2009 yılından beri devam eden Eylem Pesen davasının seyri bu ülkedeki adaletin ne kadar hantal, haklara duyarsız, insanların duygularına duyarsız, mağdurla değil sanıkla empati yapan, toplumsal sorunlardan bihaber ve hiyerarşik olduğunu gösterdi bize.

 

Şöyle bir mahkeme süreci düşünün;

 

* 3 senedir her mahkemeye farklı bir heyet katılıyor. Hatta bir duruşmada heyet üye sayısı tamamlanamadı. Duruşmaya katılması için Adliye’deki hakimler bizim yanımızda arandı. Biri gelene kadar bekledik salonda.

 

* Canavarca hamile iken öldürülmüş bir kadın için mahkeme heyeti tüm celselerde neden öldürüldüğünü sorarak ölüme bahaneler aradı. Heyet tanıklara ‘Eylem nasıl bir gelindi?’ ‘Eylem başka erkeklere yakın davranıyor muydu?’ gibi sorular sordu.

 

* Dava asla saatinde başlamadı. Bize verilen dava saatinden saatler sonra duruşma salonuna girebildik. Hatta bir Ramazan ayında mahkeme heyeti salona 11:00’de teşrif etti. Bizim davamız sabah 9:00’daydı. 12:00’de öğlen arası verildi. Bizim davamıza saat 17:00’de sıra geldi.

 

* Adliye koridorlarındaki uzun süren bekleyişler davaya taraf olan kişileri birbirleri ile karşı karşıya getirdi. Kaç kez koridorlarda laf atmalar ve bunun sonucunda arbedeler yaşandı.

 

* Suçu işleyen taraf ‘evet ben yaptım’ dediği halde yıllardır bir türlü karar verilmedi. 3 yılı aşkın süredir sadece 3 tane tanık ve Eylem’in anne ve babası dinlendi.

 

* Özellikle ilk duruşmalarda aile haklı olarak çok fazla duygusaldı. Mahkeme başkanı ailenin sürekli sözünü keserek, ailenin dile getirdiği deliller hakkında ‘o bu mahkemenin konusu değil’ diye bağırıp çağırdı.

 

* Aile ile duygudaşlık geliştirmeyen mahkeme başkanı ailenin duygusal tepkilerini bağırarak sindiriyordu. Örneğin; Eylem’in annesine yöneltilen sorularda annenin ağlar ses tonunda konuşmasına ‘ağlama’ ‘hadi ama’ ‘yeter’ diyerek söylenmişti.

 

* 2009 yılından beri devam eden davanın yarısında sanık cezaevinden nakil edilmediği için gelemedi. ‘Mahkemenin cezaevine dava gününü tebliğ etmemesi’ ‘kaldığı cezaevinde yeterli aracın bulunmaması’ gibi sebeplerle sanık mahkemeye katılamadı. Hatta Erzurum Oltu cezaevinden Van Adliyesine dava günü ring aracı gelmişti ancak sanığın mahkemesinin o gün olduğunun cezaevine iletilmemesi sebebi ile araçta yer olmasına rağmen sanık duruşmaya gelememişti.

 

* Duruşmalardan birinde aile ‘ifade verirken’ sanık aileye sözlü olarak sataştı bu sataşma sonrasında Eylem’in annesi sanığa çantası ile saldırdı. Jandarma sanığın etrafında etten duvar örerek anneyi copladı. Ayrıca mahkeme salonunda çıkan bu olay sebebi ile mahkeme heyeti Eylem’in annesi hakkında suç duyurusunda bulundu. Ancak heyet ailenin tehdit aldığını söylemesi üzerine ‘git şikayetçi ol, o bu davanın konusu değil’ diyebildi.

 

* Mahkeme heyetlerinden biri sanığın yengesinin mahkemece tekrar dinlenmesine karar verdi. Ancak yenge bir daha dinlenmedi. Mahkeme heyeti değiştikçe mahkemenin önceden ‘gereğini düşündüğü’ hususlar bir daha düşünülmedi.

 

* VAKAD ve Van Barosu Kadın Hakları Merkezi müdahil olmak istedi. Mahkeme emsal müdahillik kararları istedi. Van Barosu 3 adet, VAKAD ise 1 adet örnek karar getirdi ancak mahkeme müdahillik talebini red ederek Yargıtay’dan geçmiş karar götürürsek tekrar değerlendirebileceğini beyan etti.

 

Şimdi 3 yıldır bu şekilde süren davanın son duruşmasında sanığın abileri Adliye koridorunda VAKAD üyelerine ve Van Barosu avukatlarına fiziksel ve sözel olarak saldırdı. Mahkemede sanık, Eylem’i savunan kadın avukata mahkeme heyeti önünde hakaret etti. Sanık ve sanığın yakınları ‘adalet sarayında’ bunca şeyi ne cesaretle yapıyor? Adalet onların arkasında olduğunu onlara 3 yıl içerisinde ispatladı da ondan... Eylem’in yaşam hakkına son veren zihniyet ile adalet kararı geciktirerek işbirliği yapıyor. Gecikmiş adalet, adalet değildir.