Soğanın kilosunun bazı marketlerde ve pazarlarda 7 liraya kadar yükselmesinin ardından, Başbakan Binali Yıldırım yine flaş bir açıklama yaptı. “Bu oyunun arkasında kimlerin olduğunu biliyoruz” mealinde konuştu. Yani yine ve her zaman olduğu gibi, dış mihraklarla dış düşmanları suçladı. Neredeyse soğanı 5 TL ve üzerinde “gösteren” market, bakkal ve pazarlara terör operasyonu düzenlenecek diye ürperdik. Bireysel bazda da devlet bazında da hep başkasını suçlamak işin en kolay yoludur, en basit yöntemdir. Hâlbuki Türkiye dünyanın 7. büyük soğan üreticisi.

Ülkenin ekonomik durumu hakkında olumsuz ve gerçekçi yazılar yazan herkes felaket tellallığı ile suçlanıyor. Rakamlara baktığımızda, 1950’den 2002’ye kadar Türkiye’de büyüme oranı 5.2, 2002-2018 yılları arasında ise 5.7. Yani öyle bir şahlanma, uçma söz konusu değil. Zaten 1950 öncesinde Cumhuriyetin kurulması ve tüm kurumları ve mekanizmalarıyla yeni devlet düzeninin tesis edilmesi, Osmanlı'nın borçlarının ödenmesi, 2. Dünya Savaşı hengâmesi, 1930 büyük buhranı gibi hadiseler var.

TÜİK ve TCMB verilerine bakılırsa, Türkiye’nin dış borcu 2002 yılında 129.6 milyar dolar iken 2018 yılında 453.2 milyar dolara çıkmış. Yani “adalet” ve “kalkınma” dolu pırlanta gibi 16 yıllık süre içerisinde tam 323.6 milyar dolarlık artış. Ekonomist Mahfi Eğilmez’in hesaplamalarına göre, Ak Parti iktidarları döneminde, 2002-2017 yılları arasında, özelleştirmelerden 61 milyar dolar gelir elde etmişiz. Dile kolay… Özelleştirmeler ile dış borcu topladığımızda, 2002-2018 arasında 384.6 milyar dolarlık kaynak sağlanmış. Peki, biz niye pek kayda değer bir ferahlama hissetmiyoruz? Yine, 2002’de 1.30 TL olan dolar kuru, Haziran 2018’de 4.75 TL’yi buldu. Bir başka ekonomist Güngör Uras’ın Ağustos 2015 tarihli yazısında şu ifadelere yer veriliyor: “Doların 1.40 TL'den 2.80 TL'ye fırlaması, şimdilerde de 3.00 TL'nin üzerine çıkmaya çalışması devalüasyondur, hem de büyük bir devalüasyondur…” Artık şu an içinde bulunduğumuz durumu siz tahayyül edin.

Mehmet Münir’in belirttiğine göre, yabancıların Türkiye’de 700 milyar dolarlık bir varlığı bulunuyor. Borsa İstanbul’da ise kabaca ve sadece görünürde (yani Türk aracı kurumları kullanarak yaptıkları işlemlerin dışında) %67 oranında bir varlıkları mevcut. Bu oran %63-64’e düştüğünde, bugünkü gibi, borsamızda çok ciddi düşüşler ve çöküşler görülüyor. Açıkçası ekonomimiz düşman ve alçak ilan ettiğimiz dış Batı güçlere göbekten bağlı. Onların “yönetiminde” dememek için, “bağlı” kelimesini kullanıyorum. Önemsemediğimiz kredi derecelendirme kurumlarının ülkemizin notunu kırmasının hiç de basite indirgeyemediğimiz olağan sonuçları göze çarpıyor. Bunları yine Münir şöyle özetliyor; “borçlanmanın pahalılaşması”, “kredi girişinin azalması”, “Türkiye’den para kaçışı” ve “TL’nin değer kaybının sürmesi”.

Seyfettin Gürsel’e göre ise iktidar “İç talebi pompalamak için kamu harcama pedalına var gücüyle abanmıştı… Ama çok geçmeden bu hovardalığın bedeli ortaya çıktı: Cari açık hızla arttı, ekonomi kur-enflasyon-faiz girdabına kapıldı ve makroekonomik dengeler bozulmaya başladı… 24 Haziran'dan sonra iktidara kim gelirse gelsin bozulan dengeleri yeniden tesis etmek için büyük bir bedel ödemek zorunda kalacağımız açık...”

Cumhurbaşkanı Başdanışmanlarından Yiğit Bulut’un hedef gösterdiği ekonomist Mahfi Eğilmez ise faiz politikamızdaki çapraşıklığı şu şekilde betimliyor: "Faiz politikasında eski uygulama sade ama normal değildi, şimdiki uygulama ise normal ama sade değil". Erdoğan, kredi derecelendirme kuruluşlarına karşı son sert itirazını şu sözlerle yapmıştı: "24 Haziran'dan sonra o Moodys'e bir operasyon biz çekeceğiz!". Peki acaba Türkiye sahip olmadığı bir güç ile bir güç gösterisi yapıyor olabilir mi?

Bakınız, asla birebir karşılaştırmak ve benzeşim kurmak istememekle beraber, Venezuela korkunç bir ekonomik kriz yaşıyor. Mayıs ayında enflasyon yüzde 13000’e ulaştı. Haziran ayında ise yüzde 18000-25000 arasında olduğu hesaplanıyor. Venezuela ekonomisi 2016 yılında %16, 2017 yılında %14 küçüldü. 2018 yılı küçülme tahmini ise en az %15. Venezuela’nın milli parası da resmen çöktü. 2016 sonunda 1 dolar 3000 Bolivar iken, şimdi 1 dolar 1 milyon Bolivar oldu… Oysa Başkan Maduro geçtiğimiz günlerde Caracas’taki ‘Venezuela’nın Gücü’ fuarının açılışında şöyle konuştu: “Umarım bütün dünya bu fuar sayesinde Venezuela’nın ne kadar muhteşem bir başarı sergilediğini görecektir”.

2018 yılında ileri demokrasilerden Venezuela’da Maduro son seçiminde %68 oy aldı. Azerbaycan’da Aliyev son seçimini %86 ile kazandı. Rusya’da ise Putin %76 ile tekrar kazandı. Macaristan’da Orban’ın partisi %48 ile kesin bir üstünlük elde etti. Kuşkusuz bütün bu popülist liderler muhalefet kanatlarını susturarak, medyayı ele geçirerek ve ülkelerinde görünür düzeyde bir baskı rejimi kurmak suretiyle bu “başarıları” elde ettiler. Umarım Türkiye gelecekte de dünyanın bu otokrasi kanadında yer almaz…