Bazı insanların kalp ve zihin bağlantısı farklıdır. Onların kalbi yumuşacık bir anne kucağıdır. Hani şu koşulsuz seven; saçını süpürge ettiği için yaşlılığında çocuklarından hizmet bekleyenlerden olmayan cinsten, zihinleri de o kalbin şefkatli avuçları arasındadır.
İşte bugün size bahsedeceğim film, 91'inci Oscar Ödülleri’nde Yılın En İyi Filmi seçilen 'Green Book/Yeşil Rehber' böyle kalp- zihin bağlantısı olan insanların başından geçen bir hikaye içeriyor.
New York’ta gece kulüplerinde bodygardlık yapan İtalyan asıllı Tony Lip işyeri iki aylığına tadilata girdiğinde, ailesini geçindirmek için yeni bir iş bulmak zorunda kalıyor.
Yeni bulduğu iş, turneye çıkan ünlü bir piyanist olan Dr. Don Shirley’in şoförlüğünü yapmak.
Uzun bir turne yolculuğu için kendisini kiralayan şirket ona güzergahını gösteren bir el kitabı veriyor: "The Negro Motorist Green Book - Zenci Sürücünün Yeşil Rehberi”
Rehber, siyah gezginlere hizmet veren restoran, bar ve mola yerlerini listeliyor. Orada siyahi insanların hangi yolları kullanacakları ve onları kabul eden otellerin ve restoranların isimleri bulunuyor.
Daha önce seyrettiğim bir belgeselde böyle bir güzergah olduğundan haberim olmuştu.
Çocuklarıyla akrabalarını ziyarete giden bir aile, yanlışlıkla beyazların yoluna girmiş; o sıra şehirde siyahlara karşı bir ayaklanmadan da haberleri olmadığı için, ayaklanmanın başını çeken ayak takımı beyazlarla karşılaşmak zorunda kalmışlardı. Orada arabayı kullanan ailenin annesi, arabadan çıkıp yollarını kesen silahlı beyazlara, bir yanlışlık olduğunu alış verişe gitmek istediğini anlatmak isterken, hepsinin üzerine ateş açmalarını engelleyememişti.
Beyazlardan biri kadının ölümünü, birini düşürdük diye tanımlamıştı.
Arabanın içinden çıkamayan diğer aile fertleri, bu katliama seyirci kalmak zorunda kalmışlardı.
Ölen annenin babası dışarı çıkıp kardeşine yardım etmek isteyen diğer kızını da içeride tutmuştu.
Yaşlı adam için bu büyük bir travma olmalı.
Olay yerine gelen beyaz polis beyaz saldırganları uzaklaştırmış ve cesedi alıp aileye şehri terk etmelerini söylemişti.
Anneleri ölen çocuklar ve ailenin geri kalanları bu belgeselde neler hissettiklerini anlatıyorlardı.
O zaman sekiz yaşında olan ölen annenin küçük kızı uzun süre annesinin çıkıp geleceğini ve ona sarılacağını hayal etmiş.
Amerika’da bir kenar mahallede doğmuş ve nesillerdir ailesi ile yaşamakta olan Tony Lip –kendi deyimiyle o daha çok zenciydi ve ailesini geçindirmek için yerlerde sürünen oydu- ve ailesinden kalan tek kardeşiyle küs piyanist Dr. Shirley yola çıktıklarında önce pek anlaşamadılar.
Dr. Shirley bir tartışmalarında Tony’e kaba kuvvettin hiçbir şeyi halledemeyeceğini asaletin önemli olduğunu söyledi.
O kendisine yapılan beyazların hakaretlerine hep gülümsemeyle karşılık veriyordu.
Onur konuğu olduğu bir gösterisinde içerdeki tuvaleti kullanmasına izin vermedi yöneticiler, bir ağacın altındaki ahşap, derme çatma tuvaleti gösterdiler kendisine ihtiyacını gidermesi için.
Dr. Shirley bunu kabul etmeyip 20 dakika mesafedeki oteline gitti işemek için.
Tony ise ona bir ağacın altına işemesinin daha kestirme olduğunu söyledi.
Hayvanlar işer ağaç dibine dedi, piyanist adam.
3 yaşından beri piyano çalan adam, annesinden öğrenmişti ilk piyano çalmayı. Onun bu kabiliyetini fark eden bir adamın sayesinde de konservatuara gitmeyi başarmıştı.
Klasik müzik konusunda eğitim alan Dr. Shirley bu tarz müziği beyazlar çalar dedikleri için kendi tercihi olmayan müziği çalarak Beyaz Saray’a davet edilmeyi bile başarmıştı.
Tony ise onun kendine has müziği olduğuna inanıyordu.
Gittikleri bir şehirde beğendiği takım elbiseyi satın almasına izin vermemişti mağaza sahipleri çünkü siyahlara satış yapmıyorlardı.
Turnenin sonunda yılbaşı gecesi düzenlenen büyük bir organizasyonda onur konuğu olan Dr. Shirley’in arabası, onur konuklarının park yerine park edilmesine rağmen bir ardiye, soyunma odası olarak kendisine verilmişti. Bunu kabul etti Dr. Shirley ancak işletmenin restoranında yemek yemesine izin verilmeyince buna itiraz edip sahneye çıkmayacağını söyledi.
