Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, Ankara’da HDP'nin çağrısıyla yapılan sol, sosyalist parti ve yapıların katıldığı 8’li toplantıyı, katılmayan Sol Parti ve katılmakla birlikte çekincelerini açıklayan TKP’yle görüşmelerini değerlendirdi. 

Evrensel'den Serpil İlgün'ün sorularını yanıtlayan Akdeniz, "Elbette sosyalist bir parti olarak Türkiye’nin gerçek kurtuluşunun kapitalist sömürü düzeninin son bulmasıyla gerçekleşeceğini söylüyoruz. Sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için mücadele ediyoruz. Ama Türkiye’nin bugünkü karanlık tünelden çıkması için halkın acil talepler etrafında birleşmesine ihtiyaç var" dedi.

Akdeniz'in açıklamalarından bir bölüm şöyle:

Geçtiğimiz hafta Halkların Demokratik Partisi (HDP) çağrısıyla sol, sosyalist partiler ilk kez 8 parti ve örgüt olarak bir araya geldiler. Yapılan açıklamada, en geniş mücadele ortaklığını kurmanın yol ve yöntemlerinin konuşulmasına devam edileceği bildirildi. EMEP toplantıya nasıl bir anlam yüklüyor? 

Biz birlik meselesine şöyle bakıyoruz: Sandığa gelene kadar önce bir mücadele birlikteliği Türkiye’de ihtiyaç. Demokrasi cephesinin kurulması ihtiyaç. Emekçilerin birleşik cephesinin oluşturulması ihtiyaç. Ve bunların üzerinden yükselen, politik alternatifini de ortaya koyan bir halk ittifakı ihtiyaç. Bu çerçevede çeşitli girişimlerimiz, aylara varan toplantı ve görüşmeler oldu. Bunların bir kısmı siyasal parti ve örgütlerle, bir kısmı da sendikalarla oldu. Sadece son iki ayda EMEP Türkiye’nin 40 ilinde geniş halk toplantıları örgütledi. Bunlar hem birleşik emek cephesinin örgütlenmesi hem de halk ittifakı seçeneğinin yaratılması için yürütülen çabalardı. Gelinen aşamada artık partiler arası ikili görüşmelerinden çıkarak, Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı dışında kalan demokratik, ilerici, sosyalist güçlerle bir araya gelmek gerekiyor. Bu bakımdan toplantı çağrısının önce kimden geldiğinin pek önemi yok. Önemli olan birlikteliğin yapıcı temelde ve genişleyerek ilerlemesidir. 

"HALKIN İHTİYACI BU"

Toplantı, mücadele ittifakı mı, seçim ittifakı mı üzerinden de tartışıldı. İkisi birbirini dışlayan kavramlar mı?

Halk ittifakından ne anlamalıyız? İttifak ihtiyacı, ne seçimleri ne de mücadeleyi dışlayabilir. Mücadele ittifakı ile seçim ittifakını iç içe düşünmeli. Ayrıca seçim platformunda -ola ki- yan yana gelemeyen güçler mücadele birlikteliğini korumalı. Çünkü halkın ihtiyacı bu.

Yapılan toplantıya gelirsek…  “Aynı masada yan yana oturamazlar” denen partiler “Hayır biz yan yana gelebiliyoruz ve Türkiye’nin çıkış yolunu tartışabiliyoruz” mesajını vermiş oldu. Dolayısıyla ilk toplantı başarılıdır. “Halk hareketini ve mücadeleyi birlikte örgütlemek üzere bu toplantıları devam ettiriyoruz” iradesi de kıymetlidir. Biz EMEP olarak zaten başından beri sözü edilen parti ve örgütlerin (ve daha fazlasının) bir arada olması gerektiğini dile getirdik.

Toplantı ittifak üzerinden gündemleşince Sol Parti, “Partimiz bu aşamada hangi koşullarda yapılacağı belli olmayan seçime ilişkin bir ittifak tartışmasına girilmesini doğru bulmamaktadır” diyerek toplantıya katılmadı. Türkiye Komünist Partisi (TKP) ise toplantıya katılmakla birlikte “HDP’nin başını çektiği demokrasi ittifakının parçası olmak gibi bir gündemimiz yok” dedi. Bu konular toplantıda nasıl ele alındı, seçim platformu gündem oldu mu? 

Yapılan toplantı seçim platformunun konuşulduğu bir toplantı olmadı. Bizce mücadelenin yanında seçim süreci de konuşulabilir, konuşulmalı. Ama bunları şu anın acil tartışma gündemi olarak görmüyoruz. “Mücadele etrafında bir birlik kuralım” deniyorsa biz el birliğiyle burayı güçlendirmeye gayret ederiz. 

Gündemimizde parlamento seçimi yahut milletvekili dağılımını konuşmak hiç olmadı. Halkın beklentisi de bu değil. Tek adamın gitmesi için bir irade var ama ne geleceği konusunda bir endişe var. Burada yapılması gereken sokakta, meydanlarda halkın gücüyle bu değişimi göstermek, öte yandan asgari program birliği ile halk seçeneğini oluşturmak. Bizim TKP ve Sol Parti ile aylara varan üçlü toplantılarımızın konusu da buydu. Bu süreç devam edecektir. Sol Parti, 8 parti ve örgütle de buluşabilir, eleştiri ve önerilerini dile getirebilirdi. Bu mümkün olmadı. Ama ilk toplantı neticesinde sanırım Sol Partili arkadaşlara yeniden çağrı yapılacak. TKP’li arkadaşlar ilkelerini, düşüncelerini bu çerçevede toplantıda dile getirdiler. Bize göre bu diyalog ortamı yapıcı temelde devam etmeli.  

