Duru Şen - Damla Çelik
Eğitimci Yazar, Şair, Oyuncu Osman Akyol’la, çalıştığı okulun Konferans Salonu’nda yazarlık hayatı ve mesleği öğretmenlik üzerine keyifli bir söyleşi yaptık…
Osman Akyol’un yazarlık hikâyesi, Mehmet Sait Çakar adlı arkadaşının çıkardığı ‘Yordam’ dergisine yazdığı sinema yazıları ile başlamış. Sonrasındaysa kendini öykünün ve şiirin kollarına bırakmış. Şimdilerde meslektaşı Feyzullah Akgündüz’le birlikte çıkardığı “Zil” adındaki edebiyat dergisinde daha çok genç kalemleri buluşturan Akyol, şu ana kadar on kitaba imza atmış. Keyifli geçen röportajımızda Akyol, kendisine yönelttiğimiz soruları içtenlikle yanıtladı.
Adınız, soyadınız ve yaşınızı öğrenebilir miyiz?
Osman Akyol, yaşım elli.
Ne tür müzikler dinlersiniz?
Müzik seçmiyorum ama tercihim Neşet Ertaş türküleri ya da Anadolu Rock müziği ve özellikle de Cem Karaca.
En sevdiğiniz renk nedir? Neden?
En sevdiğim renk turkuaz. Turkuaz gömlekler bana yakışıyor.
Sevdikleriniz için neleri göze alırsınız?
Çok şeyi göze alırım fakat ben daha çok fikri şeylere değer veririm.
Çok sevdiğiniz bir şarkı var mı?
Pink Floyd grubunun “A Nother Brick in The Wall” adlı şarkısı.
Yaptığınız en büyük çılgınlık neydi?
“İlahi Adalet Komünizm”i yayımlamak.
Şimdi bir meslek seçme hakkınız olsaydı şu an yaptığınız mesleği mi seçerdiniz, yoksa başka bir meslek mi seçerdiniz?
Kesinlikle yönetmen olmak isterdim, öğretmenliği seçmezdim.
En büyük hayaliniz veya gerçekleştirmek istediğiniz projeleriniz var mı? Varsa neler?
En büyük hayalim iyi bir yazar olmak. Daha iyi edebiyat ürünleri vermek. Ama daha da büyük bir hayalim var: Üzerinde çalıştığım “ilahi adalet” felsefemin tanınması ve taraftar bulması.
Neden öğretmenliği seçtiniz?
Yanlışlıkla seçtim ama pişman değilim. Bizim zamanımızda tercihleri önceden yapıyorduk. Dolayısıyla önceden seçmiş olduğum bir meslek geldi. Fakat dediğim gibi puanımı önceden almış olsaydım daha farklı bir meslek seçerdim. Pişman değilim; öğretmenlik bana yaşantı anlamında yazarlık anlamında çok şey kattı.
Mesleğiniz için gereken yetenekler var mı? Varsa neler?
Herhangi meslek için ben yetenek gerektiğine inanmıyorum, çalışmak gerekiyor o kadar. Zaten günümüzde uygulanan Yapılandırmacı Eğitim Sistemi’nin dayandığı temel felsefe Çoklu Zekâ Kuramı’nda da bu böyle. Çoklu Zekâ Kuramı’na göre insanların çalışması önemli, çok zeki olmaları değil. Öğrenciyle doğru iletişim kanalı bulunabilirse herkes her şeyi öğrenebilir, yeter ki çaba göstersin. Çalışan her zaman öne geçer.
Sizce öğrenci olmak mı daha zor, öğretmen mi olmak?
Öğrenci olmak daha zor. Tam böyle hayatı sömüreceğin zaman cebinde para yok. Çok sınav var ayrıca. Yarış atı gibi o sınavdan öbürüne… Maalesef mevcut eğitim sistemi insanı çok da mutlu eden bir yapı değil. Dolayısıyla öğrencilik çelişkilerle dolu; tam hayata akmak isterken yetiştirmen gereken sınavların var, derslerin var. O yüzden öğretmenlik nispeten daha avantajlı.
Öğrenciyken en sevmediğiniz ders neydi? Neden?
Kimyayı sevmezdim. Bir türlü kafam basmıyordu. Ucunu kaçırdım muhtemelen bir yerlerde o yüzden.
Öğrencilere hayatı kavramaları için bir kitap önerecek olsaydınız bu hangi kitap olurdu?
Kafka’nın “Dönüşüm”ünü önerirdim. Şundan dolayı: Orada bir defa böcek bir metafor. Neyin metaforu? Dönüşmüş insanların metaforu. Bir şeye inanmış, bir şeyi beğenmiş, onun peşinden gitmiş insana saygı duymayı öğreten ve bunu da edebiyatla yapan bir kitap. Bizde çok büyük bir sorun bu. Anlamak yerine hep birilerini şeytanlaştırırız, başkalaştırırız, yabancılaştırırız. Yani bir insan inancında samimi ise, işimize gelmese de ona saygı duymayı bilmek zorundayız. Saygı kavramını güçlü bir şekilde karşıdakine geçiren bir kitap Dönüşüm.
Mesleğinizin zorlukları neler?
Milli Eğitim biz öğretmenleri gereksiz kurallarla çok yoruyor. Kılık kıyafet yönetmeliği örneğin. Çok karşıyım. Bu tarz gereksiz kurallarla uğraşmak yoruyor bizi. Yoksa öğrencilerle ilgilenmek, onlarla bir şeyler paylaşmak çok büyük bir zevk ve her faniye de nasip olmaz.
Eğitim sistemini beğeniyor musunuz? Cevabınız olumsuzsa sizce nasıl daha iyi olabilir?
Eğitim sistemini hiç beğenmiyorum. Daha önce de söyledim gibi içinde gereksiz kurallar var. Kılık kıyafet yönetmeliği gibi, devam zorunluluğu gibi. Bunlar çok gereksiz ve eğitimi baltalayan şeyler. Fakat Yapılandırmacı Eğitim Sisitemi’ni teorik anlamda beğeniyorum. Elimden geldiğince de uygulamaya çalışıyorum. Milli eğitimdeki gereksiz kurallar, gereksiz yasaklar öğrenciyi, öğretmeni hatta bir bütün olarak canlılığı öldürüyor. Öğrenciyi okuldan, hayattan soğutuyor. Bir öğrenci belli üniformalarla değil kendini nasıl iyi hissediyorsa okula öyle gelmelidir. Örneğin kız öğrencilerin taktığı küpenin, yaptığı makyajın onun eğitimine ne gibi negatif katkısı var? Bunlar kötü şeylerse bayan öğretmenler neden yapıyor? Tek kelimeyle ilkesizlik. Saçmalık…