Korona virüsü nedeniyle üniversite öğrencileri bahar dönemini uzaktan eğitimle tamamlamak zorunda. Ancak internet, bilgisayar ve mikrofon gibi birçok konuda eksiklik yaşanıyor. Online eğitim sisteminin altyapısında yeterli donanım olmadığı için de nitelikli eğitim imkansız hale geliyor.

PARAYI KENDİ CEBİNDEN VEREN AKADEMİSYENLER VAR

Yükseköğretim Kurulu (YÖK) verilerine göre, Türkiye’de 207 Yükseköğretim kurumu online eğitime geçti. Ancak çoğu üniversite altyapı sorunlardan kaynaklı olarak henüz bu yöntemle eğitime başlayamadı. Bir başka sorun ise internet kotası. Online eğitime başlayan bir öğrenci sadece bir ders için 1 GB internet kullanmak zorunda kalıyor. Durum böyle olunca çoğu akademisyen de öğrencilerine destek olmak için bu derslerin maliyetini cebinden karşılıyor.

‘İNTERNET ANCAK BİR DERSE YETİYOR’ 

Hacı Bişkin'in GazeteDuvar'da yer alan haberine göre, İstanbul Üniversitesi öğrencisi Ulaş Bedri Çelik, online eğitimden şikayetçi olan öğrencilerden biri. Derslerde sık sık bağlantıların kesildiğini söyleyen Çelik, “Bu süreçte en son öğrenciler düşünülüyor. Üniversitelerin tümden kapatılması açıkçası biz öğrencileri akademik olarak zorlayan bir uygulama oldu. Virüs süresince tabii ki üniversiteler ve toplu alanlar kapatılmalı, ancak örgün eğitimde bile onlarca sorun yaşarken online eğitim bu sorunları daha da büyüttü. Örneğin bugün birçok üniversitenin online eğitim yapabilecek altyapısı yok, böyle bir tecrübeleri yok. Bu da verilmeye çalışılan eğitimin kalitesini oldukça düşürüyor. Hangi uygulama kullanılacak, hangi ekipmanlar lazım kimse net bir bilgiye sahip değil. Mesela derslerde çoğu kez bağlantı kopuyor, ses sorunları yaşanıyor. Bu da eğitimin niteliğini oldukça düşürüyor. Öte yandan bu işin internet ve bilgisayar, tablet durumu var. Türkiye’de birçok öğrenci bu olanaklardan yoksun. Zaten az olan internet paketleri bu derslerde birinci saate ancak yetebiliyor. Sonraki derslere katılım sağlayamıyoruz. Mesela öğrencilere internet bursu sağlanarak bu durum çözülebilir. Gerekli destekler sağlanarak bu süreç daha iyi yönetilebilir diye düşünüyorum” dedi.

MAĞDURİYETLERİ SADECE ONLİNE EĞİTİM DEĞİL…

Bir başka üniversite öğrencisi Su Yılmaz ise, yaşadığı mağduriyeti şöyle anlatıyor: “Salgının ortaya çıkmasıyla beraber üniversite yönetimleri ve iktidarın öğrenciyi mağdur etme süreci başladı. Salgınla birlikte part-time işlerde çalışan öğrenciler evlerinin kirasını ve faturalarını ödeyemeyecek duruma geldi. Okulların kapatılmasının ardından birçok kafe, restaurant ve mağazanın da kapatılması buralarda çalışan öğrencilerin nasıl geçineceği sorusunu ortaya çıkardı. Kaldığımız evlerin kira, fatura giderlerini karşılayamaz hale geldik. Özel yurtlarda kalan arkadaşlarımız kalmadıkları ayların parasını ödemeye zorlanıyor. Devlet yurtlarında kalan arkadaşlarımızın ise gecenin bir saatinde yurtlarının karantina alanına çevrileceği gerekçesiyle odalarından çıkartıldığını, eşyalarını toparlayacak zamanları bile olmadığını gördük. Bizler bu süreçte daha fazla mağduriyet yaşatılmaması için KYK bursunun çift ödeme şeklinde yatmasını, öğrenci evlerine kira ve fatura desteği sağlanmasını, kalmadığımız yurtlara para ödemek zorunda bırakılmamayı ve plansız yurt boşaltmalarının yaşanmamasını istiyoruz.”

‘ETKİLİ BİR DERS İMKANI OLANAKSIZ’ 

Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Felsefe Grubu Eğitim Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adnan Gümüş de, bir öğrenci için online eğitim maliyetinin çok fazla olduğunu söylüyor. Gümüş, internet olsa bile kamerası, mikrofonu olan gelişmiş bilgisayarlara ihtiyaç olduğunun altını çiziyor: “Ne yazık ki öğrencilerimizin büyük kısmı bunlara sahip değil. Bu ihtiyaçlar sağlansa bile online derslerde topluca karşılıklı mikrofonları açtığımız zaman sistemler kilitleniyor. Bu sorunu aşmak için öğrencilerin mikrofonlarını ve kameralarını kapatması gerekiyor. O zaman da sadece not tutabiliyorlar. Sadece not yazıldığında diyalog kopuyor. Etkili ders işlemek imkansız hale geliyor. Bir öğrenci mikrofonu açtığında sistemde sesi bize geri yansıyor. Hiçbir şekilde interaktif etkili bir ders imkanı oluşmuyor.”


 
Prof. Gümüş, öğrenciler arasında eğitimde fırsat eşitliğinin bu nedenle imkansızlaştığını da şu sözlerle anlatıyor: “Bilgisayar, mikrofon, kamera, internet… Öğrencilerin yüzde 30’u bile bu imkanlara sahip değil. Bu eşitsizlikler başka sorunlar da ortaya çıkartıyor. Örneğin öğrenciler arasında akran grupları oluşmuyor. Akran grupları oluşmadığı için eleştirel düşünce de oluşmuyor. İnteraktif ortamda hocalar da birbiriyle buluşamadığı için aralarında diyalog ortadan kalkıyor. Bu da eleştirel kültürü ortadan kaldırıyor. Eleştirel kültür ortadan kalktığı için çoğulculuk ortadan kalkıyor.”

‘KALICIYA DÖNÜŞMEMELİ’ 

Peki online eğitim bize ne gösterdi? Bu sorunun aşılması için neler yapılmalı? Gümüş bu sorulara şu yanıtı veriyor: “Bu sistemin kalıcı olmaması lazım. Böyle zorunlu bir ihtiyaç olduğunda da donanım kamu tarafından karşılanmalı. Hocalar arasında sürekli iletişim kurabilecekleri kanalların oluşması lazım. Hoca ve öğrenciler arasında da belirli aralıklarla karşılıklı diyalog saatleri düzenlemek lazım. Bu eğitim internet ortamında olduğu için istesek de istemesek de bir otosansür ortaya çıkıyor.”