Work Women yazarı Esra Ece Kutlu, ekonomik krizi ve toplumsal etkilerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Ekonomik sorunların derinleştiğini ifade eden Esra Ece Kutlu, “Hepimizin bildiği gibi, bayat; genelde tazeliğini yitirmiş olan gıda, yemekler ve besin ürünlerini tanımlarken kullanılmakta. Artık sadece bu amaçla kullanılmıyor… Son 3-4 yıldır devam eden ekonomik daralma, işsizlik, yüksek enflasyon ile yaşıyor iken; 2019 yılının sonunda tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 da “tuz biber ekti… Covid mutlak ki dünya ekonomisinde de sıkışma yarattı, çoğu ülke için işlerin iyice “Arap saçına” dönmesine, halkın alt tabakasının, fakirin daha fakirleşmesine, zenginin de servetine servet katmasına yol açtı” dedi.

“Birileri; lüks otomobillerde deste deste döviz, Türk Lirası saçıyor, vatandaş bayat yiyor… Bir herifçi oğlu; telaffuzunda bile zorlandığımız aracında pudra şekeri ile yarenlik ederken, bazılarımız sokaklarda “açım… çocuklarım aç… fazla yemeği olan var mı” diye dert anlatmaya, en azından çocuklarının kursaklarından birkaç lokma geçirebilme savaşında…” diyen Kutlu, “Ülkenin meşhur 5’lisine (başı milletin anasına küfrü anılanın çektiği, en çok ihale alan inşaat şirketleri) vergi afları, borç ötelemesi; çoğumuzun peşinde icra daireleri, kesilen elektrikler, doğal gazlar… Yani cancağazım; bizim payımıza düşen bayat, ağalara, paşalara, beylere düşeni şaşaalı hayat… Sen kuruşun hesabındasın; onlar parayı nasıl ezeceği derdinde” ifadelerini kullandı.

Work Women yazarı Esra Ece Kutlu’nun” Bize bayat, onlara ise hayat” başlıklı yazısı şu şekilde:

Her devir ve dönemle anılan belirli gerçeklikler vardır. Dönemsel olarak içinden geçilen süreçler; insanlığa, toplumlara kazanım ve kayıplar olarak, iz düşümleri bırakır… Dönemler kadar, ülkelerinde hafızalarına kazılı olgular vardır…

Ülkelerin kaderlerini, pek tabiidir ki yönetenleri şekillendirir. Görevde kaldıkları süreçteki icraatları, halklarınca da uzun süre hafızalarda korunur, yazılı kayıtlara geçer.

Tarih, ülkeler tarihi sayısız olgularla doludur. Çoğunlukla da savaşlar, kıtlık, kötü yönetimlerin yarattığı açlık, baskı… Mesela; yağ, tüp, gaz kuyrukları, çoğu madde ve hammaddeye erişim zorluğu… Darbeler, ekonomik çöküş, salgınlar, savaşlar türevi süreçlerin getirileri ile yaşanmış durumlardandı.

YENİ GERÇEKLİĞİMİZ:  “BAYAT”

Hepimizin bildiği gibi, bayat; genelde tazeliğini yitirmiş olan gıda, yemekler ve besin ürünlerini tanımlarken kullanılmakta. Artık sadece bu amaçla kullanılmıyor…

Son 3-4 yıldır devam eden ekonomik daralma, işsizlik, yüksek enflasyon ile yaşıyor iken; 2019 yılının sonunda tüm dünyayı etkisi altına alan COVİD-19 da “tuz biber ekti…”

Covid mutlak ki dünya ekonomisinde de sıkışma yarattı, çoğu ülke için işlerin iyice “Arap saçına” dönmesine, halkın alt tabakasının, fakirin daha fakirleşmesine, zenginin de servetine servet katmasına yol açtı…

Bizde ise değindiğim gibi sürecin öncesi de kötü iken, beraberinde yöneticilerin öncelliklilerinin halktan yana olmaması, sermayeyi kediye yükler gibi betona yatırmaları, istihdam yaratamamak, bitmek bilmez israf, art arda kapanan iş yerleri, nihayetinde fakir daha da fakirleşirken yalnızlığa ve çaresizliğe de itildi…

Gelecekte ülkenin bu günleri okunur iken; yoğun sefalet, koklamak için alınan zeytin, peynir (5-10 liralık paketlerde satışta artık) marketlerde bulunamayan, bulunsa da alınamayan veya kavgalara sebep olan sıvıyağ (bazı yerlerde, 10 liralık minik poşetlerde de satışa da çıktı) gibi temel besin maddeleri ile anılacağız…

Bunlar yetmez gibi bir de bayat ile… Bayat derken, tam olarak neyi kast ettiğimi söyleyeyim. Tazeliğini yitirmiş; günlük ekmekten, yerine göre 50 kuruş daha ucuza satışa sunulan ekmek…

AKILLARA EKMEK GELMEDİ…

Günümüz gerçeği ne derece biliniyor bayat denildiğinde; satışta olan ekmek fikri genelimize yer etmiş mi, merak ettim? Konuyu yazmak fikri oluştuğunda; konunun bilinirliğini de irdeleme amaçlı, anketle de desteklemek istedim yazımı.