8 partinin katıldığı toplantıda alınan, katılımın genişletilerek görüşmelerin sürdürülmesi kararı TKP ve Sol Parti ile yaptığınız görüşmeleri nasıl etkileyecek? Ve üçlü görüşme nasıl ilerliyor, geçen sürede bir mutabakata varılamamasının nedeni ne? 

Biz EMEP olarak sosyalist partilerden menkul bir ittifak anlayışını dar görüyoruz ve böylesi bir güç birliğinin halk ittifakının yerine konamayacağını söylüyoruz. Bu konuda tartışmalarımız devam ediyor. Gelinen aşamada mücadele birliğini daha çok öne çıkaralım dedik. EMEP, TKP ve Sol Parti üç büyük kentte halkın geçim sorunlarıyla ilgili ortak eylemler yapacak. Toplantılarımız da bu arada devam edecek.

Sekiz parti ve örgütün mücadele birlikteliği ise 8 Mart, Newroz, 1 Mayıslar bile düşünüldüğünde yeni bir imkan. Partiler elbette kendilerini emek ve meslek örgütlerinin yerine koymamalı, bu süreci birlikte örgütlemeli.

Halk seçeneğinin motor gücünü işçi ve emekçilerin oluşturacağını vurguluyorsunuz. Bu bağlamda EMEP olarak sendika ve meslek örgütleriyle yaptığınız görüşmeler nasıl ilerliyor? Bu cephedeki eğilimler neler?

Sendikalar ve meslek örgütleriyle merkezi ya da yerel düzeyde görüşmeler yapıyoruz. Gördüğümüz şey şudur; örneğin sağlık emekçilerinin sendika farkını da ortadan kaldırarak işyerlerine dayanan güçlü eylemler yapması dikkat çekmiştir. Ancak sağlık emekçileri, metal işçileri, kamu emekçileri ve diğer iş kollarından emekçilerin mücadelesi birleşik bir karakterde değil. Yakın geçmişte, örneğin Emek Platformu çok daha etkili hareket edebiliyordu. Öyle ki birçok hükümet işçi gösterileriyle gitti. Bugün işçi ve halk hareketi daha geri düzeyde. Halk İttifakı yolunda gayretimiz birleşik bir emek hareketinin oluşması yönünde. 

İkinci olarak, örneğin sendikalar şöyle bir eğilim içindeler; “Üzerimize çok geliniyor, üye kaybediyoruz, zor toparlanıyoruz, bir de siyaset yapmaya kalkarsak dağılabiliriz, o yüzden biz ekonomik alanda mücadele yürüteceğiz. Emek ve demokrasi güçlerinin ayağını oluşturan siyasi partiler 3’üncü seçeneği kursunlar biz sonra destekleyelim!” Bu doğru bir yaklaşım değil. Çünkü tek bir fabrika ya da iş kolunun kendi başına kurtuluş sağlaması mümkün değil. Grev hakkının ihlalinden sendikal barajlara, laiklik meselesinden Kürt sorununa, ekonomik politikalardan Türkiye’nin dış politikasına kadar her sorun iç içe geçmiş durumda. Dolayısıyla emekçi örgütleri, sendikalar siyasetin merkezine gelmek, siyaset yapmak zorundalar. Dört yılda bir oy vermeye indirgenmiş burjuva seçim anlayışı Türkiye’nin çıkışını sunamaz. Sendikalar ve meslek örgütleriyle buluşurken ya da işçi toplantılarında bu konuyu tartışıyoruz.  

"BİZİM İÇİN BAŞKANLIK SEÇİMİ, REFERANDUM NİTELİĞİNDE OLUR" 

Seçim sathı mailine girildiğinden hemen her konu seçim ekseninde tartışılıyor. Özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde kim nasıl tavır alacak soruları gündemde tutuluyor, anketler yayımlanıyor, muhtemel adaylar zikrediliyor. “Erdoğan mutlaka gitmeli” diyen herkes Millet İttifakı adayını desteklemeye çağrılıyor. Tartışmaları nasıl izliyorsunuz ve Emek Partisinin tavrı ne olacak?

Tek adam yönetimi dediğimiz şey bir kişiden ibaret bir şey değil. Arkasında güçlü sermaye grupları ve klikleri var, devlet ve medya gücü de elinde. Dolayısıyla birleşik ve demokratik bir halk hareketi olmadan sandığın da seçimin de güvencesi olmaz. Bunu gözden kaçırmamalı.

Bizim için başkanlık seçimi, referandum niteliğinde olur. A kişisi, B kişisi, A partisi, B partisi olmasından öte, tek adam rejiminin gitmesini isteyenlerle kalmasını isteyenlerin seçimine dönüşür. Eğer ilk turda emek, demokrasi, özgürlük güçleri bir araya gelir ve güçlü bir seçenek ortaya çıkarsa hep birlikte bir aday gösterebiliriz. Ama öyle bir kombinasyon çıkar ki birinci tur referandum niteliği kazanır, o zaman aday gösterilmeyebilir. Yani kombinasyon, ilk seçimde bitecekmiş gibi tezahür eder ve iki adayla karşımıza çıkarsa, burada işi zora sokacak bir hamle içinde olmayız.