Demokrat Haber yazarlarından Exporting Iraq Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Aslan 2013 yılında Türkiye- Kürdistan ilişkilerini değerlendirdi:

KUZEY IRAK’TAN KÜRDİSTAN’A

Öncelikle belirtelim, 2013 yılında Türkiye ile Kürdistan Yönetimi arasındaki ilişkilerin değişerek gelişmesinde, Türkiye’nin dış politika paradigmasını yıkmasının yanında Kürdistan Yönetimi’nin Irak Savaşı’nın küllerinden siyasal ve ekonomik kurumsallaşmasını güçlendirerek çıkması da etkili.

Kürt hükümeti etrafı ateşle çevrili bir coğrafyada hem komşuları hem de uluslararası güçlerle uyumlu politikalar üreterek ateş çemberinin içinden güçlü ve istikrarlı bir yapı inşa etmeyi başardı. Bu yapının inşasında Kürdistan Hükümeti’nin siyasal başarısının yanında Kürtlerin yüzyıllardır yaşadıkları acı deneyimlerin de payı var. Kürt Hükümeti, merkezi Irak Hükümeti, komşuları ve dünya ile savaşın acı reçeteleri yerine diplomasi ve ekonominin gücüne inanarak hareket ediyor.

Bu politika Kürdistan Hükümeti başkanı Mesut Barzani’yi ABD için güvenilir bir müttefik, Avrupa için saygın bir lider, Türkiye içinse “dost ve kardeş” lider yaptı.

Barzani’nin Beyaz Saray’da yerel Kürt kıyafetleriyle yaptığı ziyarette Obama tarafından “Kürtler için önemli bir siyasi lider” olarak tanımlanması, Dünya Ekonomi Forumu’nun yapıldığı Davos’ta,"Kürdistan Bölgesi halkının hakları ve demokrasi için çaba gösteren bir lider" olarak ağırlanması ve son Diyarbakır ziyaretinde Başbakan Erdoğan tarafından “kardeş” olarak nitelendirilerek ilk defa “Kürdistan” kelimesini kullanılması mekik mekik dokunulan Kürt diplomasisinin başarısı olarak görülebilir.

Bu diplomasinin inşasında Türkiye ile kurulan “özel ve anlamlı ilişkiler” ayrı bir yer tutuyor. 2013, Kürdistan ve Türkiye için yakın ilişkilerin kurulduğu bir yıl olarak hatırlanacak. Türkiye’de önyargıların aşındığı Kürdistan’da ise özgüvenin aşılandığı bir yılın sonunda kazanan Türkiye ve Kürdistan oldu.

2013 yılında ilişkiler barış süreci, enerji görüşmeleri ve Rojava üzerinde sağlanan ortak mutabakat üzerinden gelişti. Bu üç konunun etkilediği yoğun diplomasi trafiği en son Mesut Barzani’nin Türkiye ziyaretiyle “taçlandı.”

Çözüm Süreci

PKK lideri Abdullah Öcalan ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan arasında Aralık 2012’de başlayan ve Başbakan Erdoğan tarafından TRT’de “Enine Boyuna” programında “çözüm süreci “olarak adlandırılan görüşmeler Türkiye ve Kürdistan Hükümeti arasında sıcak ilişkilerin başlangıcı görülebilir.

Silahlı Kürt hareketi PKK ile devlet arasındaki görüşmelerin sağladığı çatışmasızlık Kürdistan Hükümeti ile Türkiye arasındaki ilişkileri hızlandıran bir etki yarattı. Türk hükümeti asker cenazelerinin gelmediği bir süreçte Türkiye kamuoyunun baskısını hissetmeden Kürdistan Hükümeti ile yakın ilişkiler kurmayı sağladı. Ak Parti Hükümeti, Kürdistan Hükümeti’nden aldığı destekle de Türkiye Kürtlerine barıştan yana olduğu mesajını güçlü bir şekilde vermeye çalıştı.

Nitekim Kürdistan Hükümeti Başbakanı Neçirvan Barzani görüşmelerin kamuoyuyla açıklanmasından hemen sonra ''Türkiye'nin attığı bu adımları çök önemsiyoruz ve bu adımların devamının gelmesini umuyoruz” demeciyle çözüm sürecine destek verdiklerini açıkladı.

