2011 yılından bu yana yapılan seçimleri izleyen Eşit Haklar İçin İzleme Derneği (ESHİD), izlediği seçimlerde yaşanan hak ihlallerini raporlaştırıyor.

Seçim tarihleri belirlendiği andan itibaren çalışmalarına başlayarak gözlem yapan ESHİD, seçim gözlem ve çalışmalarını ise aralarında İnsan Hakları örgütlerinin bulunduğu Bağımsız Seçim İzleme Platformu adı altında yürütüyor.

ESHİD Koordinatörü Nejat Taştan, "Türkiye'de sayısı 1 milyonu bulan mevsimlik işçileri, sığınma evindeki kadınlar ve evsizler oy kullanamıyor. Çünkü Türkiye’de adrese dayalı nüfus kayıt sistemi var. Bu da hukuksuzdur" dedi.

“Silahla oy verme yerine girilmez diyor, korucusundan, polisine, askerine herkes silahla oy kullanma yerine giriyor. Dolayısıyla kanunda yasak olan ve seçimin güya tarafsız, şeffaf, adil ve güvenlik içinde yapılması gereken her şey ihlal ediliyor” ifadelerini kullanan Taştan, “Çalışma Bakanlığının verilerine göre 1 milyon insan Nisan ile Eylül arasında Türkiye’de yer değiştiriyor. Bunların 400 bini oy kullanamıyor. Örneğin referandum böyle bir zaman dilimine denk gelseydi evet hayır sonuçları değişebilirdi” diye konuştu.

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği Koordinatörü Nejat Taştan, Mezopotamya Ajansı’ndan Sadiye Eser’in sorularını yanıtladı.

OHAL’de seçimin yapılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

OHAL’de seçime gitmek, iktidar için bir artıdır. OHAL’in olmadığı koşullarda ancak bir seçim demokratik olabilir. Baskıcı seçimlerde yapılan seçimlerde yüzde 98 oranında oy çıkabilir. Bunun en iyi örneği 12 Eylül 1980 darbesi sonrası yapılan seçimdir. O zaman Evren yasaları yüzde 93 ile kabul edildi. Bu demek değildir toplumun yüzde 93’ü o anayasadan memnundur. Dolayısıyla eğer siz demokratik adil ve şeffaf seçim yapmak istiyorsanız, bütün aday ve partilerin eşit koşullarda yarışma fırsatına sahip olması lazım.

Son yıllarda Türkiye’de yapılan seçimler ile eskiden yapılan seçimler arasında bir fark görüyor musunuz? 

Son yıllarda Türkiye’de devletin seçimlere el koyduğuna inanıyorum. Seçmen kütüğünü İçişleri Bakanlığı hazırlıyor. Nüfus idaresi genel müdürlüğüne bağlı sistem üzerinden YSK’ya veri gidiyor. YSK direk oradan çekiyor. Yani temelini hazırlayan orasıdır. Eskiden sandık kurulu başkanı kurayla belirleniyordu. Şimdi devlet memuru olmak zorundadır. 1 Kasım’da çok sayıda sandığın yeri güvenlik gerekçesiyle değiştirme kararı alındı. YSK hepsini iptal etti. Eskiden yetki YSK’daydı şimdi valilerde, kaymakamlarda. Çok Eskiden Türkiye’de seçimler yapılırken, seçimlerle doğrudan ilişkili 4 bakan değişirdi. İçişleri, ulaştırma, dışişleri ve adalet bakanı. Şimdi her 4 bakan yerinde duruyor. Eskiden devlet televizyonları en azından devletin haber kaynakları seçimde siyasi partilere eşit oranda yer verirlerdi, şimdi o da yok.

Eskiden seçim zamanı kampanya dönemi başladıktan sonra hükümetteki partiler bakanlar, adaylar, belediye başkanları falan bir seçim çalışmasına gidiyorsa kamunun olanaklarının kullanmamaya özen gösterirlerdi. Şimdi kullanmaya özen gösteriyorlar. Dolayısıyla bütün bunlar yer değiştirmiş durumda. Ve bizim artık 24 Haziran’daki seçimleri şöyle konuşmamız lazım.

