Duysun dağlar, taşlar, gökte uçan göçmen kuşlar, toprak, güneş, sonsuz hayat... Bir halk mecburi sürgüne tabi tutuldu. Bu defa çok kalleşçe planlandı sürgünle sonlanan süreç. Kentsel Dönüşüm adı altında esasen neyi dönüştürdükleri çok belli, bir adım atmakla kalmayıp alelacele uygulamaya geçirdiler acımasızlığı, vicdansızlığı... Evet beylerin acelesi vardı. İkna olmayanları sille-tokat attılar sıcak yuvalarından. Romanlar ya da Çingeneler çabuk fark ettiler bunun bir “rantsal dönüşüm” projesi olduğunu. Ama devletle mücadele edecek denli de güçleri yoktu henüz. Hukuk, eleğin aşşağıya düşürdüğü bu insanlardan yana karar verdi. Ama iktidar bağırta bağırta o sıcak ocaklardan kopardı. 80 yıldır anılarıyla, düşleriyle, aşkları ile, acıları ile yaşadıkları GOP-Sarıgöl Mahallesi’nden koparıldı yüreği yaralılar.

Muktedirlerin suratına boş bir senet gibi atılabilecek bu anlamda gani gani örnek var. Ama bir halk pek çok kentten, mahallesinden, evinden sürülüyordu sonuçta...

Tezgahın çözümlenmesi çok da zor olmasa gerek. 6306 sayılı Afet Riskli Yapıların Yenilenmesi Hakkında Kanunu, kentteki afet riski taşıyan alanların belirlenip, sağlıklı ve de yaşanılabilir hale getirilmesidir. Bu devlet yürek titretir, göz buğulandırır. Ne kadar da şefkat doluymuş ve düşkünmüş vatandaşına. Özellikle de esmer tenli olarak nitelediklerine. Oysa bilmiyor ki; sol memenin altındaki cevahirde depremi her daim yaşamakta esmer tenliler. Sarıgöl’de rantsal dönüşüm operasyonu ile yapılan dairelerin en ucuzu 400.000 TL. Yani 400 adet bin lira. Hangi Çingene ödeyebilir bunu?

Çingenenin dirisini geçiniz, ölüsü dahi sorun. Beylerin göz zevkini bozuyor diye Sarıgöl’deki Çingene Mezarlığının duvarlarını yükselttiler. Öyle ya; Çingenenin dirisi de bela, ölüsü de... Oysa ülkenin anti-kapitalist ve ileride fena halde devrimci olma potansiyelleri taşıyan AKP’li Cumhurbaşkanı: “Denizlerimizin kenarlarında, orman alanlarımız, buraları betona, toprağa çevirme gayreti içinde olanlar var. Ya şu para var ya, nelere muktedir. Bu kapitalizm nelere muktedir. Orman morman ne var ne yok kesiyor, atıyor, götürüyor. ‘Oraya bir dikey mimari yapayım, malı götüreyim’. Yapılan bu. Doğa şöyle olmuş, böyle olmuş umurunda değil” derken; bıraksalar ince uzun bacakları üzerinde yaylanarak emperyalizmin üzerine atlayacak bir ruh halinde idi. Çevre ve Şehircilik Bakanı Ömer Kurum da; “Romanları düşünüyoruz. Mağdur etmeyeceğiz” derken göz kaçırıyordu. Romanlar o göz kaçırmalarını iyi tanır. Çingene; Elif, Lam, Mim’den anlamadığı gibi, takmaz da fiziğin ötesini. Onlar ahireti, toprakla buluşturmuştur, evvel zaman içerisinde. Papazlar, hahamlar ve imamlarla pek de araları yoktur. Öteki görülmeleri bir miktar bundan da kaynaklanabilir.

Yugoslav yönetmen Emir Kusturica’nın 25 yıl önce çektiği Çingeneler Zamanı filmi, sinema dünyasında ve sanatseverlerin gönlünde sıcaklığını yitirmiş değil. Bunda en önemli pay; yönetmen ustalığında, senaryo kurgusunda, oyuncuların performansında, çekimlerin büyüleyiciliğinde... Ama bir o kadar da filmin müziği etkili olmuştur. Goran Bregoviç’in; “En muhteşem icadım” dediği Ederlezi türküsü; halen sokaklarda kulak tırmalar, duygu okşar, yürek yaralar. Tabi eserin bir başka özelliği de sinema tarihinin tamamı Çingenece çekilen ilk filmi oluşuydu. Ederlezi’nin, Türkçe karşılığı Hıdırellez. Ama türküde hıdırelleze sitem var. “Ah ederlezi niye geldin bu sene. Bilmez misin yetim buradaki kızlar” der acının kader biçildiği çocuklar.