Barzani’nin açıklamalarından sonra bölgeyi DTK milletvekillerinin ziyareti izledi. DTK Genel Başkanı ve Mardin Bağımsız Milletvekili Ahmet Türk, BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve DTK Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk’un Mart 2013’un ilk haftalarında çözüm süreciyle ilgili Kürdistan Bölgesel Hükümeti’ndeki partilerle yaptıkları görüşmelerin sonuncusunu Başbakanlık özel konutunda Neçirvan Barzani’yle tamamladılar.

Yaklaşık 1,5 saat süren görüşmenin sonunda açıklama Başbakan Neçirvan Barzani’den geldi. Barzani, görüşmelerin barışla sonuçlanması için üzerine ne düşerse yapmaya hazır olduğunu belirterek “Ümit ediyoruz ki bu problem barış ve demokrasi çerçevesinde çözülür'' dedi.

Barış için Başbakan Erdoğan’ın çabalarını “değerli” gördüğünü ifade eden Barzani, Öcalan’ın barış için gönderdiği notlardan da hükümet olarak “memnun” olduklarını ifade etti.

“Bizler bu sorunun çözümüne yönelik çabaların Türkiye Cumhuriyeti içerisinde sürdürülmesini istiyoruz'' diyen Barzani, sürece destek verdiklerini açıklarken son sözleriyle de sorunun çözüm adresi olarak DTK vekillere Türkiye sınırlarını göstermiş oluyordu.

21 Mart’ta Abdullah Öcalan’ın PKK ile devlet arasındaki düşük yoğunluklu savaşı“ Mücadelelerin hiçbiri boşa gitmedi. Kürtler öz benliğini, aslını ve kimliğini yeniden kazandı” diyerek zamanın artık “kucaklaşma ve helalleşme zamanı” na geldiğini belirten mektubuyla silahlı unsurlara yurt dışına çekilme talimatını vermesi Kürdistan hükümeti ile Türkiye arasında gerginlik yaratan ve yer yer Türkiye’nin tehditlerinin gölgesinde kalan ilişkileri yeni bir zemine taşıdı.

PKK militanlarının Kürdistan Hükümeti’nin sınırlarından hareketle Türk Silahlı Kuvvetlerine yaptığı saldırıların durması hem Türkiye hem de Kürdistan’ın için güçlü işbirliğine kapı araladı.

Nitekim Neçirvan Barzani Öcalan’ın mektubundan sonra 25 Mart’a Başbakanlık Konutu’nda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la 2 saat süren bir görüşme yaptı. Basına kapalı yapılan toplantıya Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ’da katıldı.

Görüşme sonunda Neçirvan Barzani, Başbakan Erdoğan’ın tavrını “takdire şayan“ bulduğunu belirterek barış sürecine inandıklarını söyledi. Erdoğan’la görüşmesinden sonra BDP Genel Merkezi’ni de ziyaret eden Barzani barış süreci konusunda tavırlarının” net” olduğunu ifade ederek “Bu süreç için yapabileceğimiz bir şey varsa bu sürecin başarıyla sonuçlanması için mümkün olan her şeyi önermeye hazırız. Başta da destekliyorduk, desteğimizi sürdüreceğiz" dedi.

Türkiye ile Kürdistan hükümeti arasında barış süreciyle ivme kazanan ilişkiler karşılıklı ziyaretlerle devam etti. 30 Nisan’da AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Diyalog Ortadoğu Uluslararası Sivil Toplum Örgütü'nün Erbil'de düzenlediği toplantıda Türkiye’de egemen siyasi anlayışa özgü literatürü yıkan açıklamalarda bulundu.

Kürdistan Bölgesel Hükümeti Başkanı Mesut Barzani’yi de ziyaret eden Çelik, ” Türkiye ile Irak Kürdistan'ı arasında çok sıcak bir diyalog, ticaret, eğitim ve kültür aracılığıyla kurulan gönül köprüleri var” dedi.

Çelik’e “Irak Kürdistan’ı” dediği hatırlatıldığında” "Benim böyle bir derdim yok. Osmanlı döneminde haritada bile Kürdistan'dı. Bu tabuları aşalım, gerek yok. Türkiye'de geçmişte vardı ancak şimdi böyle bir tabu yok” şeklinde konuştu.

