beni bir kırlangıç düşürdü yeryüzüne..

kanadı kırık bir kırlangıç.

-miş oldum

muallak bir -miş imişim meğer.

toprak oldum kendimi izledim

bir kalemin tükenişinden.

ellerime iliştirilmiş ölümler taşıyor,

üzerime kefenler biçiyorum türkülerden.

kronik yorgunlarıyız biz hayatın.

gündemler yordu bizi.

ne yapsak, nereye sığınsak bu yaşamak ağrısından ?

şiire mi ?

şarkılara mı ?

kitaplara mı ?

ya da hepsiyle birlikte bir kadeh rakıya..

kızıl bir zaman dilimi, siyaha yakın.

belki de mektuplar yazmalıyız yeniden birbirimize.

yüzleşmek ve aklanmak adına bir nefes hükmünde.

nitelikli nicel düşüşlerin tutunduğu bir dal niyetine..

üstünü tanrıya bağışladığımız bir hayatın nasıl olacağını bilmediğimiz sonunu bekliyoruz.

üstelik saatimiz de bozuk..

olması gerekene evrilmeyen cümleler devriliyor bir bir üzerimize.

çağın arafında duruyoruz bir veba türü olarak.

ki hiçbir doğru, hakikatın önüne geç(e)memeliyi bilerek.

ve insanın rakamdan ibaret olduğu bir coğrafya hüznüyle.

dirençlerin öykü değil, kendini gerçekleyen dirilişler olduğunu tahayyül ederek.

(ütopya)

dahi yoksul, yoksun ve eksik olmanın suçluluğunu hayatın -de halinde boynumuza asarak.

sehven bir yaşamak ağrısı ile ölü rüyalardan sağ çıkma telaşı.

(distopya)

yazdıklarımı susuyorum şimdilik, sustuklarımı yazmaya başlamadım henüz.

ki her inkâr, ikrarıdır söylen(e)memiş tüm sözlerin.

(biraz sevilmek uğruna ödediğimiz bedeller)

dört yöne,

dört elemente ve beş duyuya and olsun ki herkesin tanrısı içinde taşıdığı vicdanıdır.

(tanrılaşan sanrılar hariç)

elleri yeterince kanamamış, gözleri yeterince lal olmamış kimse ile dertleşmemeliyi öğrenecek kadar yaşadım.

kendini kendiyle aldatan insanların, aldandığı insanlardanım.

gidenler fotoğraflarda kaldı, fotoğraflar kalanlarda.

(dram)

sarılacak kimsesi olanlara imrenerek, kimsesizliğime sarıldım.

(iki kere dram)

bir de şu bireysel yanılgıları ve deneyimleri üzerinden genelleme yapan güruhlardan sıkıldığımı söylemeliyim.

çünkü ben dipsiz bir kuyuda el yordamıyla manâ arıyorum.

(mükerrer retorik diyalektikler)

kalacak yeri olmadığı için gittiği her yerin yetimiyim.

üstelik iltica etmek istediğim tüm düş'ler mülteci çıktı.

hem de tüm kıtalarda.

Enis Batur'un Ece Ayhan'ı anladığı yerdeyim yani kara bir yalnız bırakılmışlıkta.

nar gibi çoğalır lan belki diye sevdiklerim nâr oldu içimi yaktı.

ki; kimse kimsenin hiç kimsesi değildi ve bu herkesin bildiği kimsesizlikti.

bir anlam ne kadar anlamsızlaştırılabiliyorsa o kadar anlamsızlaştı bir çok şey.

ve yaşam yargısız bir infazdan başka bir şey değil uzun süren kısacık hayatın içinde.

gezdim yıllar ve yollar boyu..

gittiğim tüm limanların yıkılışını izledim ve beklediğim tüm gemilerin batışını..

sonra uçurtmalarımı vurdular bir bir göğü kucaklamayayım diye.

aynalarda kendime baktım, kendimi aradım hep..

gözlerimi kapattığımda gördüm kendimi.

