'Hayata Dönüş Operasyonu' adıyla 19 Aralık 2000 tarihinde 20 ayrı cezaevine mahkumlara yönelik eş zamanlı yapılan operasyonun üzerinden 19 yıl geçti.

F Tipi Cezaevlerine geçişi protesto etmek için açlık grevinde olan yüzlerce tutukluya karşı gerçekleştirilen saldırılarda asker, polis ve kontrgerilla birlikleri katıldı. Demokratik Sol Parti (DSP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Anavatan Partisi (ANAP) koalisyonunun başbakanı Bülent Ecevit’in 'Teröristleri kendi terörlerinden kurtarma' olarak tanımladığı saldırılarda 30 tutuklu hayatını kaybederken yüzlerce tutuklu da yaralandı.

Türkiye'nin önemli ceza avukatlarında Ercan Kanar, 'hayata Dönüş Operasyonu'nun gerçekleştiği dönemin Türkiyesinin siyasi atmosferini değerlendirdi.

Mezopotamya Ajansı'ndan Tolga Güney'in haberine göre Kanar, 'Ecevit’in emriyle Genel Kurmay Başkanlığı tarafından yürütülen katliam operasyonuydu' dedi.

'DEVLET, İMRALI'DAKİ HÜCRE SİSTEMİNİ TÜM CEZAEVLERİNDE HAYATA GEÇİRMEK İSTEDİ'

19- 22 Aralık katliamın baskıların yoğunlaştığı bir dönemde yaşandığını ifade eden Ercan Kanar, "1999 Şubat ayında Öcalan'ın Türkiye’ye getirilmesiyle İmralı Cezaevi’nde hücre tipi uygulaması ülkenin gündemine gelmişti. Özellikle İmralı’daki tecrit uygulamasına kamuoyunun sessiz kalması, muhalif kesimlerin İmralı sürecindeki ağır insan hakkı ihlallerine karşı gereken tepkiyi göstermemesi, devlete cesaret vermişti. Devlet İmralı’daki hücre tipi sisteminin tüm cezaevlerinde hayata geçirilmesi için kolunu sıvadı" dedi.

Dönemin aynı zamanda devletin psikolojik üstünlük kurduğu bir zaman olduğuna dikkati çeken Kanar, Abdullah Öcalan’ın bir tutuklanmasının devlete üstünlük verdiğini ve kitleleri sessizliğe ittiğini vurguladı.

'İLK HÜCRE DENEMESİ ESKİŞEHİR'DE YAPILDI'

Hücre tipi sisteme geçişin sürpriz olmadığını belirten Kanar, "1989'da Eskişehir’de denemesi yapıldı fakat yoğun tepkiler sonrası uygulamaya son verildi. Yine 96’da Ağar kararnameleriyle davası devam eden tutukluların mahkemenin olduğu şehirler dışında uzak şehirlerdeki cezaevlerine sevk edilip oralarda hücre tipi denemeler yapılmaya çalışıldı. Yine yoğun açlık grevleri sonucu en 11 kişinin hayatını kaybetmesi sonucu Ağar kararnamesinin uygulanmasından vazgeçildi" diye belirtti.

'SORUMLUSU DÖNEMİN BAŞBAKANI ECEVİT'TİR'

Bu operasyondan başta dönemin başbakanının sorumlu olduğunu sözlerine ekleyen Kanar, "Katliamdan 1 hafta önce Zülfü Livaneli’nin bu konuda tarihe not düşen bir açıklaması var. Ölümler olmadan önce adalet bakanını aradığı, bakanın ‘Başbakanı ileteyim ikna edebilir miyim bilmiyorum’ dediği biliniyor. Bakan daha sonra Livaneli’yi arayıp ‘Maalesef ikna edemedim, başbakan bu konuda kesin kararlı’ demiş. Aslında bu bir devlet politikası idi, başbakan Ecevit’in emri ve onayı ile Genel Kurmay Başkanlığı tarafından yürütülen bir operasyon oldu. ‘Hayata dönüş’ değil tam tersine katliam operasyonuydu. Baskıcı devletler militarist uygulamalarını halka şirin göstermek için kamuflaj kelimeler kullanırlar" diye konuştu.