Türkiye ile Kürdistan Hükümeti arasında barış süreci ekseninde yapılan görüşmelerin sonuncusu ve en önemlisi Başbakan Erdoğan’ın Azerbaycan Devlet Başkanı İlhan Aliyev’le Türkiye-Azerbaycan Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey Toplantısı’nın ardından yaptığı ortak basın açıklamasında geldi.

Erdoğan’ın ” çözüm sürecine yönelik bir taçlandırma” olarak belirttiği Kürdistan Bölgesel Hükümeti Başkanı Mesut Barzani’nin16-17 Kasım tarihlerinde yapacağı Diyarbakır ziyaretiydi.

16 Kasım’da Türkiye’ye giriş yapan Barzani Diyarbakır’da “Yaşasın Başkan Barzani", "Evine hoş geldin" yazılı pankartlarla coşku ile karşılandı. Diyarbakır’da Erdoğan’la birlikte halkı selamlayan Barzani kent özelindeki açılışlara ve 360 çiftin nikâh törenine katıldı.

Başbakan Erdoğan, “değerli dostum” dediği Mesut Barzani’yi Diyarbakır’da misafir etmekten dolayı mutluluğunu ifade ederken” Ankara'da İstanbul'da defalarca ağırladığımız Sayın Mesut Barzani'yi bugün bir kez de Diyarbakır'da ağırlıyoruz. Tıpkı babanız, amcalarınız gibi kardeşlerinizin toprağına ve onların ülkesi Türkiye Cumhuriyeti'ne Diyarbakır şehrimize hoş geldiniz. Sizi, sizin şahsınızda Kuzey Irak Kürdistan Bölgesi'ndeki değerli kardeşlerimizi muhabbetle selamlıyorum" dedi.

Selçuklu, Osmanlı belgelerinde, haritalarında kullanılan ve cumhuriyetin ilk döneminde de rahatça kullanılan “Kürdistan” kelimesi Kemalist cumhuriyetin red ve inkâra dayalı Kürt politikasının sonucu olarak yasaklanmış siyasi amaçlardan uzak coğrafi bir terim olarak telaffuzu bile risk olarak algılanmıştı.

Bu algılama bırakın tarihi Kürdistan coğrafyasını Irak anayasası ve uluslararası resmi sözleşmelerde geçen ”Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne karşı da uygulanmış ve Kürt hükümeti hep “Kuzey Irak” olarak adlandırılmıştı. Kürdistan kelimesinin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı tarafından ilk defa kullanılması bu anlamda tarihi ve önemliydi. Bu tanımlama ve önyargı o kadar yaygındı ki Kürdistan kelimesi meydanlarda bizzat Başbakan tarafından kullanılmasına rağmen programı canlı olarak veren devletin resmi kanalı kendisini hala “Kuzey Irak ” demeye mecbur görüyordu.

Diyarabakır’a ilk defa Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı sıfatı” ile davet edilen Mesut Barzani Diyarbakır Valiliği’nde ve kaldığı otelde Başbakan Erdoğan’la iki ayrı görüşme yaptı.

Barzani’nin Erdoğan’ı Erbil’e davet ettiği görüşmelerde barış süreci ağırlıklı olmak üzere, enerji anlaşmaları, yeni yeni gümrük kapılarının açılması ve bölgedeki son gelişmeler ele alındı. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ni de ziyaret eden Barzani,” Barış sürecini desteklemek amacıyla geldim” dedi ve ”Barış için gerekirse 10 defa daha gelirim” açıklamasında bulundu.

Rojava’daki Gelişmeler

Suriye’nin Mart 2011’de başlayan gösterilerle içine girdiği kan ve gözyaşı tarafların tüm müdahalesine, çatışmasına, uluslararası kuruluşların devreye girmesine, milyonlarca insanın yerinden edilmesine rağmen hala dinmiş değil.