çoklu aldatılışların birinci tekil şahsı gibi kalakaldım.

ben ki acının tüm zamanlarını bilirim arafta kalanını da ondan dolayı sakalımda beyaz çoktur benim.

psikotik kısa devre diyalektikleri;

şey, öteki ve hiç..

uyumak ile uyuyamamak arasındaki farkındalık.

kavrayışın ince çizgisi.

içimin yolları çöl, içimin yollarında yürüyor ömrüm..

bir şanssız denk gelişe esir düşmüş ömrüm.

ve hep eksik, hiç tamamlanmamış, hep yarım..

tuttum bende kalan tüm düşleri sokak köpeklerine dağıttım.

yaşadığım yerde çürüyorum, yaşayamadığım yerde olamayışımdan.

hakikat kapitalizmdir.

ve var olan her şeyin altında mülkiyetçilik yatar.

sevgi hariç değil,

aşk da dahil.

sözün suya yazılmış olanıyım ben, kimsenin toprağında yeşer(e)medim.

bir sigara yakıp oturdum kimsesizliğimden tanıdığım bir kaldırıma takâtimin vuruluşunu izledim.

heybemde kırık kanatlı kuşların azıkları..

şiirler kadar uzak ve o kadar yakın yollar tutsun artık ellerimden.

(ölüm dünyadan tahliye olmaktır)

zaman her şeyin ilacıdır der çağın bilicileri, zehrinde bir ilaç olduğunu unutarak.

Yusuf kuyudan,

Yakûb beytü'l -hazenden,

İbrahim ateşin içinden,

Bedreddin, gözlerinin uzaklara daldığı yerden duydu sessizliğimi.

kağıt kesiği acılar damıtıyorum kör ellerimle ve bu bir çocuğun düşlerinden düşüp bütün kemiklerinin tuzla buz olması gibi bir şey.

ölü sözlerin boşluğunu taşlarken, sırtından hançerlenmiş ışıklar sızıyor ömrümün çatlaklarından.

(yaşlanıyorum)

oysa eski bir taşın feryadını duymakla ve sokak köpeklerinin gözlerine bakmakla başlayacak insanlık.

vazgeçtikten sonra ancak dokunulabilir hakikatin ellerine..

bir kelebeğin kanadından, tuza su damladı.

ve sonra, hiç kimse suçsuzluğunu (!) herkese dağıttı.

(kerbela)

ben koşullarımın dikenli bahçesinde otururken gelenler geldiler vurdular ve gittiler.

(nöroleptik bir çağ)

yutkundum kendi cehennemimi..

sonra yaşlı bir karganın gözüne bilge bir kıymık battı ve bu sevginin son intiharıydı.

herkes, kendi yaşamının tek başınası.

çoğu yürek unutulmuş kimsesizler mezarlığı gibi.

(ötekilerin distopyası)

insan harftir.

düş'mek gibi, vazgeçebilmek gibi, düşmek gibi.

bugünü yarına devirme gayretleri kadar dar bir yaşam sahası.

hayata manifestosu olanların yaprak dökümü kimliksiz bir çağ.

Yusuf yaşadığımız çağa şahit olsaydı kuyudan çıkmaz, Yunus balığın karnında kalır, Nuh gemiye sadece hayvanları alırdı.

velhasıl deliler ile -miş gibi yapanlar arasındaki ince çizgidir hakikat.

aldığın nefesin çoğunlukla ciğerine batması kadar gerçek.

ki; herkes tuzuna su dökülene kadar yaşamadığının kabadayısı.

hâl yoksunu, harf israfı idealsiz idealistler.

jeopolitik devrik bir cümle gibiyim.

o halde herkes kendi kalemini kırsın.

sesimin yarısı suskunluk, yarısı sessizlik.

"şizofren zamanlardan geçiyoruz herkes vicdanının elini sımsıkı tutsun."

gözyaşlarını silecek elleri olmayanların düşmanı bir çağ bu.

aklın mülkiyetçi zaferlerine tutsak olmaktansa, yüreğin onurlu yenilgilerinin madalyaları sırtımdaki hançerler.

ki; insan, insanın hem düş'ü hem de düşüşüdür.

doğuramadığı cümlelerin sancısı var beynimde.

ve metastaz yapmış maling acıların, onkolojik sıkıntıları.

dayanabilmenin duvarlarını zorluyor yıpranmış yüreğimin elleri.

(edindirilmiş çaresizlik)

ve ben bir küfür gibi yaşıyorum hayatın kıyısında..

çığ,

düş,

düşüş.

üvercinka hariç değil,

büyük saat de dahil.