Dımdım Kalesi Destanı'nın bir hâlini ya da bir versiyonunu sözlü olarak ben de dinlemiş birisiyim. Bir hâli diyorum çünkü kabul edersiniz ki sözlü bir anlatım dilden dile, yöreden yöreye ve hatta ağızdan ağza bile farklılıklar gösterebilir. Doğal olarak yapıtı tarihi bir olaya veya bir destana dayansa bile biz elimizdekiyle yetinmek zorundayız.

Yani Ereb Şemo bu tarihi olayı ya da Kürtlerin kahramanlıklarını anlatan bu destanı yazıya ve bilhassa romana dönüştürmüşse de, artık elimizdeki yapıt Ereb Şemo'nun sözcükleri ya da romanıdır.

"Haydi artık, çabuk olun,

Çukurlardan çıkarın barutlarınızı,

Dımdım Kalesini havaya uçurun,

Düşman görsün teslim olmadığımızı."

Elbette orijinal hâlinde de olduğu gibi sözcükler kalmıştır geriye, tahminimce yukarıdaki alıntı gibi.

Hepimizin bildiği gibi edebiyat yapıtları birer kültür arşividir, ister sözlü olsun ister yazılı. Döneminin dilini; insanlarının oturuşlarını, yemek yiyişlerini, sevgi biçimlerini, çevrelerine nasıl baktıklarını ancak bunlardan öğrenebiliriz.

Elbette bazı yapıtlar bir amaca hizmet etmek için üretilmiş olabilir, hele o yapıtlar kaybolmakta olan ya da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan bir kültürün kodlarını içinde barındırıyorsa.

Ama zaten tüm edebiyat yapıtları bir şekilde insanı anlama çabası üzerine kurulu değil midir?

Her şey eskiyor, bugün de muhtemelen yarın için eski olacak, hatta yeni kuşaklar bugüne bakıp bizi anlamakta zorlanacaklardır da, kim bilebilir.

Edebiyat yapıtları sadece dil arşivi görevi yapmazlar, bir kültürün yaşam koşullarının yanı sıra düşünme ve duygu biçimlerini de kayıt altına alırlar.

Diber'in Şebab'a kuytu bir yerde baş başayken yanaktan bir öpücüğü bile çok görmesi gibi, oysa ikisi de birbirleri için ölmeye dünden razıydılar.

Ereb Şemo ilk defa Kürt dilinde romanlar yazmış biri olarak değerlidir. Bunu sadece bir dilin ilkleri olmasına bağlamıyorum, sözlü edebiyat sonuçta bir gün unutulup kaybolacak, dinleyecek ya da dinlendirecek kimseyi bulamayacak, bütün sözlü anlatıların maalesef yazgısıdır -tarihin girdabında kim bilir kaç destan saklıdır, yok olmuştur, acıdır ama bu gerçeği kim değiştirebilir ki-, bu süreci durdurabilecek tek bir güç bile yok, yazı dili dışında.

Yazı dili tam da bu yüzden değerlidir. Gerçi kamerayla birlikte buna görsel ya da sinema dilini de ekleyebiliriz.

Ereb Şemo'da bunu fark etmiş olmalı ki bu unutuşu ve kayboluşu durdurmaya çalıştı.

Aslında sadece Kürtçe yazan yazarlar değil, başka dillerde yazabilen birçok yazar da -bu kültürden doğmuş- bir şekilde eski ve halen devam etmekte olan Kürt kültürünün ipuçlarını yapıtlarında yaşatmaya çabalayarak bu unutuşu ve kaybolmayı bir tür sekteye uğratmaya çalıştı, halen de çalışıyorlar. Romanlarında, öykülerinde ve şiirlerinde. Bazıları kültüre hizmet etmeyi birinci neden olarak görürken, bazıları bununla pek ilgilemezler, ancak yine yapılan her uğraş kültüre katkıdır, bu gerçek yadsınmamalıdır.

Burada bahsettiğim sadece Kürt kültürü için değil, her kültür için geçerlidir. Ereb Şemo'nun yapıtında da geçtiği gibi 'Kurdu ne kadar evcilleştirsen de gözü yine de ormandadır' sözü belki biraz da bununla ilgilidir.

Şemo'nun yapıtında dikkatimi en fazla çeken biri de kadınlardır. İran Şahı'nın Dımdım Kalesi'ni, bu kalenin içinde boyun eğmeden var olmaya çalışan Kürtleri ele geçirme planları ve hırsları bitmez tükenmez bir safhaya ulaşır. Kaledeki kadınlardan bir savaşçı birlik kurulur ve bunlar da canla başla savaşır. Bu da bir nevi erkeklerin sert yaşam alanlarında kadınların var olma mücadelesi gibi.

Sonuç olarak toprakları Osmanlı Padişahı ve İran Şahı arasında bölüştürülmeye çalışılan bir halkın -Kürtlerin- verdiği mücadelenin, direnişin yapıtta işlenmesi önemlidir. Sözlü bir anlatının bağrından yararlanıp yazılı bir yapıtın ortaya çıkması da öyle.

Kaynak: Ereb Şemo, Dımdım Kalesi, Çeviri: Edîb Polat, Dara Yayınları