Adeta Gordion düğümüne dönüşen Suriye’de düğümü ilk Kürtler çözdü. Kürtler, Suriye’de rejim güçleri ile muhalefet arasında bitmeyen ve son gelişmelerin gösterdiği üzere bitmeyecek bir çatışmada bir tarafa eklemlenmek yerine kendi bölgelerinde güvenlik ve istikrarı koruyacak adımlar attılar. Kendi özel yönetimleri, silahlı güçlerini oluşturdular. PYD’nin bu başarısı ve PKK ile yakın işbirliği, Esad rejimiyle çatışmadan bazı bölgelere yerleşmesi Türkiye’nin tepkisini çekti.

Kürdistan Hükümeti de bizzat Başkan Mesut Barzani’nin demeciyle Güney’deki tüm kazanımları kaybetme pahasına Suriye’deki Kürtleri korumaya hazır olduğunu belirtti ama Rojava’da PYD’nin farklı partilere karşı tahammülsüzlüğünü, Erbil mutabakatına sadık kalınmamasını ve rejim güçlerine yakın pozisyonunu sürekli eleştirdi.

“PYD, beni dinlemedi” diyen Barzani “Kendilerine gereken bütün yardımı sağlayacağımı bildirdim. Beni dinlemediler. Putin, Obama ve Hollande ile yaptığım görüşmelerde Kürtlerin haklarının verilmesini ve Kürt realitesinin kabul edilmesini istedim. Onlar da bu durumu kabul etti ama Suriye’nin birliği ve çatısı altında ülke parçalanmadan gerçekleşeceğini belirtiler. Ben de Suriye'nin bütünlüğü içinde bir kimlikleri bile olmayan Kürtlerin artık tanınması gerektiğini söyledim. Daha sonra uluslararası bir destek bulmaya çalıştım ve kısmen bunu başardım. Ancak PYD’nin, Esad ile işbirliği içinde olması bazı ülkeleri kaygılandırdı. Bu, bazı ülkelere güvensizlik hissi verdi. Bu yüzden Suriyeli Kürtlere uluslararası desteği bulmakta zorluk çekmeye başladık" diyerek Cenevre görüşmelerinden çok önce uluslararası dengeler açısından PYD’yi uyarıyordu.

Özetle, PYD ile KRG arasındaki görüş ayrılıkları Türkiye tarafından dikkatle izlendi. Türki diplomasisi bu görüş ayrılığını ustaca kullanmayı başardı. Türkiye bir tarafta kamuoyunu rahatlamaya dönük “Suriye’de bir oldubittiye izin vermeyiz” derken bir taraftan da Suriye’de Kürtlerinin haklarına karşı olmadığı mesajını vermeye çalıştı. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu “"Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da veya herhangi bir Ortadoğu ülkesinde, kardeş bir ülkede biz etnik ve mezhebi, dini bir ayrımı kesinlikle politikamızın esası yapmayız. Hiçbir etnik, mezhebi veya dini gruba karşı tavır almayız” açıklamasıyla aslında Türkiye’nin Suriye Kürtlerine karşı olumsuz bir yaklaşımının olmadığı mesajını verdiği açıklamasında Başbakan Neçirvan Barzani’nin Türkiye’yi ziyaret edeceğini açıkladı.

Aynı açıklamada Başbakan Barzani’nin gezisiyle ilgili olarak ”Ortadoğu’da, özellikle de Irak’ta ve Suriye’de gelişmeler çok hızlı seyrediyor. Dolayısıyla, bu istişareleri belli bir düzen içinde sık aralıklarla yapma ihtiyacı var. Bu anlamda, son gelişmeleri gözden geçirmek üzere bir ziyarette bulunacaklar. Hem Irak’taki gelişmeleri ele alacağız hem Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile olan ikili ilişkilerimizi değerlendireceğiz hem de tabii Suriye’deki gelişmeleri de bu bağlamda istişare edeceğiz. Çünkü bu konular bölgedeki bütün aktörleri yakından ilgilendiriyor. “diyerek görüşme konusunun Rojava olduğunu haber veriyordu.

30 Temmuz’da gerçekleşen görüşme konuları basına her ne kadar , “ikili ilişkiler, Irak'taki gelişmeler, Suriye ve Mısır” olarak açıklandıysa da esas görüşmeler PYD lideri Salih Müslim’in Ankara temasları ve Rojava’daki gelişmeler oldu. Türkiye ve Kürdistan hükümeti belli noktalarda bazı farklı yaklaşımlar taşısa da demokratik ve bütünlüklü Suriye konusunda aynı mesajlar verildi.

