Dünya temelde beş büyük sorunla karşı karşıya. Dünya’nın insanlar ve diğer canlılar için yaşanabilir bir doğal yaşam alanı olmaya devam edebilmesi için bu beş sorunun acilen çözülmesi gerekiyor.

İşte, dünyayı bekleyen 5 büyük sorun

1. HAVA KİRLİLİĞİ VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ

Sorun: Atmosferin ve okyanus sularının karbonla aşırı dolması: Atmosferik karbondioksit, kızılötesi dalgaları uzunluğundaki radyasyonu emip tekrar yansıtarak havayı, toprağı ve okyanus yüzey suyunu ısıtır. Böylece gezegenimiz katı bir buz yığını olmaktan kurtulur.

Ne var ki havada yeterince karbon bulunmuyor. Fosil yakıt kullanımı, ormanların tahrip edilmesi ve endüstriyel faaliyetler atmosferik karbondioksit yoğunluğunu 200 yıl içinde 280 ppm'den (her milyondaki partikül miktarı) 400 ppm'e yükseltti. Bu, hem boyut hem de hız açısından eşi benzeri görülmemiş bir artış ve bu artışın sonucunda iklim değişikliği meydana gelmeye başladı.

Karbon yoğunluğu kömürün, petrolün, benzinin ve odunun yakılmasının yarattığı hava kirliliğinin çeşitlerinden sadece bir tanesi. Dünya Sağlık Örgütü, geçtiğimiz günlerde 2012'de gerçekleşen her dokuz ölümden birinin kanserojen veya kirli havadaki diğer zehirli maddelerden kaynaklanan hastalıklara dayandığını ifade etti.

Çözüm: Fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerji kullanmak, yeniden ağaçlandırma, tarımda emisyonları azaltmak, endüstriyel üretim süreçlerini değiştirmek. Bu kapsamda bir iyi bir de kötü haber sözkonusu. İyi haber, doğada bol miktarda temiz enerji bulunması. Yapılması gereken tek şey, bu kaynakların rasyonel biçimde ‘ekilip biçilmesi", yenilenebilir enerji için yatırımlar yapılmasıdır. Pek çok uzman, şu an sahip olduğumuz teknolojiyle %100 yenilenebilir enerji kullanılan bir geleceğin mümkün olduğunu söylüyor.

Kötü haberse, güneş panelleri, rüzgar türbinleri, enerji depolanması ve dağıtım sistemleri gibi yenilenebilir enerji altyapıları hâlihazırda yaygın hâle gelmiş ve oldukça ucuz ve verimli olmasına rağmen, iklim değişikliğini engellemeye yetecek kadar hızlı biçimde uygulamaya koyulamamış olmasıdır. Bu sorunun çözümü için siyasi ve finansal sorunların aşılması gerekiyor.

2. ORMANLARIN TAHRİP EDİLMESİ

Sorun: İçerdiği canlı türü bakımından zengin olan vahşi ormanlar yok ediliyor. Bu, özellikle de tropikal kuşakta, yani büyükbaş hayvan otlaklarını, soya fasulyesi ve palmiye yağı ekimini mümkün kılan bir coğrafyada gerçekleşiyor.

Günümüzde yeryüzünün yaklaşık olarak yüzde 30'u ormanlarla kaplı. Oysa 11 bin yıl önce, insanoğlunun tarım yapmaya başladığı tarihte, yeryüzünde bunun iki katı kadar orman vardı. Özellikle tropikal kuşakta olmak üzere her yıl 7,3 milyon hektar orman yok edilmekte. Tropikal ormanlar gezegenin yaklaşık olarak yüzde 15'ini kaplıyorken bugün bu oran yüzde 6-7 dolaylarında. Geriye kalan bu oransa, ağaç kesme ve yakma aktiviteleri sebebiyle düşüş göstermekte.

Ayrıca doğal ormanlar karbonu tutarak, atmosfere ve okyanuslara yayılmasını engelliyor ve biyoçeşitliliğin sürmesine katkı sağlıyor.

