Bugünkü iki haber başlığı dikkatimi çekiyor en çok, konuşulması, yazılması gerek diye geçiyor içimden; “Tahir Elçi’den kalan ‘faili meçhul’ dosyalarına kızı bakacak“, “Ege Dündar: Baskılar ve tehditler, babam gibi beni de susturamayacak“. Bunca kötülüğün, baskının, savaşın ortasında pırıl pırıl güçlü iki ses...

Diğer tarafta günlerdir ilan edilen sokağa çıkma yasaklarında öldürülen körpecik çocuklar, kadınları ve çocukları sistematik olarak yok etmeye başladı devlet. Umudu doğuran anaları, daha goncaları açmamışken gülleri yok etmeye başladı. Bu politika aslında psikolojik savaşın en iğrenç hallerinden biri, yüzyıllardır en çirkin, en kötü Krallar çocukları, bebekleri kaçırıp yok etmeye uğraşır, yahudi kamplarında öldürülen 1 Milyon çocuk gerçekten sadece çalışmaya uygun olmadıkları için mi öldürüldü. Hırsından, öfkesinden kudurmuş, sürekli halde saldıran megaloman bir canavarla boğuşmakta bugün Türkiye halkları. Bu savaş insanlığa, güzele, umuda dair, kendinden olmayan bütün sesleri boğmak adına bu kadar yükseldi, şimdi artık ülkenin pis bir karanlığa gömüldüğü bu günleri yaşarken, çocuklarımıza 9 yaşında barış mitingine giderken hayatını kaybeden Veysel Atılgan’ı anlatmak zorunda kaldığımız günleri yaşıyoruz. Türkiye tarihine defalarca bakıyorum bu aralar, bütün ihtilal dönemleriyle, savaşın en yüksek olduğu doksanlı yıllarda bile Türkiye tarihinde bu kadar yoğunluklu çocukların, kadınların katledildiği bir dönem daha olmamış. Umutsuzlaştırılıyoruz.

Artık temel insan hakları da dahil olmak üzere bir çok değerin yok edildiği bir zamanı yaşamak zorunda bırakılmışlığa isyan ediyor çocuklarımız, değersizleştiriliyoruz. Biz kendimizden önce gelen kuşaklardan, annelerimizden, babalarımızdan, aile büyüklerimizden değerlerimizi, kültürümüzü öğrenerek büyüdük, çoğu zaman isyan ettik, kabul etmedik, devirdik geçtik. Ama çocuk olmanın, genç olmanın, gelişmenin büyümenin kendini bulmanın bir parçası değil midir... Yenisi için savaşmak, eskiyi beğenmemek, isyan bayrağını yükselterek gelmek yeni kuşağın şanından değil midir?

Bunları anlatasım var bugünlerde, kör köhnemiş zihinlerin umudu körelttiği bu günlerde kendilerine bırakılan mirası çok iyi kavramış gencecik iki insani konuşasım var, Ege’yi, Nazenin’i anlatasım var! Aynı günlerde Diyarbakır’da katledilen Çekvar’ı, İstanbul'da Dilan’ı, barışa giderken güneşe uğurladığımız Veysel’i anlatmaya sözcüklerim yetmiyor, yüreğime düşen ateş bu kadar kavururken ne diyeyim; êdî besê....