Türkiye’nin Rojava’da PYD’e karşı tutumu PKK ile bütünleşmiş bir yapı olmasından kaynaklanıyordu. Yurt dışına çekilen militanlara benzer on binlerce Suriye Kürdünün Öcalan posteriyle yanı başında egemen olması Ankara’da derin rahatsızlık yaratıyordu.

KRG’nin kaygısı ise PYD güçlerinin Rojava’da tek güç olarak hareket edip uluslararası dengelerden uzak politikalarla bölge Kürtlerini riske attıkları şeklindeydi. Bu konudaki farklı ama PYD’nin tutumuna karşı benzeşen kaygılar Türkiye ile Kürdistan Hükümeti’ni Suriye Kürtleri konusunda ortak arayışlara yöneltti.

Cenevre’ye PYD’nin bölgedeki gücüne rağmen davet edilmeyip ENKS’nin SUK içerisinde Kürtleri temsilen yer alması hem PYD’yi uluslararası dengeler açısından uyaran Barzani’nin haklılığını hem de Türkiye ile Kürdistan Hükümeti’nin Rojava’nın temsili konusundaki ortak arayışının sonucu olarak okuyabiliriz.

Enerji görüşmeleri

Aslında Türkiye ile Kürdistan hükümeti arasındaki enerji görüşmeleri Türkiye ile Kürdistan Hükümeti arasındaki ilişkileri çözmenin de anahtarı.

45 Milyar varil petrol ve 6 trilyon metreküp doğalgaz rezerviyle dünyadaki en büyük petrol rezervine sahip olan Kürdistan Bölgesi sahip olduğu bu zenginliği dünya piyasalarıyla paylaşmak için petrol şirketleriyle çeşitli anlaşmalar yaptı. Uluslararası büyük petrol şirketleriyle yapılan anlaşmalar Kürdistan’da istikrarın ve güvenliğin göstergesi olduğu gibi garantisi olarak da değerlendirilmeli.

Irak tarihinde ticari amaçlı ilk petrolün 1927 yılında Kürdistan Bölgesi’nde çıkarıldığı düşünülürse petrol ve siyasi rekabettin kodlarına ulaşılabilir. Bugün Kürdistan’da “zeytinyağı” kalitesinde çıkarılan petrol ve doğalgaz Khor Mor, Chem Chemal, TaqTaq, Tawqe, Khurmala, Shaikan, AkriBijeel, Sheikh Adi, BerBahr bölgelerinde bulunuyor. Kürdistan Hükümeti kendisiyle ilk petrol anlaşması yapan Genel Energy şirketinin yanında Gazprom, Exxon Mobil, Chevron Total gibi dünya şirketleri ile de çalışıyor.

Çıkarılan petrolün dünya piyasalarına ulaştırılmasında Türkiye tek değil ama en ideal yol olarak görülüyor. Aynı zamanda sanayi üretimi artan Türkiye’nin enerji talebi de Türkiye ile Kürdistan hükümetini petrol-doğalgaz arama-depolama ve Avrupa’ya ihraçta işbirliğine götürüyor.

İki hükümet yetkililerinin her buluşmasında enerji konusu en önemli gündem maddelerinden biri oldu. Neçirvan Barzani’nin 2013 yılında Ankara’ya sık sık yaptığı ziyaretlerin nedenlerin den birisi çözüm süreci ise en önemi neden de petrol ve doğalgaz ihracı oldu.

Nitekim 2013 un Mart ayında yapılan ziyaretle ilgili sorulara Başbakan “enerji konusunda yapılan görüşmelerin yeni bir şey olmadığını vurgulayarak bugün ortaya çıkan sorulara o günden cevap veriyordu. "Yaptığımız ve yapacağımız her şey” diyordu” anayasal çerçevedeki haklarımızdan kaynaklanmaktadır”

Kürdistan Başbakanı’nın Mart 2013’te yaptığı açıklama bir anlamda, Ocak 2014’te ortaya çıkacak itirazlara önceden verilmiş cevaptı. Bilindiği üzere bugün Kürdistan petrol ve doğalgazının ihracı konusunda Irak Hükümeti’nin koyduğu bir direnç söz konusu. Bağdat, Erbil’in, merkezin onayı olmadan petrol ihraç edemeyeceğini söylüyor. Kürdistan hükümeti ise yaptıkları anlaşmanın anayasa uygun olduğunu belirtiyor.

