Eşitlik ve Demokrasi Partisi Genel Başkanı Ferdan Ergut’un açıklamasında şu görüşler dile getirildi:

 

AKP yönetimi tarafından ansızın getirilen ve kamuoyunda “4+4+4” olarak bilinen yasa teklifi, milletvekili barajları ve havada uçuşan yumruklar eşliğinde büyük bir gürültüyle komisyondan geçirildi.

 

Toplum yeni anayasa istiyor ve partiler arası bir uzlaşma komisyonu çalışıyor. İktidar ise yangından mal kaçırır gibi öncelikle eğitim yasasında değişikliğe girişiyor. Eğitim sistemimiz derin, vicdan yaralayıcı bir eşitsizlik üretim merkezi olarak çalışırken, bu acelenin arka planında ne olduğunu merak ediyoruz. Kamu okullarında niteliğin artırılması, dershanelerin sistem içinde gittikçe merkezileşen konumları, sınav sistemi, öğretmenlerin özlük hakları, atanamayan öğretmenler, anadilde eğitim, zorunlu din dersleri, okuma yazması olmayan 5 milyona ulaşan yurttaşın varlığı gibi devasa sorunlarımız ortada dururken AKP iktidarı bu yasayı ortaya attı. Bu sorunların kenarından bile geçmeksizin zorunlu sekiz yılı orasından burasından çekiştirmek, araya şüpheli boşluklar koymak ve bunun adına da “reform” demek, kendini usta zannedenlere mahsus bir şey olmalı. Yine eğitim alanında onca sorun dururken FATİH Projesi'ndeki devasa satın almaları “Kamu İhale Kanunu dışına çıkaralım, sözleşmeleri de 15 yıl kimse bozamasın ki hükümetimize bir şey olursa da musluğun suyu kesilmesin" diye araya madde sıkıştırarak kurnazlık yapmak da bu ustalığın ürünü olmalı. Reform böyle yapılmaz; kapkaç malzemesinden de reform olmaz.

 

Görünen o ki, AKP önce kendi bildiğini okuyacak ve sonra onu yeni anayasaya uydurmaya çalışacak. İktidar partisinin bu süreçte sergilediği bütün tavırlarda, 28 Şubatçıların kaldırdığı İmam Hatip’lerin orta bölümünü çaktırmadan açma kurnazlığı sırıtıyor. Çocuklarımızın geleceği, kısır bir ideolojik tepişmeye kurban ediliyor. Başörtüsü ve imam hatipler sorununun çözümü, otoriter laiklikten özgürlükçü laikliğe doğru atılacak cesaretli adımlarla mümkündür; katakulli ile değil.

 

Kabul edelim ki, Başbakan’ın “dindar gençlik yetiştireceğiz” dayılanmasıyla bu teklifin eş zamanlı olarak gündeme sokulması, “çoğunlukçuluk hastalığının” açık ifadesi oldu. Konu farklı toplum kesimlerinden, evrensel düzeyde bilgi üreten sivil toplum kuruluşlarından kaçırıldı. Eleştiri ve düşüncelerini açıklayanlar ise Başbakan’ın ölçüsüz hiddetine maruz kaldılar. Başbakan Erdoğan’ın bu teklifi geçirmek uğruna parlamentoyu boks ringine çevirme hoyratlığı ve şedid tavrı kabul edilemez.

 

Yüz bini aşan öğretmen açığını ortadan kaldıracak bir tedbir önerilmiyor. Yeni sistemin ihtiyaç duyacağı öğretmenlerin nasıl yetiştirileceği belirsiz bırakılırken eğitim, kendi seçmeninden başkasını görmeyen iktidarın staj alanı haline getiriliyor.

 

Teklif okul öncesi eğitimi önemsemiyor. Sınıfsal eşitsizlikleri bir nebze de olsa törpüleme özelliği kanıtlanmış bu eğitimi dikkate almadan reform yasası hazırlamayı, aklı başında hiçbir eğitimci kabullenmez. Anlaşılan, AKP işin bu yönünü Allaha havale etmiş.

 

Teklifi veren AKP bilimsel verilerden de ve farklı ülkelerin deneylerinden de habersiz görünüyor. Çocukları erken yaşlarda “mesleki yönlendirme” gerekçesiyle ayırmak ve böylece sanki hayatı boyunca sürdürecekleri bir mesleğin eğitimine hapsetmek, çağımızın dinamik ve değişken dünyasında o çocukların sadece hayat şansını kısıtlamak anlamına gelmekle kalmayacak, genel liselerde devam eden arkadaşlarıyla aralarında büyük bir eşitsizlik doğmasına da neden olacaktır.

 

Hükümetin diline pelesenk olan “sekiz yıllık kesintisiz eğitimin derin yaralar açtığı” iddiası ise gerçekleri yansıtmıyor. 8 yıllık kesintisiz eğitim okullaşma oranında gerilemeye değil, artışa neden olmuştur. Öte yandan, Türkiye’nin eğitim alanındaki önemli sorunlarının çözümünde yetersiz kalan kısımlarıyla ilgili olarak ise bu teklifin söylediği hiçbir şey yoktur.

 

Eğitim sisteminin esnekliklere sahip olması ve gelişimlerinin belli eşiklerinde öğrencilere seçme hakkı tanıması demokratik bir yapılanma bakımından elbette önemlidir. Sorun, Hükümetin bu hakkın arkasına saklanıp dayatmacılık yapma kurnazlığından kaynaklanmaktadır.

 

Kademeli 12 yıl önerisinde, ilk 8 yılın sonunda öngörülen açık lisenin kimler için ve nasıl olacağı ciddi belirsizlikler içeriyor. Yasa teklifinde özellikle kızların eve kapanması veya ucuz - ücretsiz çocuk emeği olarak çalışmaya zorlanması hakkındaki endişeleri giderecek hiçbir unsur ve güvence yer almıyor.

 

Açık lise uygulaması en çok da engelli çocukları vuracak. Bu uygulama, onlar için son derece önemli olan kaynaştırma eğitiminin ortadan kaldırılması anlamına gelecektir. Kız çocukları gibi engelli çocukların da erken aşamada genel lise eğitiminden kopartılmaları büyük bir olasılıktır. Engelli çocukların toplumdan dışlanmamaları ve sosyalleşmeleri için de bu yasanın uygulanmaması gerekmektedir.

 

Farklı inançlardaki yurttaşların çocukları açısından yıllardır sorun olan zorunlu din dersi uygulamasına dair güven veren bir değişiklik önerisi teklifte yer almıyor.

 

Anadili öğrenme ve anadilde eğitim sorunu, keza teklifte yer bulamamış. Tarihten gelen çok dilli ve çok kültürlü yapımız ve Kürt Sorunu’nun geldiği nokta dikkate alındığında Hükümetin eğitim konusunda da kevgirle su taşımaya çalıştığı anlaşılıyor.

 

AKP iktidarı vakit varken bu yoldan dönmeli, teklif geri çekilmeli ve yeni anayasayı takiben, katılımcı ve demokratik bir yöntemle eşitlikçi, özgürlükçü laikliği ve çoğulcu toplum yapımızı dikkate alan, ülke ve dünya gerçekleri ve ihtiyaçları üzerinde yükselen bir eğitim reformu gerçekleştirilmelidir.