Giray Poyraz / Demokrat Haber

Adel psikolojik danışmalık merkezinin kurucusu Eda Özbay ile çocuklara ve ergenlere yaklaşım üzerine konuştuk. Bu konuda yetişkinlere düşen görevleri, çocuklar ve ergenlerdeki dönemsel psikolojinin toplumsal etkilerini değerlendirdik...

Eda Özbay: Her konuda karşındaki kişiye yaklaşım çok önemli. Karşındaki kişinin ihtiyacına cevap vermek gerekiyor!

Adel psikolojik danışmanlık merkezinin kurucusuyum. Kendimden biraz bahsedecek olursam, 10 yıldır insan kaynağı yöneticiliği yapıyorum. Ondan öncesinde gençlik ötekileştirmesine uğradığım için biyoloji lisansı aldım ve Amerika'da moleküler biyoloji üzerine yüksek lisans yaptım. Sonra 'hayır bu ben değilim' deyip, kendimi daha sözel bir alanda ifade etmem gerektiğini düşündüm. Her şeyi bir tarafa bırakıp, burada eğitim bilimleri üzerine yüksek lisansa başladım. Ardından insan kaynakları süreci ve kişisel gelişim çalışmalarında bulundum. Bu süreç içerisinde en çok fark ettiğim de 'eğer bana bir şans verilmiş, kendimi ifade etmem konusunda çok daha rahat alan sunulmuş olsaydı, belki şu an çok daha farklı çalışmalar yürütüyor olabilirdim' Şu an edinmeye çalıştığım misyonu çok daha rahat edinmiş olabilirdim; ama çok geç olmadan başlamayalım düşüncesiyle bir şekilde iş hayatına atıldım. İnsan kaynakları sürecinde de o kurumun içerisinde insan odaklı çalışmayı yöneticilere hatırlatarak, orada biraz uygulamaya çalıştım. Sonrasında kendi profesyonel çalışma ekibimle yola çıktım.

Burada aktif olarak rol aldığım alan, kurumsal taraf... Bireysel taraftan da kişisel gelişim uzmanlığı yönünde var oluyorum. Daha çok kişilerin kariyer planlamasında, öğrencilerin meslek seçimlerinde aktif şekilde yer alıyorum. Tabii bireysel tarafta da bir değişim-dönüşüm arayışı içerisinde olan kişilerde farkındalık ya da bir yanında olma adına yapabileceğimiz bir şey varsa orada yine aktif şekilde rol alıyorum. Bu mesleği yaparken karşılaştığım travmatik tablolarda kendimi çaresiz hissettiğim için, bu işin içine uzmanlarında girmesinin gerektiğini düşünüp, psikolog ve psikiyatri uzmanlarıyla çalışmaya başladım. Şu an ise geldiğimiz nokta 5 psikoloğumuz, 2 psikiyatrimiz var. Birlikte kolektif bir çalışmanın içindeyiz. 

Türkiye'de magazinleşen her şey ilgi görüyor

Türkiye'de bir şey ne kadar magazinleşirse o kadar ilgi de artıyor. Televizyon programlarındaki doktorların psikolojik danışma hizmeti almanın yaşam kalitesi için önemini sürekli dile getirmesi sebebiyle psikolojik danışmanlık, kişiler için normalize edilmeye başladı. Fakat, ne kadar bu durum normalize edilse de bazı konularda danışırken hala insanların çekincesi oluyor.

Bazen bunun içerisinde kabullenme sıkıntısı yaşayanlar var, bazen de toplumda psikoloğa gidenlerin 'deliymiş' gibi muamele göstermesinden kaynaklı çekince yaşayanlar var. 'Bir psikolog/ psikiyatri benim düşünme sistemimden ne kadar farklı bir düşünmeyi bana öğretebilir ki?' gibi bir klişe de var ayrıca... 

Ben de şunu söylüyorum; bir psikoloğun bu mesleği yapabilmesi için 4 yıl lisans, artı 2 yılda klinik yüksek lisansı yapması gerekir ki hasta görebilsin ya da danışmanlık hizmeti verebilsin. 

