Halkların Demokratik Partisi Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, 'Kobani eylemleri operasyonu' ile HDP'lilerin gözaltına alınmasını değerlendirdi. Çözüm sürecinde aktif görevde olan önceki önem HDP İstanbul milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in mahkeme ve savcılığa verdiği 'tutarlı' savunmasından anekdotlar aktaran Kürkçü, "Mahkeme bu savunmayı kabul etmekle, çaresizce bir komplodan ibaret olan tüm kovuşturmanın gövdesinde de kocaman bir gedik açmış oldu" dedi.

"Böylece Kobani protestoları sırasında ortaya çıkan çatışmaları HDPye yükleyen adli sürecin bir komplodan ibaret olduğunu zımnen kabul ve ilan etmiş oldu" diyen Kürkçü son olarak yargıya ilişkin, "Onun için Türkiye yargısı artık Roma mitolojisinin bir elinde terazi, diğer elinde kılıç tutan tanrıçası Justitia tarafından değil, iki yüzlü tanrı Janus tarafından temsil edilmeyi hak ediyor" eleştirisi getirdi.

Ertuğrul Kürkçü'nün Artı Tv'deki açıklamaları şöyle:

Göstermelik duruşma sonrasında cezaevine gönderildiler. Kendilerine yöneltilen soruşturma 6-8 Ekim 2014'te Kobani'de IŞİD saldırısı karşısında patlak veren büyük halk protestoları için çağrıda bulunmak. Mahkeme gözaltına alınanlardan 3'ünü tutuklamak için yeterli gerekçe bulamadı. Gülber Akkaya, önceki dönem İstanbul milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile Diyarbakır milletvekili Altan Tan'ı serbest bıraktı. Önder o günlerde TBMM İdare Amiri'ydi. İmralı heyetinde de yer alıyordu. Önder'in savcılık ve mahkeme savunmaları HDP'y yönelik bu operasyonun gerçek anlamıyla bir tertipten ibaret olduğu, gerçeklerin iddiaların tam karşısı olduğunu kayda geçiriyor. Ve bu savunmalar şimdiden tarihi bir belge değeri kazanıyor. Mahkeme bu komplo çerçevesinde önüne çıkartılan Önder'i tutuklamak için hiçbir sebep bulamıyor çünkü Meclis İç Tüzüğü ve Anayasa'nın 94. Maddesi Önder'in TBMM İdare Amiri ve Başkanlık Divanı Üyesi sıfatlarıyla partinin yönetici organlarında görev yapmasını yasaklıyor.

Önder'in 6-8 Ekim 2014'te istese de MYK üyesi olamayacağı böylelikle ortaya çıkıyor. O günlerde HDP'yi yönetme iddiası da boşa düşüyor. Ancak asıl önemli olan Önder'in savunmasının siyasi gerçekleri dillendirdiği bölümleri. Önder olaylardan yaklaşık bir hafta kadar öncesinde o dönemki Kamu Güvenliği Müsteşarı Dervişoğlu ve İçişleri Bakanı Ala ile Adalet Bakanlığı'nda Çözüm Süreci Koordinatörü olarak görev alan bir başmüşavir ile görüştüklerini, ardından İmralı'da Abdullah Öcalan ile bu konularda görüş alışverişinde bulunduklarını aktarıyor.

İmralı'da kedilerine yerel şiddet olaylarını sona erdirmesi ve provokasyonlar alet olunmaması yönünde çağrılar yapılması istemiş. Önder bu çağrıların gereğini yerine getirdiklerini aktarıyor.

7-8 Ekim'de Selahattin Demirtaş, Önder'e HDP Eş Başkanı olarak İmralı heyetine Devlet yetkilileriyle mutlak bir koordinasyon içinde olmalarını ve olaylara ilişkin olarak İmralı tarafından bir açıklama yapılmasının söz konusu olduğunu söylemiş.

Önder “bu bilgiyi Efkan Ala ile paylaştım," diyor ve ekliyor; "Efkan Ala bu konu beni aşar deyince biz de o dönemki Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Yalçın Akdoğan hazirunluğunda görüştük. Ahmet Davutoğlu, 'Biz bölgeye insani yardım dahil gerekli müdahaleleri yapacağız' dedi."

Olaylar sürerken Adalet bakanlığı Baş Müşaviri 9 Ekim gece yarısı Önder'i yatağından kaldırıyor. Gerisini Önder şöyle anlatıyor;

“Gece yarısı yarım A4 kağıda Öcalan tarafından -el yazısıyla yazılmış yaşanan şiddet olaylarının en kısa sürede bitirilmesine dair bir not iletildi.

Ben de bu notu gecikmeksizin hemen o esnada Selahattin Demirtaş'a WhatsApp üzerinden gönderdim daha sonra kendisi buna ilişkin bir basın açıklaması yaparak bu hususu kamuoyu ile paylaştı.”

Mahkeme, Önder'in zamanın Başbakanı, Devlet Bakanı, İçişleri Bakanı, Kamu Güvenliği Müsteşarı ve Adalet Bakanlığı Baş Müsteşarı'nın tanıklığında 6-9 Ekim tarihleri arasında geçen olayları tam bir tutarlılıkla dile getiren bu savunmasını reddedemezdi. Ancak, mahkeme bu savunmayı kabul etmekle, çaresizce bir komplodan ibaret olan tüm kovuşturmanın gövdesinde de kocaman bir gedik açmış oldu. Demek ki, HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, kışkırtıcılık yapmıyor hükümetle eş güdüm halinde çatışmaların çözülmesi için çaba gösteriyordu.

Demek ki, büyük çoğunluğu HDP taraftarı, seçmeni, yada çalışanı olan onlarca yurttaşımızın hayatını kaybettiği çatışmaları HDP'nin başlattığı iddiası uydurmaydı. Tersi doğruydu. AKP'nin HDP'nin Meclis araştırması önergelerini reddetmesi boşuna değildi.

Mahkeme, Önder'in bu savunmasını kabul ederken hukuken doğru olanı yaptı [...] böylelikle siyaseten Davutoğlu, Akdoğan, Ala ve Dervişoğlu'nun tanıklığa çağrılmaları ihtimalini de bertaraf edebileceğini varsaydı.

Ama böylece Kobani protestoları sırasında ortaya çıkan çatışmaları HDP’ye yükleyen adli sürecin bir komplodan ibaret olduğunu zımnen kabul ve ilan etmiş oldu.

Yargı bağımsızlığı buraya kadar... Mahkeme diğer savunmaları reddederken HDP'ye yönelik siyasi komploya ortak olmaktan geri duramadı. Hukuka uygun davranırken siyasi gerçeklerin ortaya saçılmasına; siyasi komploya alet olurken de hukukun ayaklar altına alınmasına ortak oldu.

Onun için Türkiye yargısı artık Roma mitolojisinin bir elinde terazi, diğer elinde kılıç tutan tanrıçası Justitia tarafından değil, iki yüzlü tanrı Janus tarafından temsil edilmeyi hak ediyor.

Kaynak: T24