Gazete Duvar'dan Süleyman Çelik'er bu kez sinemanın “kötü adamı” Erol Taşı anlattı. 

Kavgacı bir yetim çocuk, dereceli bir boksördür. Sinemaya adımını da adam döverek atar. Filmlerinde yaptığı kötülüklerden ötürü başına gelmedik kalmaz. Ama durulur sonraları. Cihangir'de babacan bir kahvecidir. Bir dönem ülkücülerin uğrak yeri olur kahvehanesi. Ta ki Abdi İpekçi cinayetine kadar... 

Ömer Lütfi Akad, setini bu kez Cankurtaran’a kurmuştur. Çekim günlerce sürer. Mahalleli hoşnuttur. Ekip çalışmaya başlayınca, ocakta yemeği olan kadınlar, işi asan haytalar, evde itilip kakılan ihtiyarlar, okulu kıran çocuklar, gider çekimleri izler. O da işten kaytaran gençler arasındadır:

“Çekimlerden birinde mahallede oturan birkaç serseri, film ekibine musallat olup onları rahatsız etmeye başladı. Film ekibini korumak için birkaç arkadaşımla birlikte, serserilerle kavgaya giriştik. Lütfi Bey’in yanında onlara bir güzel dayak çektik. Serseriler toz oldu.”

Lütfi Akad, çok beğenir bu doğal kavga sahnesini. Ona Yeşilçam’ın kapısını da attığı bu dayak açmıştır: “Lütfi Akad daha sonra haber göndermiş bana, ‘Bir kavga sahnesi var, gelsin oynasın’ diye. Böylece sinema hayatım başladı. Filmdeki rolümü diğer yönetmenler de beğendi ve ardı ardına teklifler gelmeye başladı.”

Böyle anlatsa da adının geçtiği ilk yapım bir Ömer Lütfi Akad filmi değil, Mümtaz Alpaslan’ın 1957 tarihli Acı Günler’idir.

Bir yıl sonra Metin Erksan’ın Dokuz Dağın Efesi’nde kameraların karşısındadır. Yeşilçam’ın aranan isimlerinden biri olur kısa sürede. 1960 yılında Metin Erksan’ın çektiği Şoför Nebahat ve Gecelerin Ötesi ile Ömer Lütfi Akad’ın Dişi Kurt’unda boy gösterir. 

ÜLKÜCÜLERİN ZULASI

1970’li yıllarda Türkiye toplumu yine derin yarılmalar yaşar. Erzurumlu olan Erol Taş ülkücü görüşlere sahip biridir. Ülkücü gençleri de kollar gözetir. O dönemde Cihangir’deki kahvesinin müdavimleri arasında dönemin ülkücü militanları Abdullah Çatlı, Oral Çelik ve Ömer Ay gibi isimler de vardır. Onlara kol kanat gerer. Bir süre sonra kahvehane ülkücülerin mekanı haline gelir. Onların zulası, sırdaşı olmuştur. Silahlar, bombalar ona emanet edilir.

Bu durum Abdi İpekçi suikastına kadar devam eder. Bir gün grup aralarında konuşurken kulak misafiri olur. Abdi İpekçi’yi onların öldürdüğünü anlayınca tüm bağlarını koparır. Emanetlerini teslim eder ve “Bir daha gelmeyin kahveme” diyerek gönderir hepsini.

Tatlı dilli evcimen biri olduğunu anlatıyor tanıyanlar. Ömrünün son yıllarına kadar ne sinemadan ne kahvehanesinden ne de ailesinden kopar.  İlk eşi Hafize hanımdır. ‘Dokuz Dağın Efesi’nin çekimleri sırasında aldığı ‘güzel haber’ üzerine, çekimleri bırakıp, eve dönünce ömrünün en kötü günlerinden birini yaşayacaktır:

“Beşparmak dağlarındaydık. İstanbul’dan ayrılırken karım hamileydi. Akşamları işten sonra Aydın’da bir bahçeli kahvede toplanırdık. Bir akşam telefon geldi, ‘Gözün aydın nur topu gibi bir erkek çocuğun oldu’ dediler. Sabahleyin ilk uçakla İstanbul’a döndüm. Kapıdan içeriye girdiğimde evim sanki bir mezara benziyordu. Her taraf sessizdi. Geleceğimden de haberleri yoktu. Karım hasta yatıyordu. Beni gördü, doğrulmak istedi ve düştü bayıldı. Çocuğum ölmüştü. O gün, hayatımdaki en üzüntülü günüm oldu. Karımı teselli ederken; ‘Üzülme tanrı onu bizden fazla sevdi. Bak göreceksin iki tane birden verecek’ dedim. Ertesi sene de ikiz çocuğum oldu. İkisi de kız. İsimlerini Güler ve Gönül koydum.” 

‘İYİ ADAM EROL TAŞ’

Sinemadan ömrünün son günlerine kadar kopmayan ender oyunculardan biridir. 600’den fazla filmde rol aldığı biliniyor. 90’lı yıllarda sağlığı giderek bozulsa bile beyaz perdede görünmeye devam eder.

Son filmi 1998’de Kombassan Holding bünyesindeki Esra Film’in çektiği kürtaj karşıtı, ‘Yaşama Hakkı’dır. Ciddi sağlık sorunları vardır. Günden güne güçten düşer. Şeker hastalığı nedeniyle kangren olan sol ayağını kaybeder. Ardından çocukları arasında ölümünden sonra da devam edecek anlaşmazlık ve kavgalar başlar. Kahvehanesi çalışmaz hale gelir.

Sonbaharda iyice fenalaşır. 8 Kasım 1998 günü Tozkoparan’daki evinde kalp krizi geçirir. SSK Samatya Hastanesi’ne kaldırırlar ama artık çok geçtir.

Cenaze töreni sabah Cankurtaran’daki kahvesinde başlar. Sonra Yeşilçam’da bir tören düzenlenir. Sevenleri İstiklal Caddesi boyunca omuzlarda taşır tabutunu. Kortejin en önünde ‘İyi Adam Erol Taş’ yazılı gülümseyen dev posterini taşıyan Yeşilçam’ın ‘kötü adam’ları vardır…

Yazının tamamı Gazete Duvar'da