E bu kadar yılda da bir şeyler öğreniyor ki öğretiyor sonuçta.. (gülümseyerek)

Danışma hizmeti almak isteyenlerin genel olarak ortak bir paydaşı var mı? 

Genel olarak stabil bir şekilde panik atak ve takıntı üzerine gelenler oluyor. Son zamanlarda ise ismini koyamadıkları bir olumsuzluk ruh halinin olduğunu söyleyen hastalarımız da var. Bunun adını sadece 'olumsuzluk' ya da 'içsel bir sıkıntım var' diye tanımlayabiliyorlar. Bu sebeple geldiğinde de ne tedavi alacağı ya da tedavi alıp-almayacağı üzerine büyük soru işaretleriyle karşımıza çıkabiliyor. O zaman ise doğru yöntemlerle, kişinin doğru terapiye başlamasını sağlamış oluyoruz. Tabii ayrıca sıradan bir mide ağrısı ya da baş ağrısı gibi tedavi yöntemlerinden daha özenli bir çalışma yürütmemiz gereken bir alan.

Psikolojik danışmanlık üzerine toplum olarak ne kadar bilinçliyiz? Danışma hizmeti almak için kolayca başvuruda bulunuyorlar mı?

Konuya göre değişir. Mesela: Bir öğrencinin sınav kaygısı yaşadığını düşünün.( Ki, son olarak teog sınavında başarısız sonuca ulaşan 13 yaşındaki bir çocuğun intiharı ile bir kez daha karşımıza çıktı) Bu durum çokça yaşanıyor. Mesela annesi bunun destek alınması gereken bir durum olduğunu düşünürken, babası; 'sınav kaygısı için destek mi alınırmış? Ne varmış sınava girmekte? Bu senin tembelliğin, sen başarısızlığın yüzünden bize bu şekilde bir kılıf uyduruyorsun' gibi suçlamalarla çocuğa yaklaşım gösterebiliyor. O sırada bunun destek gerektirmeyen bir şey olduğunu da kendi bilgisi dahilinde karar vererek, ilerde çocuğun geleceğini etkileyen ciddi problemlere yol açabiliyor. Yani kolayca başvuruda bulunan da var, bulunamayan ya da bulunmak istemeyen de.. 

Gençlerin sosyal medyaya bilinçsiz bağımlılığı psikolojik ruh halini nasıl etkiliyor?

Bir şeye iyi ya da kötü diyebilmek için kişinin hayatına bakmamız gerekiyor. Kişiye ve kişinin birinci derecede çevresine.. 

Çocuk eğer sosyal medyaya bilinçsiz şekilde bağımlı hale gelmişse ve kişisel ihtiyaçlarını gözardı etmesine sebep olmuşsa; evet, müdahale edilmesi gereken bir konu...

 Böyle bir durumda da kişiye şu şekilde müdahale etmemiz gerekiyor:

“Ne oluyor da sosyal medyada bu kadar zaman geçirmek istiyorsun?”

“Sosyal medya hangi ihtiyacını karşılıyor?”

“Sen dışarda ne bulamıyorsun ve orada ne buluyorsun ki buna bağımlı hale geliyorsun?” gibi soruları masaya yatırıp, bunun üzerine bir terapi sürecinin başlaması gerekiyor. Hayatta yaptığınız her şeyin dozunu arttırdığınız sürece mutlaka büyük bir ihtiyacınızı karşılamak adına yapıyorsunuz. Alkolde ve madde kullanımı da böyle bir şey mesela.. Hep bir şeye duyulan ve eksik bırakılan ihtiyaçtan kaynaklı. Patolojik olan tarafı dozunu artık ayarlayamıyor halde olmak... 