Bir yandan devlet var diğer yandan muhalefet partileri var. Seçimler ikisi arasında geçiyor. Çünkü kamu yöneticileri, bırakın yasaları vicdanen bile olsa tarafsız kalma kriterlerine uymayı düşünmüyorlar. Hiç akıllarından geçirmiyorlar. Herkes taraf. Bütün bunların yapıldığı bir ülkede siz bırakın uluslararası kriterleri, vicdanen adil, şeffaf, demokratik bir seçim yapıldığına inanamazsınız.

Bağımsız Seçim İzleme Platformu nasıl bir yol izliyor?

Biz uluslararası standartlara uygun olarak, seçim tarihi belirlendiğinde ve mecliste karar alındığı andan itibaren izlemeye başlıyoruz. Uluslararası kriterlere baktığımızda eğer seçim izliyorsanız seçimin bir bütünen izlenmesi gerekiyor. Çünkü eğer bir siyasi parti ya da bir aday herhangi birisi olabilir, özgürce kampanya yapamıyorsa, seçmen yeterince bilgilenemiyorsa, özgür tercihini kullanamıyorsa istediğiniz kadar oylara sahip çıkın onun bir anlamı yok. Çünkü sandığa yansıyan irade seçmenin özgür iradesi olmayacaktır. Dolayısıyla bizler kampanya sürecini aday sürecini, seçmen kütüklerinin oluşturulma sürecini, seçim günü ve seçimden sonra da itirazların karara bağlanmasını izliyoruz. Bizler ayrıca her seçimde başvurularımız oluyor ve bu başvurular ret ediliyor. İtiraz ediyoruz onlar da ret ediliyor.

 İzlediğiniz seçimlerde ne gibi ihlaller gözlemlediniz?

Seçimden bir gün önce 17.00 itibarıyla yasaklar başlıyor. Dolayısıyla propaganda yapamazsınız. Bakın 2011’de bizim tespit ettiğimiz propaganda malzemeleri, her yerde okulun bahçelerinden her parti bu propaganda yasağını ihlal etti. Başkası yerine oy kullanılmaz deniliyor. Buna ilişkin mevcut tespitlerimiz var. Oy verme işlemi gizlidir diyor, buna ilişkin de tespitlerimiz var. Telefonla girilmesi zaten ayyuka çıktı. Milet sosyal medyada paylaşıyor. Silahla oy verme yerine girilmez diyor, korucusundan, polisine, askerine herkes silahla oy kullanma yerine giriyor. Dolayısıyla kanunda yasak olan ve seçimin güya tarafsız, şeffaf, adil ve güvenlik içinde yapılması gereken her şey ihlal ediliyor. En büyük ihlallerden bir tanesi oy sayımıdır.

Kanunda çok olarak vatandaşların orada bulunan önünde yapılması gerekirken, örneğin Van’da 1 Kasım seçimlerinde okulların yüzde 65’inde vatandaşları sokağa çıkardılar ve öyle sayım yaptılar. Bir ıslak imzalı tutanak vardır. Hangi sınıftaysa o seçim o sınıfın kapısına 7 gün asılı durması lazım. 24 Hazirandan sonra okulları dolaşın kaç tane sınıfta bulacaksınız. Oy sayımı açık, şeffaf yapılması lazım. Herkesin isteyen herkesin izleyebiliyor olması lazım.

Engelliler, yaşlılar ve okuma yazma bilmeyenler seçimlerde ne gibi hak ihlalleri ile karşı karşıya kalıyor?

