Hayat, onu ne hale getiriyorsak odur. Yolculuklar, yolcuların kendisidir. Gördüğümüz, gördüğümüzden değil, biz her neyse, ondan ibarettir” der Pessoa. Orta Doğu da yine kendi kaderini yaşıyor. Kuzey Denizinde Norveç ve İngiltere’nin (çıkarılan doğal kaynakların paylaşımı noktasında) ulaşmış olduğu uzlaşma ve işbirliği ortamı, Akdeniz petrolleri konusunda bir türlü tesis edilemiyor. Netice büyük ihtimalle herkesin kaybedeceği bir manzara olacak ve zaten çıkarma maliyetleri de çok yüksek olan bu doğal kaynaklar paylaşılamadan atıl kalmaya devam edecekler.

Tam da karne günü Moody’s notumuzu kırdı ve Afrika ülkelerinin bile altına indirdi, üstelik görünümü negatif bıraktı. Böylece yatırım yapılamaz ve spekülatif ülke sınıfından, yatırım yapılamaz ve yüksek derecede spekülatif ülkeler ligine indirildik. Türkiye'nin temerrüt riskine vurgu yapan kuruluş, net rezervlerdeki düşüş, ödemeler dengesindeki bozulma ve para çıkış ve kaçışlarının devam etme ihtimalinin altını çiziyor. Son kısımda ABD ile ilişkilerin kötüleşmesi ve yaptırım durumunum bu vaziyeti daha da kötüye götürebileceği belirtiliyor. Not yükseltme ihtimalinin olmadığını ve en iyi koşullarda bu notun korunacağını da raporda açıkça görüyoruz. Güvenilir, uygulanabilir ve geniş tabanlı bir program tavsiye ediliyor. İşte dış güçler diye diye ağzımızda geveler ve bir de onlara meydan okursak, bize böyle ders verirler. Parası olan, düdüğü çalar. Hükümetinizden "bu not bizim için yok hükmünde" açıklamasını bekliyoruz şimdi. Prof. Dr. Osman Altuğ’un "Türk ekonomisi striptiz yapıyor..." dediği kadar var.

Julian Barnes’tan bir alıntı yaparsak; “Tarih zafer kazananların yalanları değildir. Tarih daha çok, çoğu ne zafer kazanmış ne de yenilgiye uğramış olan hayatta kalanların anılarıdır... Tarih, hafızanın kusurlarının belgelerin yetersizliğiyle buluştuğu noktada oluşan kesinliktir...” ABD’nin 6 Haziran tarihli mektubu, Türkiye’ye karşı askeri ve ekonomik yaptırım tehdidini yazıya döken ağır ifadelerin yanı sıra, Türkiye’nin bu nedenle ayrıca Rusya’ya “aşırı bağımlı” hale geleceği iddiasını da içeriyor. Geçmişimizde buna benzer tehditler karşısında, örneğin Ecevit o meşhur cevabını vermiş ve fazlasıyla Amerikancı olarak tanınan Süleyman Demirel bile misilleme olarak İncirlik Üssü’nü kapatmış ve 3 sene boyunca da kapalı tutmuştu. Bu arada, Türkiye-Rusya arasındaki S-400 pazarlıkları ve alışverişinin ardından, Mısır, Hindistan, Suudi Arabistan gibi bazı ülkeler de aynı konuda Rusya ile görüşmelere başladılar. Türkiye bir şekilde Amerikan tekeline karşı fitilin ucunu ateşlemiş oldu. Peki, gerçekten bu zorlu görevin altından kalkacak güçte mi? Zira ABD'nin yasama organlarından Temsilciler Meclisi Türkiye'nin Rus yapımı S-400 hava savunma sistemlerini almasını kınayan bir yasa tasarısını onayladı. ABD "Türkiye S-400 alırsa, F-35 alamaz; Kongre bu durumda yaptırım uygulamakta kararlı" dedi. Türkiye, yasa tasarısında yer alan ifadeleri 'kabul edilemez' buldu. Bu sefer G20 zirvesine bakan düzeyinde katılmıyoruz. G20 kaynaklarına göre, zirveye bakan düzeyinde temsilci göndermeyen diğer ülkeler Rusya, Brezilya ve Meksika.

15 Temmuz süreci bahane edilerek Mete Han'dan başlayan 2 bin 200 senelik askerlik ve ordu sistemi allak bullak edildi. Özellikle yargı, emniyet ve eğitim camiasında on binlerce insan işinden edildi, boşalan kadrolar niteliksiz, liyakatsiz, deneyimsiz, bilgisiz ve kabiliyetsiz parti kadrolarıyla dolduruldu. 1 hafta sonra yapılacak seçimden çok fazla umutlu olmamak ve mucize beklememek lazım. Türk halkının ve seçmeninin eğitim kalitesi giderek düşüyor. Türkiye’de 8 kişi yılda 1 kitap okurken, Japonya’da kişi başına yılda 22 kitap düşüyor. Türkiye’de kitaba kişi başına yılda 0.40 sent harcanırken, Norveç’te kitap için harcanan tutar kişi başına yılda tam 135 dolar.

Osman Bölükbaşı’nın dediği gibi, “Zengini hayırsız evlat, memuru süslü avrat, politikacıyı kuru inat batırır...”