Gazeteci Tuğrul Eryılmaz Radikal’in kapanmasına ilişkin, “Radikal’in siyasal iklimin kurbanı olduğunu düşünüyorum. Türkiye'deki siyasal iklim, totaliter bir yere doğru gitmeye başladı. Radikal gibi bir gazeteye bile tahammülü yoktu. Yoksa o gazete orada kendi kendine yayınlarına devam edecekti. Ama küçük bir bahane bulup, sessiz sedasız kapattılar... “ ifadesini kullandı.

Radikal’de uzun yıllar yöneticilik yapan Tuğrul Eryılmaz, MedyaTava’dan Canan Kaya’nın sorularını yanıtladı.

Sizce Radikal’in kapatılma sebebi gerçekten mâli mi?

Bunun katiyen doğru olmadığını düşünüyorum. Kâğıtta ikna olabilirsiniz, ancak artık dijital olarak devam eden bir gazeteydi. Zaten ekip de çok küçülmüştü. Mutlak konuşmak istemiyorum. O nedenle tasarrufun bir payı olabilir diyorum. Ama inanın ki bu çok küçük bir paydır.

“RADİKAL SİYASAL İKLİMİN KURBANI OLDU”

Siyasal nedenlerden kapatıldığı yorumlarına katılıyorsunuz o halde?

Kesinlikle siyasal iklimin kurbanı olduğunu düşünüyorum. Türkiye'deki siyasal iklim, totaliter bir yere doğru gitmeye başladı. Radikal gibi bir gazeteye bile tahammülü yoktu. Yoksa o gazete orada kendi kendine yayınlarına devam edecekti. Ama küçük bir bahane bulup, sessiz sedasız kapattılar...

“RADİKAL’İN YAŞAMASI MÜMKÜN DEĞİLDİ”

Peki patronajın bu baskıya boyun eğmesini nasıl yorumluyorsunuz?

O kadar ağır baskı var ki kimseyi suçlayamıyorum aslında. Doğrudan doğruya bir ülkenin tepesindeki insanların gazete patronlarına baskı yapıp, "Şunu atacaksın, bunu yazdıracaksın, bunu yazdırmayacaksın" dediği bir ortamda, Radikal'in yaşaması mümkün değildi. Aydın Doğan da "Ay efendim biz çok baskı gördüğümüz için kapattık" diyemezdi herhalde. Sonuç olarak kapitalist bir medya patronluğundan bahsediyoruz.

Kapatılma sürecinde çalışanlarla görüştünüz mü?  Onlar nasıl yorumluyorlar?

Konuştuğum arkadaşlarımın yüzde 90'nı kararın siyasi nedenlerden alındığını düşünüyor.

Radikal’e yıllarını vermiş bir isim olarak kapatıldığını öğrendiğinizde ne hissettiniz?

Çok üzüldüm. Her şeyi tuhaf yaptılar. Adam değiştirip, ondan sonra pat diye seni kapatıyoruz dediler. Ama Türkiye’de öyle bir gelenek yok diye düşünüyorum. Yani ahlar vahlar içinde gitmiyor. Halbuki Türkiye’de iyi gazeteler gördük biz. Yeni Yüzyıl denedi bir ara, Taraf, Radikal denedi. Ama insanlar sadece patronlarıyla ve 2-3 tane köşe yazılarıyla anıldılar.

Ancak şunu da söyleyeyim; ben de ciddi bir köşe yazarlığı düşmanlığı vardır.

Niçin düşmansınız?

Çünkü onlar hep bizden fazla para kazanırlar, kendilerini çok önemserler ve bence gazeteleri ciddi derecede kötü etkilerler. Türkiye’de köşe yazarı dediğimiz kişiler her konuda fikri olan insanlardır.

Sinemadan kuru fasulyenin faydalarına, kuru fasulyenin faydalarından Fethullah Gülen mi, yoksa Putin mi haklıya kadar. Kıyamet gibi bir şey.

Hiç mi yok beğendiğiniz bir isim?