Türkiye’de okuma yazma bilmeyen yaklaşık 6 milyon insan var ve bunların çoğu kadın. Ancak bizim mevcut seçim sitemimiz bütün seçmenlerin Türkçe ve okuma yazma bildiğini kabul ediyor. Yine engelli ve yaşlı insanların olmadığını kabul ediyor. Dolayısıyla bütün sistem bunun üzerinde kurulmuş durumda.  Seçmen kütüğüne kayıt için seçmen kütükleri ilan ediliyor. Ya muhtarlık binasında ya da YSK’nın web sitesinden kontrol etmeniz gerekir. Türkiye’deki muhtarlık binalarının yüzde 90’nı engellilerin erişimine uygun değil. Bırakın gidip listeyi kontrol etmeyi muhtarlık binasına giremezsiniz bile. Aynı zamanda bu listeler yazılı listeler. Dolayısıyla okuma yazma biliyor ve görme engelli olmamanız lazım. Böyleyseniz zaten bunları kontrol edemiyorsunuz. YSK her seçimde kamu bilgilendirme spotları hazırlıyor. Bunlarda sadece Türkçe yapılıyor. Oysa Türkiye’de Türkçe bilmeyen seçmenler de var.

Mevsimlik işçiler, sığınma evindeki kadınlar ve evsizler oy kullanabilecek mi?

Seçim sistemi, homojen bir seçmen belirliyor. Homojen seçmen de şöyle; Türkçe biliyor olacaksınız, okuma yazmanız olacak, ikametgahınız olacak. Örneğin yoksulsanız sokakta, çadırda yaşıyorsanız oy kullanamayacaksınız. Çünkü Türkiye’de adrese dayalı nüfus kayıt sistemi var. Bu da hukuksuzdur. Uluslararası sözleşmelere de aykırıdır. Biz bununla ilgili itirazımıza yakın zamanda olumsuz cevap geldi. Bakın, bu insanlar bizle aynı vergiyi veriyor ama seçme hakkına gelince ‘senin evin yok kullanamazsın’ deniliyor. Evsizler, sığınma evindeki kadınlar oy kullanamıyor. Mevsimlik tarım işçileri kullanamıyor. Ya 2 günlük yevmiyesinden vazgeçecek yada oy kullanamayacak. Bunlarla ilgili 6 seçimdir başvurularımız oluyor. Çalışma Bakanlığının verilerine göre 1 milyon insan Nisan ile Eylül arasında Türkiye’de yer değiştiriyor. Bunların diyelim 400 bini oy kullanamıyor. Geri dönemiyor. İşini gücünü bırakıp geri memleketine dönemiyor. 400 bin seçmen yok. Dolayısıyla bu ilin seçim sonuçlarını da değiştiriyor. Örneğin referandum böyle bir zaman dilimine denk gelseydi evet hayır sonuçları değişe bilirdi.

Bir de seyyar sandık meselesi var. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Seyyar sandıklar partilerin dışında denetlenme şansı yok. Mevcut durumda parti müşahitlerinin ve görevlilerinin seyyar sandıkları, çok sıkı takip etmesi gerekiyor. En çok suistimale açık alanlardan bir tanesidir.

YSK’nın seyyar sandıklarla ilgili il ve ilçelerde serbest; belde ve köylerde yasak kararınıza itiraz edildi. Sizce bu ayrımcılık mıdır?

Bu açık ayrımcılıktır. Ben yatağa bağımlıyım İstanbul’da ikamet ediyorum. Bir başka vatandaş aynı benim hastalığım nedeniyle Şırnak’ın X köyünde yatağa bağımlı halde. Ben seyyar sandıkta oy kullanabiliyorum, o kullanamıyor. Bakın siyasi partilerin hiç biri itiraz başvurusu yapmadı. Biz yaptık dedik ki bu ayrımcılıktır. Bizim bu başvurumuzu ret ettiler. Biz bunu AİHM’e götüreceğiz.

 Bunun yanı sıra kapalı kurumlarda seçim nasıl yapılıyor. Örneğin yaşlı bakım evlerinde?

Türkiye’de sadece cezaevleri kapalı kurum değildir. Aynı zamanda yaşlı bakım evleri, engelli bakım evleri de kapalı kurumlardır. 2011’de biz seçimleri izlemek için Darüşşafaka’ya gittik. Darüşafaka'ya kurulmuyor. Yakınındaki bir okulda gözlemcilerimiz Darüşafakalı bir görevlinin bütün orada kalan yaşlılar birlikte oy verme kabinine girdiğini gözlemlediler. Yaklaşık 35 yaşlının oyunu kullanıyor çıkıyor ve sandık kurulu kanunen yasak olmasına rağmen buna sesini çıkarmıyor. Ancak seçmenin tercih ettiği bir kişi seçmenle girebilir. Bir kişi hem annesiyle hem de babasıyla giremez.