FTİPİ CEZAEVİ: GÖZLEMENİN DİKTATÖRLÜĞÜ

F tiplerinin amacının tutukluları tecrit altında tutmak olduğunu ifade eden Kanar, şöyle devam etti:

"F tipleri Panoptikon dediğimiz bir uygulamayı yaşama geçirmek için kuruldu. Yani tek bir merkezden cezaevindekilerin 24 saat gözlemlenmesini amaçlıyordu. Buna biz gözlemenin diktatörlüğü diyoruz. Şuanda sadece cezaevlerinde değil, teknolojinin gelişmesi sonucu tüm Türkiye’de Panoptikon şeklinde bir iktidar tekniği uygulanıyor. 'Tek merkezdn tek şefin her şeyi denetlemesi, her şeye karar vermesi ve her şeyi gözlemesi' deniliyor."

F tiplerinde sadece bedenin değil, ruhun da esir alındığını dile getiren Kanar, devamla şöyle konuştu:

"F Tipleri cezaevlerindeki siyasi tutukluları birbirinden izole etmekle kalmıyor aynı zamanda dış dünyadan da izole amacı taşıyor. Foucault’nun tabiriyle bu tür uygulamalar iktidarın çıldırtma tekniğidir. Ruha ve bedene hakim olarak onu özne olmaktan çıkarıp bir nesne haline getirmektir."

'BİÇİMSEL YAGILAMALAR YAPILDI'

Operasyon sırasında özellikle Elazığ Özel Jandarma Komando ve Ankara Jandarma Komando birliklerinin kullanıldığını hatırlatan Kanar, "O zaman bu komandolara öldürme emrini verenlerde kamuoyuna açıklanmıştı. Albay Burhan Engin yine Tümgeneral Osman Özbek duruşmalarda isimleri yansıdı, fakat bu katliamın askeri ve siyasi sorumluları yargı önünü çıkarılamadı. Sadece emir kulu olan askerler biçimsel yargılamalara tabi tutuldu. O yargılamalarında çoğu zaman aşımından düştü, bazılarına beraat kararı verildi. Ama mesela Malatya’da tutuklu ve hükümlülere açılan davada ise tutuklu ve hükümlülere ağır cezalar çıktı" dedi.

'TÜM TALEPLER REDDEDİLDİ'

Ümraniye davasının da görevliler lehine sonuçlanma aşamasında olduğunu kaydeden Kanar, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Zaten bu tür davalarda gerçek anlamda yargı faaliyeti yapmaz, idari birim faaliyeti yapar. Mağdurların tüm talepleri ret edildi. Hem Bayrampaşa hem Ümraniye yargılamasında keşif talepleri olmasına rağmen, keşifler yapılmadı. Dönemin alt düzey sorumluları dahil kimse duruşmalara getirilemedi. Talimat yoluyla ifadeleri alınmaya çalışıldı. Gerçeğin ortaya çıkmasını sağlayacak tüm talepler reddedildi."

'SALDIRILAR DEVAM EDİYOR'

Cezaevlerinde saldırıların halen devam ettiğini ve geçen ay Bakırköy Kadın Cezaevi’nde tutuklu bulunan Esin Kavruk'tan zorla DNA alınmaya çalışıldığını hatırlatan Kanar, şunları ifade etti:

"Bakırköy’de yaşanan moleküler genetik deneye tabi tutma işlemi tamamen yasalara aykırıdır. Hem tutuklular için zorunlu asgari standart kurallara hem 2015 yılında Birleşmiş Milletlerde kabul edilen Mandela Kurallarına aykırıdır. Ama burada daha feci olan durum tutuklunun tekrar emniyete götürülmek istenmesidir. Bu 12 Eylül askeri darbe döneminde olan bir uygulamaydı, olağanüstü hal döneminde geri getirildi. Muhtemelen Türkiye’deki yargılamadan bir sonuç çıkmazsa bile, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye mahkum edilecektir."

'CEZAEVLERİ KAPATILSIN'

"Cezaevlerinin kapatılması gerekiyor” diyen Kanar, sözlerini şöyle tamamladı: “Cezaevleri Orta Çağ’da bir reform olarak gelmişti. İlk zamanlar bir reform görevi gördü ama artık böyle bir niteliği kalmamıştır. İdam cezası gibi bütün iddiasını yitirmiş bir kurum ve uygulamadır. İnsanları dört duvar arasına kapatmak insan doğasına aykırıdır."

Kaynak: Mezopotamya Ajansı