Var elbette. Tarhan Erdem’i okuduğum zaman bilgileniyorum.

“KAPANACAĞI SÖYLENTİLERİ HEP VARDI”

Çalışanların da yazarların da 1 günde haberi oldu kapanacağından. Hatta kapatılma kararının bildirildiği anda yazarların çoğu ertesi günkü yazısını hazırlıyordu...

Duyunca şaşırdınız mı?

Aslında daha ben Radikal 2'de çalıştığım dönemde Radikal'in kapatılma durumu vardı. Bu söylenti hep oldu. O zamanlar derdimiz Guardian gibi bir gazete olmaktı. Yoksa kalkıp Komünizm yanlısı, Kürt yanlısı olmak gibi bir derdimiz yoktu. Hiç olmadı da zaten. Bu denendi Türkiye’de ve insanlara ters geldi.

“RADİKAL ŞEHİRLİ BİR GAZETEYDİ”

Neden ters gelmiş olabilir?

Çünkü Radikal şehirli bir gazeteydi. Bunu gazeteyi yönetenler de dahil kimse fark edemedi aslında… Yani kentlerle ve kentli olanlarla ilgili derdi olan bir gazeteydi. Mehmet Y. Yılmaz’ın kafasından çıkan fikir buydu. Çok da doğru bir başlangıçtı. Ben bile ‘böyle bir şey denenebilir mi acaba’ diye düşünmüştüm. Ama olabiliyordu. Müthiş bir ilgiyle karşılandı.

“EZGİ BAŞARAN RADİKAL’İN BAŞINDA OLAMAZDI”

Peki nerede hata yapıldı?

Habercilikten yavaş yavaş kalkmaya başlamıştı… Bu yanlışa düşüldü. Birtakım köşe yazarları dahil oldu filan. Yani sen bile konuşurken genelde köşe yazarlarından bahsediyorsun. Onlar benim umurumda bile değil. Onlar o gazeteden bu gazeteye, o internet sitesinden bu internet sitesine taşınabiliyorlar. Onlar tırnak içinde ‘önemli’ insanlar. Bence değiller. Bir bölümünü ayır kenara koy tabii… Hiç değilse bilgi verirler ya da bir şey öğretirler. Bir de ahkamcılar var ki sürekli parmak sallayan, Radikal’de de bunlardan çok olmaya başlamıştı.

Kim onlar?

Hepsi iyi adamlar, niye kötü olsunlar. İsmet Berkan da iyi, Eyüp Can da iyi… Ama gazetecilik olarak farklı bir şey oldu yani… Sevdiğim ve kadın olduğu için konuşmak istemiyorum ama bence Ezgi Başaran Radikal’in başında olamazdı.

Neden olamazdı?

Çünkü öyle bir birikimi yok, bu kadar basit.

CEM ERCİYES’E SENİNLE GİTSİN BARİ DEDİLER”

Peki ya Cem Erciyes?

Cem de uygun olamadı. Ama zaten Cem’e ‘seninle bari gitsin, sen zaten başından beri varsın’ dediler. İyi insanlarla bu işleri yaptılar, kötü insanlar değil ki… Ama ne oldu ne bitti bunları da birilerinin konuşması lazım. Tekkeyi bekleyen çorbayı mı içiyor yani Allah’ını seversen!

“CENGİZ ÇANDAR ÇOK ZEKİCE BİR İŞ YAPMIŞ”

Bir de Cengiz Çandar konusu var… İktidarın Cengiz Çandar başta olmak üzere bazı yazarlardan duyduğu rahatsızlık biliniyordu. Nitekim Çandar, kararın ardından mesleği de bıraktığını açıkladı... Ne diyeceksiniz?

"Şu gazeteci bu gazeteci, şu adam bu kadın" lafının çok doğru olmadığını düşünüyorum. Genel olarak Radikal gibi bir gazeteye bile iktidarın tahammülü yok artık. Madem Cengiz Çandar'ın adını verdiniz, düşünsenize adam daha 5 gün önce devlet büyüklerine hakaretten hâkim karşısındaydı. Hakkında açılan 7 tane dava var.