Oy güvenliği hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Oy güveliği meselesi çok önemli bir mesele. Eğer seçmenler yasalarda kendilerine tanınmış hakları kullanmazlarsa, çok açık bir biçimde Türkiye’de seçim güvenliğine manipüle edilmesine ilişkin şeyler olabilir. Dolayısıyla seçmenlere düşen şey yasal haklarını kullanacaklar, oy kullandıkları sandıklara gidip sayımların şeffaf yapılıp yapılmadığını izleyecekler. Herhangi bir nedenle dışarı çıkartılmaları falan söz konusu olduğunda buna itiraz edecekler. Bütün partiler AKP’si, HDP’si, MHP’si de sandıktaki müşahitlerine seçimlerin düzgün yürütülmesiyle ilgili prosedürü anlatacak ve orada bulunmalarını isteyecek. Ki biz sonuçta yaptığımız seçim adildir şeffaftır demokrattır diyelim.

Şimdiye kadar bu seçimlerde ne gibi ihlaller yaşandı?

İYİ Parti, Saadet ve HDP’nin seçim standına saldırılar var. Güvenliğini sağlamak devletin görevidir. AKP ne kadar güven içinde çalışıyorsa, liberal demokrat partide o kadar güven içinde çalışabilmeli. Bu devletin yükümlüğüdür. Şiddete uğrama riski olmamalıdır. Bu devletin görevi ve görev uluslararası sözleşmelerde tanımlanmış ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bunların altına imza atmış bunlara uyacağını.

 OHAL gerekçesiyle illerde gösteri toplantı yasakları var. Seçim sürecinde de bu yasaklar sürüyor. Bu da adil bir seçime gölge düşürmüyor mu?

Seçim kampanya dönemindeyiz, 10 tane yurttaş diyelim Ankara’da Yüksel Caddesine çıktı ve bir protesto yapacak, derdini anlatacak. Polis geliyor, 'burada gösteri yapamazsın' diyor. Şimdi biz burada özgür kampanya döneminden bahsedemeyiz. Barışçıl olduğu sürece, her türlü protesto ve gösterinin, toplantının güvenliğini sağlamak devletin görevidir.

Demirtaş’ın içerde seçim kampanyası yürütmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir ülkede bir siyasi partinin eş başkanlarından bir tanesi, daha önce milletvekili olmuş, şimdi Cumhurbaşkanı adayı içerde kampanya yürütmesi doğru değil. Yüzde 12’ye yakın oy almış. En az 6 milyon seçmeni temsil eden bir parti ve adli kontrol koşulları yeterli değil diye bir karar alıyorlar. Tahliye etmediler. Demirtaş’ın tahliyesi meselesi değil bu. Temel Karamanoğlu da olabilirdi, Devlet Bahçeli de olabilirdi. Eşit koşullarda yarışamıyorsanız, eşit bir seçimden bahsedemezsiniz.

Yurttaşlar oy sayım sırasında nelere dikkat etmelidir?

Orada her partinin müşahidi var mı? İsteyen her partinin müşahidine ıslak imzalı tutanak veriliyor mu? Çünkü verilmediğine şahidiz. Parti müşahitleri zorla dışarı çıkartılıp sayım yapılan sandıklar var. Dolayısıyla buna da dikkat edecek, kendi hakkını da kullanacak.

Bir çağrınız varsa ne söylemek istersiniz?

Yurttaşlar kendi gittikleri okullarda oy kullanırken, bizim bir formumuz var. Elektronik bir form, telefon üzerinden doldurulabiliniyor. Onu doldursunlar. Biz Türkiye’ye ilişkin daha çok veri toplayalım.

Kaynak: Mezopotamya Ajansı