Konuyla ilgili tartışma 2007 yılında yasallaşan Petrol ve Gaz yasasının 2011’de yenilenen durumunun mecliste bir türlü yasalaşmamasından kaynaklı. Kürdistan Yönetimi’nin bugün yaptığı anlaşmalar Federal Anayasa’nın 115. ve 121. Maddenin 1 ve 2. bendine uygun olarak yapılıyor.

Hükümet bu yasayı yani petrol ve gaz yasasını 2007 yılında hazırlayıp Bölgesel Mecliste onaylamıştı. Bu yasaya dayanarak ta petrol şirketleriyle anlaşmalar yaptı. Anayasanın bu ilgili maddeleri ile aynı paraleldeki 130. madde Kürt yetkililere bu hakkı tanıyor.

Ayrıca ilgili yasanın 12. maddesine dayanarak kurulan Kürdistan Petrol Pazarlama Şirketi (KOMO) da bu hakkın kullanımına sahip. Anayasa da durum böyle iken Bağdat Hükümetinin tavrı Irak anayasasının verdiği bir hakka değil Irak genelindeki politik hesaplara, Kürdistan Bölgesinin ekonomik açıdan güçlenmesine ve Türkiye’nin dış politikasına duyulan tepkiden kaynaklanıyor.

Özetle, Kürdistan hükümeti 2013 yılında tamamlanan ve 2014 yılında buna paralel olarak inşa edilecek yeni bir hatla petrol ve doğalgaz ihracatı için Türkiye ve Irak’la yoğun görüşmeler yaptı. Başbakan Neçirvan Barzani, bu amaçla 25 Mart, 30 Temmuz, 31 Ekim, 27 Kasım ve 31 Aralık’ta Türkiye’yi ziyaret etti.

Tüm tartışmalara, Bağdat’ın tehditlerine ve yıllardır eksik kapasite ile çalışan Kerkük-Yumurtalık boru hattına birden fazla petrol pompalanmasına, petrol parasının hangi bankada toplanacağının hala konuşulmasına rağmen 2013 Aralık ayının son haftasında deneme amaçlı petrol akmaya başladı.

Diğer önemli gelişmeler:

Türkiye ve Kürdistan hükümeti arasında 2013 yılı sadece petrol, çözüm süreci ve Rojava’daki gelişmelerle sınırlı kalmadı. Gelişen ekonomik ilişkilere paralel yeni sınır kapılarının açılması konusunda mutabakata varıldı. Gümrük ve Ticaret Bakanı Yazıcı, “Aktepe ve Ovaköy kapılarının ivedi olarak açılması hususunda mutabakata” varıldığını açıkladı.

14 ülkede temsilciliği bulunan Kürdistan Hükümeti, ”Kürdistan Bölge Temsilciliği” açılması için Türk makamlarına başvuru hazırlığı yapmaya başladı. Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Kemal Öztürk, Erbil’i ziyaret ederek ajansın Kurmanci ve Sorani lehçesinde yayına başladığını açıkladı.

Başbakan Neçirvan Barzani Konya’da Şeb-i Arus törenlerine katıldı. Kürdistan’ın ilk milli havayolu şirketi Zagrosjet Türkiye ile düzenli uçuşlara başladı. T.C Kalkınma Bakanlığı ile KRG arasında eğitim, sağlık, kamu-özel işbirliği, özelleştirme, ulaştırma ve sosyal destekler alanında “Kalkınma İşbirliği Anlaşması” imzalandı.

Kürdistan’da yayın yapan Rudaw Tv Türksat üzerinden yayın yapmaya başladı.

Türkiye ile Kürdistan arasındaki ekonomik ilişkileri anlatan ve Türkiye’de yayımlanan ilk Soranice-Türkçe iki dilli yayın yapan ekonomi dergisi Exporting Iraq yayın hayatına başladı.