Yaşam felsefesini yalanlar üzerine kurgulayıp “basın hürdür” sloganına sarılan medya, hem dünyada hem de özgürlüklerin yeterli düzeyde olmadığı bizim gibi toplumlarda, halka haber taşıma kaygısıyla değil, iktidara yamanma kaygısıyla büyüyüp güç kazandı.

Toplumu kontrol altında tutmaya çalışan iktidara göre, toplumsal problemler dağ gibi birikip iktidar için ciddi problemler oluşturduğunda, toplumu oyalayacak “evet efendimci” akıllı ve uslu olan bir medyaya ihtiyaç duyulur.

Mademki medya, medyum mantığından gelen bir kehanet taşıyıcısıdır ve toplumun algısını değiştirebilme gücüne sahiptir. O halde medya, iktidarın değirmenine su taşımalı ve yapılan işlemler doğrultusunda, pastadan payını almalıdır mantığı devreye girer.

Medyanın gücünden yararlanan ve medyayı karşılıklı çıkarlar doğrultusunda kullanan iktidar, toplumu tahakküm altına almak ve insanları hayali manşetlerle uyutmak için medya organlarına çeşitli imtiyazlar sağlar.

Çıkarları doğrultusunda iktidarla birlikte hareket eden ve havuzdan payını alan medya, hem iktidarın gücüne güç katar hem de karanlık dehlizlerde saklanan kirli ilişkilere göz yumar.

İktidarla kol kola yürüyen medya patronlarının geneli, iktidardan nemalanıp istedikleri ihaleyi ve krediyi aldıkları, istedikleri işi yaptırdıkları sürece, iktidar ve medya arasındaki derin muhabbet devam eder.

Kötü icraatları bir alışkınlık haline getiren ve yapmış olduğu kara propagandaları sonucunda toplumu serseme çeviren medya, milyonlarca insanı incitir, aşağılar ve yok sayar. Medya sayesinde, suçlular ve arsızlar beyefendi, masumlar da katil veya suçlu diye servis edilir. Çünkü yamalı medyanın geneli için gazetecilik ilkeleri, ahlak, kural, vs. fazla önem taşımıyor.

Yalan haber üretmek, masumiyet ilkesini ayaklar altına almak ve dalavere işleri şatafatlı bir şekilde toplumun zihnine enjekte etmek, medya için çocuk oyuncağına dönüştü.

“Herkesin kendi ahlakıyla yargılandığı” bir dünyada, ahlaktan nasibini alamayan medya, çakma duran demokrasi fikrinden beslenip, en hurda gazetecilerine özel görevler verdi. Özellikle keyif kaçırmayı göze alan “evet efendimci” medya organları, toplumu çarpıtılmış bilgilerle uyutmayı ve iktidarın dümenine uygun şekilde yönlendirmeyi çoğu zaman becerdiler. Bu sayede psikolojisi bozuk bir toplum ve militan ruhlu saldırgan gazeteciler dahi türemeye başladı.

İktidara sırtını dayayan ve ötekilere, çamuru ve pisliği sıçratmayı ihmal etmeyen yamalı medyanın muadil kalemşorları, toplumun zihin haritasını karalayıp duruyorlar.

Gazeteci olmakla övünen kimi tipler, “kendinden olmayana” çamur attılar, hedef gösterdiler ve hatta saldırıp mesleğine ihanet eden büyük günahkârlara dönüştüler. Nihayetinde gazete köşelerinden insanları tehdit ederek, sindirmeye çalışarak gazetecilik yaptıklarını düşündüler.

Günahlarıyla yüzleşmekten ve bunun kefaretini iktidarın desteğiyle ödemekten sürekli kaçınanlar, medya üzerinden algı operasyonlarını yaparak, ezenleri ve hukuksuz türedileri akladılar. Haklı olanlar sürüldü, hapse atıldı, işkence gördü, öldü ve öldürüldü.

Yalanların gerçeğe, gerçeklerin yalana; suçluların suçsuza, suçsuzların suçluya dönüştüğü ve her şeyin birbirine karıştığı gri bir ortam yaratıldı.

“Akıl tutulmasını” gören ve korku bendini aşan dirençli, özgür ve yiğit gazeteciler, tehdit edilip sindirilmeye çalışıldı, işten atıldı, darp edildi ve öldürüldü.

Durumdan vazife çıkartmaya bile gerek duymayan kimi medya organları, üç maymunu oynayıp kendi cenazesine sahip çıkamayacak kadar dip yaptı.

Uçurumun belirginleştiği kırılma anlarında, insanlığın benliğine ölümcül darbeler inerken, hakikat, yalanlarla süslü bir dünyanın ardına sığamıyordu elbette. Çünkü medya ahlakının yerlerde süründüğü kırılma dönemlerde, mazlumun ve haklının hakkını savunan vicdanlı kalemler, hakikatlerin konuşulduğu insanlık sahnesine adımlarını attıklarında, dengeler yeniden kurulmaya başladı.

Gücün egemenlerine boyun eğmeyen özgür kalemler, güce tapınan muadil kalemşorlara, hukuksuzluğa ve iktidarın tavrına karşı hakikat için savaşarak, vicdanların terazisini bir ölçüde dengelemeye çalıştılar.

Onur savaşını verenler belki azdılar, lakin vicdanlarıyla ötekinin, ezilenin, haklının sesi olan özgür kalemler, medyanın bağırsaklarındaki hastalığa, güçleri yettiğince neşter vurdular.

Özgür kalemlerin sesine kayıtsız kalmayan insanlığın vicdanı, yürekli olan bu kalemleri duydu, andı ve miras olarak yarınlara taşıdı. Taşımaya da devam ediyor.

Toparlayacak olursak, ilkeli ve dürüst gazetecilik yapan kalemler haricinde, kötü mikroplardan arınması gereken medya, kirli olan geçmişinden aklanabilme şansına sahip midir? Çok zordur, fakat imkânsız değildir.

Şayet medya, doğru, saf tutmayan habercilik peşinde koşup ilkeli bir medya olmak için eteğindeki taşları ortalığa döküp ve de haklının hukukunu koruyan bir anlayışla vicdanlardaki teraziden geçer akçeyi alabilirse, kirli olan geçmişinden bir ihtimal kurtulabilir.

Aksi takdirde, medya denilen topal imparatorluk, hatalarının bedeli ve utancıyla birlikte tarihin çöplüğüne atılmaktan hiçbir şekilde kurtulamayacaktır. Shakespeare’nin dediği gibi, “Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!”