Müzik Çingenelerin hayata dair en vazgeçemeyeceği uğraşıdır. Söz gelimi Flamenko, Çingenelerin; uğradıkları haksızlıklara, ezilmişliklerine, bir başkaldırısı, bir çığlığı, bir ağıtı ya da ironik bir biçimde dalga geçmesidir. Flamenko, Endülüslü Çingenelerin icadıdır.

Çingeneler ihtimaller kuramazlar içlerindeki tepelere. Ancak yaşama sevincinden asla vazgeçmezler. Çünkü türküleri de, küfürleri de çıplaktır onların. Yanaklarında çöl yanıklarının izini taşırken, gözleri serin yaylalardadır. Deli fişek bir medeniyetin çocukları oldukları için yürek mazgalları korkuya geçit vermez. Bazen prangalı yürüyüşleri, baygın bir ruhu da misafir etmiyor değil. Kırık takunyalarla yürüyen kadın Çingenelerin, hiç gidilmemiş bir köyün nefesini düşledikleri de rivayet olunur. Pınarlar kururken; daldaki susamış kuşlara takılır gözleri ve kelimeleri kanar. Yine yuvasını bulamamış yavru kırlangıcın çığlığı ve telaşı, en acımasız hüznü onların yarası kapanmaz yüreğine iliştirir. Bacası tüten yuvadan muafiyet, onlar için değişik bir durum değil elbet. Demokratik paket olsun ya da açılım ile çok fazla ilgilenmezler. Hayatın sahtekar, polietika (iki yüzlü) tarafına denk geldiğini bilirler bu tezgahın… Onların kartondan mukavvaları var. Ya üzerine yatarlar, ya da paraya tahvil edip satarlar.

Bayram değildi, seyran değildi. Sayılı gün önce Erdoğan çingeneleri öpüp, “Roman açılımı genelgesi” yayınladı. Genelge, Resmi Gazete sütunlarını da süsledi. Bu ani durum, ilgili toplamda panik havası yaratmadı değil. Yayınlayıcı, genelgeci kime yakın durduysa, kimin yanımdayım dediyse; çizgisinin öbür tarafındaki mutlaka sıkıntı yaşamıştır. Kaddafi’ye kardeşim demiş ve hatta “Uluslararası Kaddafi ödülünü”, bizzat rahmetlinin elinden almıştı. Başer Esad ile ailecek görüşür olmuştu. Yakına gelelim. Abdullah Gül, Davudoğlu, Babacan… say sayabildiğin kadar. Şimdi de; Roman sokak aralarında ciddi bir gerginlik var. Romanlar’ın önemli bir kesimi  kendilerine olan Erdoğan yakınlaşmasından ve açılımından şunu çıkarıyor olabilir; “Eyvah!!! Acaba sıra bizde mi?” Ama zaten genelgeci, Resmi Gazete yazarı işaret fişeğini “Kentsel dönüşüm” ile ateşleyip, Romanların evlerini başlarına geçirmemiş miydi? Demek ki; “Durmak yok” diyor gene… Çingeneler yer  altındaki bedenlerinin üzerindeki toprağı dahi görmeye tahammül edemeyen anlayışın açılımını büyük olasılıkla kendi türküleri ile karşılayıp; “Oynamaya geldik oynamaya. Düğün, dernek göbek atmaya. Ayılana gazoz, bayılana limon…” diyeceklerdir. 

Çingeneler evlerini, topraklarını, ekmeklerini kaybederler. Ama yaşama bağlılıklarından, oyunlarından, şarkılarından, umutlarından ödün vermezler. Çünkü söyledikçe, oynadıkça günahlarından arınır insan... Ama gene de niye geldin bu sene Ederlezi? Bilmez misin? Burada ki; kızlar yetim. Ahhh Ederlezi...