Çözüm: Doğal ormanlardan geriye kalan kısmı korumak ve hâlihazırda yok edilmiş alanları yerel ağaç türlerini ekerek restore etmek. Bu elbette iyi ve adil bir yönetim kültürü gerektiriyor. Ne var ki, pratikte tropikal ülkelerin çoğu gitgide artan nüfuslarıyla, istikrarsız hukuki düzenleriyle ve toprak kullanımı tahsisi bağlamında adam kayırma ve rüşvetin yaygın olmasıyla hâlen gelişmekte olan ülke konumundalar.

3. TÜRLERİN SOYLARININ TÜKENMESİ 

Sorun: Soyları tükenmek üzere olan vahşi hayvanlar bugün etleri, dişleri ya da çeşitli ‘tıbbî' ürünler için avlanmaktalar. Denizler, dip trol ağı ve gırgır ağı teçhizatına sahip devasa endüstriyel balıkçılık gemileri tarafından, içerdikleri balık popülasyonlarından arındırılıyor. Doğal yaşam alanının yok edilmesi, soy tükenmesi dalgasına katkı sağlayan temel faktörlerden bir tanesi ve bu faktörün tek bir sorumlusu var: İnsan. Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği'nin (IUCN) ‘Kırmızı Liste'sine sürekli yeni tehdit altında olan türler ekleniyor ve liste uzamaya devam ediyor.

Sorun sadece farklı canlı türlerinin tabiatları gereği var olmaya devam etme hakları değil: Bu türler biz insanların hayatta kalması için hayatî olan birtakım ürün ve ‘hizmet'leri de üretiyor. Örneğin arılar tükettiğimiz besinler bağlamında 'gerekli'.

Çözüm: Biyoçeşitliliğin kaybolmaya devam etmesini engelleyebilmemiz için siyasi ve toplumsal alanda organize çaba ve işbirliğine ihtiyaç var. Doğal yaşam alanlarını korumak ve restore etmek bu sürecin bir yüzüyken, yasadışı avlanma ve vahşi doğa ticaretine karşı koruma mekanizmaları üretmek diğer yüzü. Kaldı ki atılacak bu adımların bu bölgelerde yaşayan yerlilerin toplumsal ve ekonomik çıkarlarıyla örtüşmesi adına, her halükarda yerlilerle işbirliği içinde gerçekleştirilmesi gerekiyor.

4. TOPRAK DEGRADASYONU

Sorun: Toprağa zarar verilmesine yol açan pek çok faaliyet sözkonusu: Aşırı otlatma, monokültür tarım, erozyon, zeminin sıkılaştırılması, çevre kirliliğine yol açan maddelerin aşırı ışıklanması, cins değişikliği. Birleşmiş Milletler'e (BM) göre, yeryüzündeki ekilebilir arazilerin yaklaşık 12 milyon hektarlık kısmı her yıl ciddi biçimde hasar görüyor.

Çözüm: Toprağın korunması ve restorasyonu için toprak işlemesiz tarımdan nöbetleşe ekime, taraçalama yoluyla su tutmaya kadar çok sayıda teknik mevcut. Besin güvenliğinin toprağı iyi durumda tutmaya bağlı olduğu düşünüldüğünde, uzun vadede bu soruna çözüm getirilmesi olası. Ancak bunun gezegen üzerinde yaşayan tüm insanların faydalanması adına adil bir biçimde yapılıp yapılmayacağı, şu an için cevaplanması zor bir soru.

5. AŞIRI NÜFUS ARTIŞI 

Sorun: İnsan nüfusu dünya çapında hızlı biçimde artmaya devam ediyor. 20. yüzyıla 1.6 milyonla giriş yapan insanoğlunun nüfusu, bugün 6.5 milyar dolayında. Tahminler, 2050 yılında 10 milyara ulaşılacağını söylüyor. Sürekli artış gösteren küresel nüfus, gittikçe artan refah düzeyiyle birleştiğinde, başta su olmak üzere hayatî önem taşıyan doğal kaynaklar üzerine daha da büyük bir baskıya yol açıyor. En büyük artışsa, Afrika kıtası ile Güney ve Doğu Asya'da gerçekleşiyor.

Çözüm: Bugüne kadarki araştırmalar, kadınların, çocuk yapma kararının kendilerine bırakıldığında, eğitim ve temel sosyal hizmetlere erişebilmeleri sağlandığında, kadın başına ortalama doğum oranlarında ciddi bir düşüş yaşanacağını gösteriyor.

KAYNAK: Deutsche Welle Türkçe