AİLE, ÇOCUĞUNUN İHTİYACINA KARŞILIK VERMELİ

Ailenin çocuğunun ihtiyacına karşılık verdiği oranda çocuğun daha sağlıklı bir yaşamı oluyor. Her anlamda ailenin çocuğun ihtiyacına karşılık vermesi gerekiyor. Yani, maddi-manevi- sosyal destek, çocuk için çok önemli. Çocuk aile ile herhangi bir problem yaşamıyorsa, zaten sağlıklı bir yetişkin geliyor demektir. Ama ortada bir ihtiyaç problemi var ise ve çocuk bunu nerede tamamlıyorsa, oraya yönelecektir. Doğal olarak birçok aile kendi ailesinden gördüğü gibi çocuk yetiştirdiği için, doğal olarak bu kadar sağlıklı bilgiye sahip olmayabilir. O tarafı da anlamak lazım. İşte, o noktada da aile 'ben burada eksik kalabilirim, nereden bir uzman desteği almalıyım' dediği an, yine sağlıklı bir duruma kavuşuyorsunuz. Çocuğun o ihtiyacı karşılama kaygısını taşıyan aile elbet bir şekilde doğru yolu buluyor. 

SİZ ÇOCUKTA NE GÖRÜYORSANIZ EMİN OLUN ÇOCUKTA ONU SİZDEN GÖRDÜ! 

Çocukların çok ciddi bir gözlem yeteneği var. Bunu gözardı etmemek gerekiyor. Doğal olarak çocuk neyi gözlüyorsa, hayatın içerisine de onu yerleştirip, davranış modeli olarak size onu sunuyor. Aslında tamamen bir aynalama var ortada: Siz çocukta ne görüyorsanız emin olun çocukta onu sizden gördü! 

Şimdi yaşadığımız toplumu ve bahsettiğimiz aile yapılarını bu tür şiddet davranışları sergileyen çocuğun ailesine ya da çevresine baktığımızda, mutlaka orada bir şiddet öyküsüyle karşılaşıyorsunuz. Çocuk size o öyküyü aynalıyor!

Çocuk, hangi yönetim biçiminin altında ise ve eğer normalleştirilen bir durumun içinde ise, o hareketler çocuk için gayet normal..

Birebir şiddet görmesi de gerekmiyor. İkinci derece bir şiddete şahit olması durumunda da etkilenebilir. Yani, aile ve çevresinde ne yaşanıyorsa çocuk size onu aynalıyor. Çocuklarda şiddete eğilim artışı var diyorsanız eğer; emin olun ki, toplumda da bu artış söz konusu..

HER ŞEY DENGE MESELESİ.. 

Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, elimizin altında her türlü doğru ve sağlıklı bilgiye ulaşabileceğimiz gibi, her türlü kirli bilgiye de ulaşabileceğimiz birçok iletişim ağı var. Ve bu aracı yanlış ya da bilinçsiz kullandığımızda yanlış bilgiler; doğru kullandığımızda ise sağlıklı bilgiler elde edebiliriz. Yani aile ve çevreden sonra bu iletişim araçlarının da çocukların üzerinde etkisi büyük.

Siz eğer çocuğa bu konuda yanlış yönlendirme yapıyorsanız ya da bu iletişim araçlarında seçici bir özelliğiniz yok ise; çocuğa internet, televizyon vb. iletişim araçlarında gereksiz bir baskı ya da gereksiz bir boşlama yapıyorsanız, bu bir çözüm değildir. Bu dengeyi sağlamanız gerekir. Aksi taktirde çocuğa her türlü yaklaşımınız 'bak bunlar normal şeyler, bunları yapabilirsin' mesajı veriyorsunuz aslında..

Çocuğu engelleyeceksin ya da kısıtlayacaksın demekte değil bu.. Ama her şey denge meselesi.. Siz hayatınızda o dengeyi oluşturmuşsanız, çocukta o dengeyi kurmayı öğrenir. Neyi izleyip neyi izlemeyeceğini, neyi dinleyip dinlemeyeceğini, kendisi seçici olarak karar verecektir. Ha.. Akıl sağlığımızı bile korumakta zorlandığımız bu dönemde dengeyi nasıl sağlarız bilmiyorum... Ama her şeyde olduğu gibi... Olabildiğince...

