İmamoğlu değil ama fikirleri iktidarda adeta. Her görevin adamı Binali Yıldırım “Çaldılar” açıklamasıyla şaşırtırken, kayyum tarafından yönetilen büyükşehir belediyesinin ilk icraatı İmamoğlu’nun yine bilinen vaatlerinden olan “öğrenci kartlarında ve su bedellerinde indirim” şeklinde gerçekleşti. Bu gelişmenin duyurusunu da Yıldırım yaptı, tüm İstanbulluları bu kutlu muştu ile müjdeledi. Öğrenci kartları 50 liraya değil, 40 liraya indirildi. Su faturalarında ise %40 oranında indirime gidildi. Pide fiyatları 1 liraya çekildi. Ak Partinin İstanbul noktasındaki yeni sloganları ise yine İmamoğlu’ndan çalıntı; “her şey daha güzel olacak”. (Erdoğan ile sözde vatandaşın kurgusu pek eğlenceliydi) Bunun birkaç versiyonu daha kaldı, mesela; “her şey çok daha iyi olacak” veya “her şey en güzel olacak” gibi.

Ne demişti Yıldırım daha önce; “Seçim kampanyalarında söylenenle, sorumluluk omuzlarınıza yüklenince söylemleriniz hiçbir zaman aynı olmaz. Hiçbir ülkede de aynı olmaz. Bu siyasetin gereğidir. Siyasetle hakikat her zaman birbiri ile örtüşmez”. Malum olduğu üzere bizim toplumumuzda siyasi fikir ve düşünceler de kişilerin kimlik ve aidiyet duygularına göre oluşur, şekillenir. Düşünmek, muhakeme etmek, karar vermek gibi süreçler bize göre değildir, bizim yapımıza uzaktır. Nitekim Erdoğan statlardaki “Her şey çok güzel olacak” sloganlarına ilişkin tehdit dolu açıklamalarda bulundu. “Ya bu statları biz yaptık, biz” diyen Erdoğan, “Bunlar yanlış yolda. Ama biz düzelteceğiz. Hepsi kayda giriyor” dedi. Reis’e gönül verenler ve vermeyenler, eminim mesajı almıştır. Erdoğan şöyle devam etti; “Dünyanın neresinde seçimlerin şaibeden arındırılmak üzere yenilenmesine karşı çıkıldığı görülmüştür? Sandıktan korkan siyasetçilerin olduğu tek yer bizim memleketimizdir. Hâlbuki bir yerde seçim yapılıyorsa, gerektiğinde yenileniyorsa orada demokrasi işliyor demektir”. Salon alkışlarla coştu ve inledi. İşte bu demagoji ve söylem ile Ak Partinin seçmen kitlesinin nöronlarının formatlanması bitti sayılır. Sayın Erdoğan’ın toplum mühendisliğinde ustalık dönemini yaşadığını unutmasak iyi olur..

Ekonomimizde felaket çanları çalmaya devam ediyor. Türkiye’nin 5 yıllık CDS primi 500 baz puanın üzerini gördü. Reuters’in dün gündeme bomba gibi düşen haberine göre, Merkez Bankasının 40 milyar liralık yedek akçeleri bütçeye aktarılacak. Bu durum bireysel düzlemde düşündüğümüzde, bir insanın kendi kefen parasını harcayacak kadar zor duruma düşmesine denktir. Mahfi Eğilmez’den tutun da, İbrahim Kahveci’ye ve Eski Borsa İstanbul Başkanı İbrahim M. Turhan’a kadar, yandaş olmayan aklı başında tüm ekonomistler aynı görüşte. Bu yöntemle Merkez Bankası para basmış oluyor, sırf 1 – 1,5 ay daha yoğun popülizm yapmak suretiyle seçimi kazanmak adına intihar ediliyor... Kredi derecelendirme kuruluşu Moody's Türkiye ve Güney Afrika'da düşük ekonomik büyümenin tüketici güveninde istikrarsızlık anlamına geldiğini belirtti. ABD'li yatırım bankası Goldman Sachs ise Türkiye ekonomisinin büyüme görünümünü düşürdü. Goldman, Türk Lirası'nın karşı karşıya kaldığı yeni bir değer kaybı baskısı dikkate alındığında, ilk çeyrekte GSYH'de görülen artışın ikinci çeyrekte tersine dönmesi ile birlikte, Türkiye ekonomisi için büyüme görünümü tahminini eksi yüzde 1,5'ten eksi yüzde 2,5'e düşürdü. Her gün ayrı bir olumsuz haberle Türkiye mali piyasaları hırpalanıyor.

Davutoğlu ve Gül cephesinin son zamanlarda depreşen ümitlerinin sonuç vereceğini sanmıyorum. Kendileri basit ve düz mantıkla “Tayyip Erdoğan’a veren, niye bize oy vermesin, sonuçta aynı kaynaktan geliyor ve besleniyoruz” diye düşünüyor olabilirler. Fakat 12 Eylül’den sonra Kenan Evren Turgut Sunalp’e Milliyetçi Demokrasi Partisini kurdurdu ve herkes %90 Anayasayı onaylayan millet bu partiyi tek başına iktidara getirir sandı. Oysa üçüncü parti olarak sandıktan çıktı… 1989’da şartların SHP adayı Nurettin Sözen’i İstanbul belediye başkanlığına taşıdığı az çok biliniyor; ancak 1973 yılının son ayında yapılan yerel seçimde, İstanbul belediye başkanlığını CHP adayı Ahmet İsvan’ın yüzde 63,6 gibi yüksek bir oyla kazandığını hatırlayan ve hatırlatan yok... Yine de İngiliz filozof Francis Bacon’un sözüyle bağlayalım; “Umut iyi bir kahvaltıdır ama öğle yemeğine yetmez.”

İslam peygamberi ise şöyle buyuruyor: “Münafığın belirtisi üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder.” (Kaynak: Buhari).