Keskin Nişancılar" devreye sokuldu. Varto, Gever, Silopi, Silvan ve Cizre başta olmak üzere halk direnişlerinde keskin nişancılar onlarca kişiyi katletti. Öldürülenlerin hepsi sivildi ve yaşına başına, cinsiyetine bakmadan "nişan" almaktan kaçınmadılar. Bu yöntemin kullanılmasının en önemli nedeni ölümleri "faili meçhul" bırakmak! Belki hangi keskin nişancının bu cinayetleri işlediği belirlenemeyecektir lakin AKP iktidarının "katil" karakteri çok net ortaya çıkmıştır. 

Tüm bu nedenlere, Kürtlere ve sivil muhalefete düşmanca tavır takınmaktan çekinmeyen iktidara karşı atılan "Katil AKP, Katil Erdoğan" sloganı objektif bir gerçekliği ifade ediyor. İktidarın Başbakan görüntülü borazanı Ahmet Davutoğlu'nun son olaylara ilişkin "Çok şükür hiçbir sivil ölmemiştir" sözleri, iktidarın tüm hiyerarşik yapısının bu katliama ortak olduğunu gösteriyor. 10 yaşında bir kız çocuğunun öldürülmesi, günlerce derin dondurucuda saklanması tüm dünyanın gözleri ününde ve gündemindeyken, kongresini yapan AKP, "2001 ruhuna dönüş" mesajları veriyor. Sözüm ona demokrasi ve çoğulculuğa dönüş vurgusu yapılıyor. Ama bütün yaşananlardan sonra bu "dönüş" mesajı bizde demokrasi algısı yaratmıyor. Çünkü bu iktidar en başından günümüze kadar "katil" karakterlidir. Bu karakter hep vardı. Gerekli bulduğunda kendisini gizledi. Gerekli bulduğunda da "katil ruh"u çağırmaktan hiç çekinmediler.