Eğitim alanında PDR hizmetinin kalitesi ne durumda?

Bazı okullarda PDR danışmanlığın gerçekten çok iyi işlediğini görüyorum, ama bazı okullarda ise ne yazık ki olması gerektiği için olduğunun farkındayız. Bu rehberlikteki kişinin yetersizliği demek istemiyorum. Böyle bir şey değil tam olarak. Ama rehberlikte olan bir kişiye yüzlerce öğrencinin sorumluluğunu yüklediğiniz zaman, o kişi genel bir çalışma yapabilecektir. Yani, öğrenciler üzerinde bireysel çalışma yürütemeyecektir. Eğer o rehberlikteki kişi bireyde gördüğü problemi ailesi ile paylaşıp doğru uzmana yönlendirdiği takdirde, orada rehberliğin işlevliğinden bahsedebiliriz; ama onun dışında rehberliğin genel anlamda bilgi vermesi ya da önüne çıkabilen birkaç konuyla ilgileniyor olması çok yetersiz bir çalışma. 

Tabii bazı okullarda bu durum o kadar iyi ki, hayranlıkla izliyorum. Ben de bir anne olarak özellikle önemsediğim bir konu, henüz erken olmasına rağmen... 

Ama gerçekten bazı okullarda çok iyi ekip var. Ve o ekipler kendilerini aşan durumlarda, gereken yönlendirmeyi de yapabiliyor. Yani, direk bireysel terapi gerektiren durumlarda çocuk ya da ergen için bireyin yaşadığı duruma göre aileye yönlendirip, ailenin de bunu dikkate almasını ve bir uzman eşliğinde danışmanlık hizmetinin alınmasını sağlıyor. Zaten okullardaki rehberliğin olmasının amacı da bir yerde budur. Yetebildiği kadar kendisi yeter, yetemediği noktalarda ise çocuklara ve öğretmenlere doğru davranış konusunda bilgi verir, danışmanlık eder, kendisinin yetemediği yerlerde de, doğru yönlendirmeyi yapabilecek kapasitede olması lazım.

Her dönemde olduğu gibi ergenlik döneminde de en önemli davranış; 'ihtiyacın karşılanması'

Bu dönemde de en iyi temel yaklaşım ergenin ihtiyacına karşılık verilmesidir. 

Ergenin ihtiyaçlarını anlamak üzere yola çıkarsanız, onu anlıyor ve elinizden gelen bütün desteği vermiş oluyorsunuz zaten. Kendinizin yetemediği yerde de bir uzmana gitmeyi göze alabiliyorsunuz. 

'Çok ciddi bir problemimiz yok, sadece ergenlik geçiriyoruz' kalıbı da vardır hatta. Ama dediğim gibi siz ergenin ihtiyacını karşılamaya yönelik yola çıkıyorsanız, bu dönemi daha kolaylıkla atlatabilirsiniz. Aksi takdirde ergenin ihtiyacına karşılık verilmezse, o ihtiyacını başka yerlerde arayacaktır. Ki, bu arayış onun geleceği ve psikolojik ruh halini sağlıksız bir birey olarak karşımıza çıkmasına sebep olabilir.

Sebebi de şu: Ergenlik dönemi, kimliğin artık yavaş yavaş oturduğu daha doğrusu çocuğun kendini hangi şekilde ifade etmeyi seçtiği, kendisini nasıl anlatması gerektiği konusunda biraz bocaladığı, buna ihtiyaç duyduğu dönemden bahsediyoruz. Hormonal olarak da, çevresel olarak da, kişiyi bu dönemde biraz zor günler bekliyor. Bu süreci bazılarımız çok kolay atlatırken, bazılarımız için farkına bile varılmama halleri oluyor. Kısacası bu dönemde ailenin ve çevresindeki yetişkin bireylerin ergenin ihtiyacına karşılık verebilmesi çok önemli faktör.