Böyle bir yerde yaşıyorsunuz ve sürekli kendisine gazeteci diyen bazı tetikçiler, 'şu adam atılsın' diye manşetler atıp, köşe yazıları kaleme alıyor. Bu ülkenin en acıklı zamanlarında bile böyle bir şey duymadım. Bu ilk defa tanık olduğumuz bir şey ve utanç verici. Türkiye'de gazetecilik yapmaya çalışan çok küçük bir grup kaldıysa ki var hâlâ uğraşıyorlar, ama bir de AKP'nin basın sözcüsü gibi olan gazeteciler var ki bunlara da gazeteci denildiği vakit hakikaten insan aklını kaçıracak gibi oluyor. Çok üzüldüm ama Cengiz Çandar çok zekice bir iş yapmış. Başka türlü bir şans bırakmıyorlar insana işte.

“BUNLAR MUHBİR, MUHABİR FİLAN DEĞİL”

 İşin en ilginç taraflarından biri de bu duruma alıştırılıyoruz sanki... Örneğin sabah köşe yazarlarına bakarken, 'tetikçi' diye tabir ettiğimiz bir yazarın köşesini 'bugün hangi gazetecileri hedef göstermiş acaba' diye açıp okuma ihtiyacı duyma noktasındayız... Bu biraz da bizi yanıltıyor aslında. Çok önemli olduğunu düşünüyorsun. Yok Rasim Ozan Kütahyalı, yok Cem Küçük, yok Ahmet Kekeç... Hakikaten çok can sıkıcı bir şey isimlerle konuşmak ama mesele bu değil. Mesele, iyi gazetecilerin piyasadan uzaklaştırılmış olması. Ben asla 'biz iyi gazeteciyiz' demiyorum. Ama en azından gazeteciliğin evrensel kurallarına bağlı kalarak mesleğimizi yapmaya çalışıyoruz. Bunların  öyle bir derdi yok. Bunlar kabus, bunlar muhbir... Muhabir filan değil!

 “GAZETECİLER EN KÖTÜ ZAMANDA YAKALANDI”

Adeta siyasi parti sözcüsü gibi konuşan isimlerle doldu medya... Bu siyasi bir kavgaya dönüştü. Gazeteci siyasi kavganın tarafı olamaz. Ama bunlar bunu yapıyorlar ve seni de bunu yapmaya zorluyorlar. Kurulmuş gibi herkes aynı şeyleri söylüyor. Bir yanda “Atatürk dünyanın en kötü adamıdır”, diğer tarafta “Atam kurban olsun canımız feda olsun kanımız…”

Gazetecilik, bu görgüden çıkamayacağı sürece tamamen çaresiz bir durum. Ki kendi başına çıkamazsın, çünkü iklimin bu senin. En kötü zamanda yakalandı gazeteciler. Ne doğru dürüst bir örgütlenme, ne de dayanışma var.

Siyasi iklimden bağımsız olarak medya kendi içinde de büyük bir bozulma yaşıyor aslında... Siz ne düşünüyorsunuz?

Tabii... İnsanlar işten atılıyorlar ve tepki olmuyor. Örneğin biz Milliyet'te çalışıyoruz, Cumhuriyet'ten ya da Sabah'tan biri atıldığı zaman kıyamet kopardı. Hep birlikte tepkimizi gösterirdik. Bunun adı mesleki dayanışmadır. Onları filan bitirdiler... Hiç öyle bir dertleri yok. Bir takım kendine laik diyen kendini farklı bir yerde konumlayan bir sürü insan da bu yolu açtı ama şu anda benim onlarla bir kavgam olamaz. Çünkü onlar bir yerde duruyorlar ve şu anda havuz medyası dediğimiz oluşumun her şeyi yönlendirmek gibi dertleri var. Bu gerçekten çok üzücü.

Röportajın tamamı burada.