Erdoğan artık siyaset yapmıyor. Çünkü buna ihtiyacı yok, birçok sebeple Erdoğan kendini güvende hissediyor. Toplumu siyaset üreterek ikna etmeye ve kazanmaya ihtiyacı yok. Bir seçmen kitlesi var. Her koşulda şahsını destekliyor. Ayrıca ele geçirdiği devlet mekanizması ile gücünü pekiştiriyor. Polis. asker, hukuk, bürokrasi tam itaat ile şahsını destekliyor.

Erdoğan'a karşı ciddi bir muhalefet yok. Ana gövde muhalefet dar bir alanda hapsedilmiş, genelde Erdoğan'a kendini "vallahi biz öyle değiliz" ispatı ile meşgul. Erdoğan ve memurları akıl mantık işi olmayan suçlamalar ile ana gövde muhalefeti manipüle etmiş durumda.

HDP kriminalize edilerek, polis yargı eliyle pasifize edilmeye çalışılıyor. Bunda büyük oranda başarılı olunmuştur. Her gün operasyon, her gün mahkeme ile uğrasan HDP’nin politika üretemez hale getirilmesi istenmektedir.

Solcuların somut, gerçekçi ve güncel bir ülke politikası yok. Dolayısıyla ne nicelik ne de nitelik olarak sürecin içinde değiller.

Türkiye'de eski solcu diye tabir edilen, geleneksel sol hareketlere ömrünün bir kısmını vakfetmiş, bedeller ödemiş ve daha sonra sesli ya da sessiz aynı zamanda bilinçli ya da bilinçsiz olarak bir muhasebe ile politik sürecin dışına çıkmış, hali hazırda, HDP, CHP seçmeni olan veya herhangi bir derneğin aktiviskti olan bir milyon kişi vardır. Bunlar mühim insanlardır. Çünkü hem siyaset biliyorlar hem bedel ödemişler, hem de bir muhasebe içinde olmuşlardır. İşte bu yaklaşık bir milyon kişi seçmen durumunda yani siyasetin kadrosu değildir. Dolayısıyla edilgendir. Aktif organize bir politik özne değildir. Bu kadrolar Türkiye demokrasi mücadelesinde kadro düzeyinde yer alsalar, mühim işler yaparlardı. Bugün parti kursalar bir milyon kadro ile sahaya çıkarlardı. Fakat öyle bir durum yok. Bu kitle de seçmen kalarak, sürecin dışındadır.

Hal böyleyken Erdoğan'a karşı çıkabilecek hiçbir politik odak kalmamakta.

Sosyolojik gruplar ise yine sessiz. İkna edilmiş, korkutulmuş veya bastırılmış durumdadır. Bir avuç işçi, hakları ve ekmeği için mücadele verirken polisiye tedbirler ile bastırılmaktadır. Kod 29’la işten atılan isçiler haklarını değişik zeminlerde arıyor, Migros'ta hak arayışı sürüyor, işçi Türkan Albayrak ve Turan Aktaş iki yıla yakın süredir Şişli belediyesinin önünde, Sinbo, Bimeks, Uzel makina başta olmak üzere birçok yerde lokal hak arayışı sürüyor. Bu hak arayışı birleşik olmadığı için sarsıcı olamıyor.

Burjuvazi ise mal korkusu ile Erdoğan’ın şahsı ile uzlaşmıştır. Kardan zarar zihniyetiyle sürecin bir nesnesi hale geçmiştir. Bilen bilir geçmişte TÜSİAD’ın her meseleye bir sözü olurdu. Şimdi öyle değil.

Sivil toplum kuruluşları daha çok sindirilmiş durumda. Baroların bölünmesi, kapatılma, kayyum atama, görevden alma korkusu sivil toplumu sindirmektedir. Son olarak Erdoğan kadar heyecanlı ve ateşli bir şekilde bu 104 ihtiyar amiralin bildirisini kınamadıkları için Emekli subaylar derneği yönetimi görevden uzaklaştırıldı.

Ülke bu haldeyken Erdoğan neden siyaset yapsın. Erdoğan yapsa yapsa dizayn denemeleri yapmaktadır. Fakat gerçek şu ki bu elbise, bu ülkeye uymaz. Anadolu'nun tarihsel değerleri, sosyolojisi, halkların kültürel çeşitliliği bu dar ve şekilsiz elbiseyi şimdilik giyse de yarın üstünden atacaktır. Yani demem o ki Erdoğan rejiminin yaptığı hiçbir mühendislik çalışması kalıcı ve köklü değildir. Mühim olan fabrika ayarlarına dönmek de değildir. Ki orası zaten beterdi. Mühim olan demokratik, adil ve sosyal adalete dayalı bir düzenin tahayyüllünü kitleler ile yapmaktır.