Çocuğun kendisinde bir farkındalık hissedip, bunu sorgulamaya başladığı zaman büyük bunalımlar yaşayabilir. Bu konuda da çocuğun sağlıklı bilinçlenmesini ve bu dönemin kabullenmesini sağlamak için de doğru uzmanlarla terapi görmesi gerekir. Tabi çocukla birlikte aileye de büyük görev düşüyor. Çocuk kendisini rahat ifade edebileceği bir ailenin içindeyse bu durumu da ifade edebiliyor, çocuğun kendisini ifade edebileceği bilinçte olan aile de bu süreçte ona destek olabiliyor. Ama böyle bir ailenin içinde değilse yine ihtiyaç meselesine dönüyoruz; kendini ifade etmeyi ya seçiyor ya da seçmemeyi tercih edip, o zaman bu durumu bastırmak için nasıl bir seçeneğe ihtiyacım var deyip, farklı yollara başvurabiliyor. En vahimi ise yanlış yönelimde evlilik yapıp, evlilik sürecinde cinsel yöneliminin bastırılamayacağını fark etmesi durumunda evlilikler hüsran bir şekilde sonlanabiliyor.

Bize cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin hastalık durumuymuş gibi şikayetle gelen aile ya da bireylere bunun kesinlikle bir hastalık olmadığını ve bunu tedavi ettirmek üzerine geliyorlar ise, bir sonraki seansa gelmemeleri gerektiğini, bunun tedavi olabilmesi için bir hastalık olması gerektiğini söylüyoruz. Bu bir hastalık değildir. E duymak istediğin illa ki; 'bu bir hastalıktır, biz tedavi edeceğiz' ise bir daha ki seansa gelmemeliler. Bizim çalışma misyonumuz bellidir. Kişinin kendiyle, ailenin de çocuğu ile nasıl barışabileceğini, bu durumun ne anlama geldiğini, bu durumla nasıl yaşayabilecekleri, toplumda kendilerini ifade etmek için hangi araçları kullanacaklarını, neler yapabilir, şeklinde çocuğa ve aileye destek oluyoruz. Bizim çalışma misyonumuz bu yöndedir. 

AİLENİN TOPLUMSAL ENDİŞELERİ DE OLABİLİYOR

Aile çocuğun yanında durmayı seçse dahi topluma karşı ne yapması gerektiği konusunda çok travmatik süreç olduğu için, bu konuda aileye de destek oluyoruz. Bazı iletişim, savunma araçları hakkında bilgilendiriyoruz. Her şeyden önce kendisiyle barışık yaşaması gerektiği yönünde çalışma yürütüyoruz. Toplumdan gelebilecek her duruma karşı aile ve çocuğun güçlü olmasını söylüyoruz. Aileye de danışmanlık hizmetimiz bu yönde: Topluma karşı çocuğunu ve ailesini savunma, çocuğu ile barışık ve öz güvenli olmak.

AİLENİN DESTEĞİ ÇOK ÖNEMLİ

Ailelerin çoğunda hala bu durumun hastalık veya kurtulması gerekilen bir durum olduğu düşünüldüğü için, ne yazık ki onların bu durumundan çıkar elde etmeye çalışan kişiler var. Ailelerde bu düşünceye hakim olduğu müddetçe mesleğini kötüye kullanan insanlar bitmeyecek. Ailenin 'çocuğunuzun tedavisi mümkün, bu durumdan kurtaracağım' sözünü duymaya ihtiyacı varken, bu durumdan faydalanmak isteyen kişilerde bitmeyecek.

 O şarlatanlar ailelerin o travma sürecinde red hali ve duymak istedikleriyle bu ihtiyacı karşılayacağını savunuyor. Ama ortaya çıkan tablo hüsran.. Aile bu defa daha çok zarar görmüş oluyor. Kısacası bu durumun önüne geçebilmek için öncelikle ailesel dinamiklerin güçlü ve bilinçli olması gerekir.

***

Biz şu an ki düzenden kurtulmak istiyorsak, çocuklarımızı öz güvenli ve sağlıklı bireyler olarak topluma yetiştirmeliyiz. Çocuklar toplumun aynasıdır!