“Bayat ne demek” diye, Twitter takipçilerime sordum. “Dolapta kalan yemek”, “ucuza satılan ekmek”, “tarihi geçen gıda” ve “fikrim yok” seçeneklerini de oylamalarını istemiştim.

Anket, 2 saat yayındaydı. Katılım oranı ise; 22 kişide kalmış. Genel künyemi de verdikten sonra, cevaplara geçebiliriz. %82 ile en yüksek cevap “tarihi geçen gıda” olmuş. Açıkçası, bu şık ve “dolapta kalan yemek” ağır basar düşüncesindeydim…

“Dolapta kalan yemek” ile “ucuza satılan ekmek” aynı yüzdeye sahipler: %9’luk dilime denk düşüyorlar… Sonuç şaşırttı diyemem…

Bayat ekmeğin satışta olması, halk tarafından kabul görmediği, mantıksal olarak da anlamlı bulmadıkları içindir sanıyorum ki; cevap seçeneğinde oylanmamış. Bu seçeneği işaretleyenler de ya bir fırın camında rastladılar veya da bir haberde görerek bu yeni gerçekliğimizden haberdar oldular.

ULAŞILAMAZIN DA ULAŞILAMAZINA DOĞRU…

“Ekmek aslanın midesinde” atasözümüzü galiba revize etme zamanı da geldi… “Ekmek aslanın midesinde, bayat ise az önünde…”

Şimdilik; İstanbul’un dış çeperleri diyebileceğimiz, işçilerin ve fakirlerin yoğun yaşadığı mahallelerde görülmeye başladı ise de yavaş yavaş genele ve hatta tüm ülkeye yayılacak bir gerçeklik olduğu su götürmez…

Yazıyı hazırladığım sırada; Ramazan’a da girecek olmamızın getirisiyle iktidar partisi AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “1.250 ton patates ve soğanın fakir ailelere hibe edilmesi” açıklaması yapıldı. “Hibe” bana biraz garip kaçtı, o da ayrı…

Bir başka ilginç haber de ülkenin önde gelen market zincirlerinden olan Migros’ ta, tane halinde paketlenip, 2-2,5 lira fiyattan satışa sunulan domatesti…

EKMEĞE SİYASET BULAŞTI…

Yakın dönemde, İstanbul Fırıncılar Odası ile İBB arasında, ilginç bir polemik yaşanmıştı. Anımsarsınız; fırıncılar odası başkanı, Halk Ekmek büfeleri üzerinden Ekrem İmamoğlu’nu “siyaset yapmakla” suçlayıp, saha kendilerine bırakılırsa da her gün 500 bin ekmeği fakirlere dağıtacağını söylemişti…

Dağıttılar mı, ciddiler miydi bilinmez ama; bayat ekmeği satışa çıkardıkları ortada… O zamanda duruma tepkili vatandaşlar, “askıda ekmek” uygulamasının yerine ulaştığından kaygılılardı, son gelişmeler sonucu, sanırım kimse askıya ekmek de bırakmayacaktır…

Hafta sonuna damga vuran, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun yeniden dolaşıma soktuğu, yoğun destek de bulduğu Merkez Bankası’ndan kaybolan “128 milyar dolar nerede” sorusu, aslında yalın gerçekliğin tam fotoğrafı…

CHP, ‘kayıp paraların’ peşine düşmek amacı ile kazandığı belediye hudutlarındaki billboardlara “128 milyar dolar nerede” afişleri asmıştı. Afişlerin toplanıp; bazı savcılıklarca “Cumhurbaşkanı hakaret  suçlaması” (Bursa/Mudanya)  ile işlem başlatılması da oldukça manidardı…

Birileri; lüks otomobillerde deste deste döviz, Türk Lirası saçıyor, vatandaş bayat yiyor… Bir herifçi oğlu; telaffuzunda bile zorlandığımız aracında pudra şekeri ile yarenlik ederken, bazılarımız sokaklarda “açım… çocuklarım aç… fazla yemeği olan var mı” diye dert anlatmaya, en azından çocuklarının kursaklarından birkaç lokma geçirebilme savaşında…

Ülkenin meşhur 5’lisine (başı milletin anasına küfrü anılanın çektiği, en çok ihale alan inşaat şirketleri) vergi afları, borç ötelemesi; çoğumuzun peşinde icra daireleri, kesilen elektrikler, doğal gazlar…

Yani cancağazım; bizim payımıza düşen bayat, ağalara, paşalara, beylere düşeni şaşaalı hayat… Sen kuruşun hesabındasın; onlar parayı nasıl ezeceği derdinde…