Yolculukları boyunca Tony ile olan arkadaşlığının da kendisini değiştirmesine istinaden bu son hakaret bardağı taşıran son damla olmuştu.
Gösteriye çıkmayacağını söyleyip yetkililerin itirazına rağmen mekanı terk ettikten sonra kendisine yemek yemesi için önerilen restorana gitti Dr. Shirley, orada siyahların arasında da çok hoş karşılanmadı.
Çünkü kendilerinden farklıydı. Tony’nin dediği gibi maymun krallığının efendisi gibi tavırları ve kıyafeti ile onların arasında da ayrık otu gibi duruyordu.
Barmen kızın marifetini göstermesini isteyerek sahnede duran piyanoyu işaret etmesinden sonra sahneye çıkıp eğitimini aldığı, her zaman çalmayı istediği klasik bir şarkı çaldı piyanonun başında.
İlk defa yüzü gülüyordu piyanonun başında otururken, herkes onu coşkuyla alkışlayınca mekanın müzisyenlerine de eşlik etti.
O gece ilk defa çok eğlendiğini söyledi Tony’ye, hatta eleştirdiği Tony’nin konuşma tarzında, tozunu attırdım sahnenin, dedi.
Dr. Shirley ile birlikte sahne alan müzisyen arkadaşları, Tony’nin “Neden bu hakaretlere göz yumup bu beyaz adamlar için sahneye çıkıyor” sorusuna, yolculuklarının sonunda birlikte yemek yedikleri bir restoranda cevap verdiler.
Ona dediler ki, aynı bu tarz yolculuğa Nat King Kole’da çıkmıştı bir zamanlar ve beyaz müziği çaldığı için, bir grup sanatçıya saldırıp onu sahneden indirmiş ve dövmüşlerdi.
Dr. Shirley’nin beyaz olan iki müzisyen arkadaşlarından biri sözünü bitirirken Tony’e dedi ki, sadece dahi olmak yeterli değil insanların kalbini değiştirmek için cesaret gerek..
Bu sene 91.’si düzenlenen Oscar ödül töreninde en iyi film ödülünü aldı Green Book.
Çok yakın tarihe kadar siyahi oyuncuların akademide aday gösterildikleri de pek görülmüyordu hatta bu yüzden akademinin bu ırkçı politikası eleştiri konusu olmuştu.
1960’larda geçen filmde Dr. Shirley yol arkadaşına beyazların kendisini sahnede takdirle alkışladığını ancak sahneden indikten sonra ona bir “zenci” muamelesi yaptıklarını söylemişti.
Tony de film ilk başlarında evine çalışmaya gelen iki siyaha karısının ikram ettiği meyve suyunun bardaklarının lavaboda durmasından rahatsız olmuş, iki adamın dudaklarına sürdüğü bardakları tiksintiyle tutup çöp tenekesine atmıştı.
Karısı ise onun attığı bardakları çöpten alıp yeniden lavaboya koymuştu.
Sahnede Dr. Shirley’i seyrettiğinde de yorumu, tıpkı bir beyaz gibi çalıyor olmuştu.
Dr. Shirley, bir karalama defteri gibi yanlış yazdığı kelimelerin üzerini çizip Tony’nin karısının ısrarı üzerine, ona yoldan yazdığı mektupların haline daha fazla dayanamayıp, arkadaşına mektup yazma konusunda yardım etmişti, yolculuğun ilerleyen zamanlarında.
Karısı önceleri mektupları çocuklarıyla birlikte oturduğu yemek masasında yüksek sesle okurken, mektuplar değiştikçe, dinleyici de değişmiş ve çoğalmış, onları ailesinin kadınlarının yanında okumaya başlamıştı.
En son yazdığı mektupta Tony’ye yeniden yardım etmek istedi Dr. Shirley, ben hallediyorum dedi Tony, kaptım olayı.
Elinden mektubu aldı yine de Dr. Shirley mektupta karısını bazen bir eve benzettiğini yazmıştı Tony. Bol ışıklı, içinde hep mutlulukla gülümseyen insanların yaşadığı bir ev.
Mektubu geri verdi Dr. Shirley ve sen bu işi kavramışsın, demeyi de ihmal etmedi.
Yılbaşı gecesi evlerine döndü ikili.
Dr. Shirley bir süre evinde tek başına oturduktan sonra bir içki şişesi ile Tony’nin evine gittiğinde, karısı ona sarılıp, kulağına mektuplara yardım ettiğin için teşekkür ederim, dedi.
Mutlu, büyükbabanın da dahil olduğu kocaman, kaba saba ama sevgi dolu ailesinin içinde Tony’nin karısı, film boyunca hep mutfakta Tony ve ailesinin önüne yemek koyan, çocuklarına ve ailesine şefkatle davranan bir anne rolündeydi.
Sonuçta yıl 1960.
Ağlamak, gülmek ve öfkeyi bir arada yaşamak istiyorsanız, tabii tüm bu duyguların üzerini zarif bir şalla örten sevgiyi de hissedeceğiniz bu filmi seyretmenizi öneririm.
Kader bir örümcek ağı gibi hayatı inşa ederken insanların bu inşanın harcını sevgiyle sağlamlaştırmaları, insana şahane bir hayat armağan ediyor.
Bunu da filmlerden öğrendim.
Güzel günlerde görüşelim ve görüşmelerimiz iyiliklere vesile olsun.