Yunanistan’da gerçekleşen seçimleri kazanmasının ardından Radikal Sol Koalisyon (SYRIZA) ve Bağımsız Yunanlar (ANEL) kabinesi yemin ederek görevine başladı. Başbakan Aleksis Çipras, Troyka anlaşmasına karşı çıkan isimlere hükümette yer vermedi. Seçimlerde ırkçı Altın Şafak Partisi'nin meclise 19 milletvekili ile girmesi ve seçime katılım oranının yüzde 56.11’lerde kalması ise bu seçimlerin ardından en çok konuşulacak konular içinde yer aldı.

Evrensel'den Özlem Temena, Yunanistan'ı yakından takip eden Y. Doğan Çetinkaya ile Yunanistan seçimlerini konuştu. Çetinkaya halkın seçimlerde sandığa gitmemesini “Seçime düşük katılım sandıktan herhangi bir değişim isteğinin veya umudunun olmadığının göstergesidir” diye yorumladı.

İşte Evrensel'deki o söyleşi:

Seçim öncesi yapılan anketlerin gösterdiğinin aksine, SYRIZA ciddi bir oy kaybı yaşamadı. Yunanistan halkı bir kez daha SYRIZA’ya evet dedi. SYRIZA Troyka ile yeni bir anlaşma imzalamış ve bu anlaşmanın şartları oldukça sert kemer sıkma politikaları içermesine rağmen halkın bu şartlar altında bir kez daha SYRIZA’ya evet demesinin ardında ne olabilir?

SYRIZA küçük bir kayıp yaşasa da üç aşağı beş yukarı oy oranını korudu. Çipras’ın kaybı 300 bin civarında bir oy. İkinci partiye ciddi sayılabilecek bir fark attığı da bir gerçek. Bu seçimleri isteyen Çipras olduğu için seçimin galibinin o olduğunu da söyleyebiliriz. Çünkü 25 Ocak seçimlerine SYRIZA Troyka’nın neoliberal memorandumlarına karşı bir söylem tutturarak girmişti. Avrupa’da neoliberal düzenin en büyük ve en radikal muhalifi olarak yükselmekteydi. Sosyalist bir gelenekten geliyor olması ve aynı zamanda farklı radikal siyasal partilerin ittifakından oluşması nedeniyle de bir umut yaratmıştı sol çevrelerde. Ancak o zaman bile kendisine oy verenlerin partinin sosyalist kimliği ve söylemi kadar radikal olduğunu iddia edecek durumda değiliz. SYRIZA yaşanan iktisadi ve mali krizler sonrasında ve meydan hareketlerinin kitleselleşmesi sonucu oyu hızla artan, tepki oylarını alan bir partiydi. Kendi seçmenini dönüştürdüğü çok fazla söylenemez. Çok kısa bir süre içinde önemli bir tepki oyunu uhdesinde topladı. Ancak daha önceki söyleşilerimizde de vurguladığım gibi SYRIZA’nın bu oyu örgütlediğini bile söyleyemeyiz. SYRIZA aldığı oy oranını bırakın, kurulduğu zamanlarda dahi kitlesel bir üye profili sergilemiyordu. Doğru düzgün bir ilçe teşkilatı bile bulunmuyordu. Bundan dolayı ittifakın radikal birleşenlerinin küçük üye yapısı ile Çipras çevresinin üstüne çöreklenmiş olduğu geniş bir örgütsüz takipçilerden bahsetmek daha olası. Bundan dolayı Çipras’ın kongrelerde partiyi maniple etmesi bile kolaylaşıyordu. Ancak yine de 25 Ocak seçimlerinden sonra SYRIZA’nın birkaç sembolik radikal çıkışı sonrası hızla Avrupa Merkez Bankası, Avrupa Komisyonu ve IMF karşısında geri adımlar atması, Merkel çizgisine hızla boyun eğmesi ve aslında radikal bir alternatif ajandasının olmaması parti içinde mevcut cılız radikallerin tepkisine neden oldu.

ÇİPRAS SAĞ PARTİLERDEN DESTEK DİLENDİ

Özellikle temmuz ayının başında yapılan ve büyük oranda neoliberal AB politikalarına net bir “Hayır”a rağmen Çipras’ın bu referandum yapılmamış gibi aşağılayıcı şartları kabul etmesi parti içinde ve meclis grubunda meclis çoğunluğunu tehlikeye atan bir isyana sebep oldu. Öyle ki yaz boyunca Çipras kendi meclis grubunda verdiği fireler neticesinde aldığı kararları sağ partilerden destek dilenerek geçirmek zorunda kaldı. Bu durumdan kurtulmak için de baskın seçim kararı aldı ve bunu yaparken de kendisine muhalif olanlara listelerde yer vermeyeceğinin altını çizdi. Daha önce çeşitli vesilelerle altını çizmeye çalıştığım gibi bu muhaliflerin tasfiye edilmesi için atılmış bir adımdı. Burada muhalifler çeşitli yanlışlar yaparak ayrı bir yapılanmaya giderek seçimlere katılma kararı aldılar. Böylece Çipras seçimlerde bu kesimi net bir şekilde hem partiden hem de meclisten tasfiye etmiş oldu.

TEPKİ DUYANLARIN YAPACAKLARI ÜÇ OLASILIK MEVCUTTU

Peki nasıl Çipras referandumda çıkan sonuca ihanet etmişken seçimden galip çıktı? Ya da referandumdaki sonucu temsil ettiğine ve savunduğuna inanan radikaller neden sükut-ı hayale uğradılar? Bunun en önemli sebebi SYRIZA’ya oy veren seçmenin Çipras’ın “başka bir alternatif yok, buna mecburuz” söylemine ikna olmuş olmasıdır. Tepki duyanların yapacakları üç olasılık mevcuttu. Ya daha radikal bir yol öneren ve memoranduma doğrudan karşı olanlara yönelebilirler, ya diğer düzen partilerine oy verebilirler ya da oy vermenin artık gereksizleşmesine inanabilirlerdi. Bunun birincisinin gerçekleşmediğini çok net gördük. Bunun üzerinde durabiliriz birazdan. İkincisi çok olası değildi. Çünkü zaten bu politikaları uygulayan diğer ana akım partiler bir alternatif oluşturmuyordu. Bundan dolayı gidecek başka bir alternatif görmeyen seçmenler SYRIZA’yı tekrar bu politikaları daha ılımlı uygulayacağına safça inanarak destekledi. Üçüncü alternatif ise seçmenlerin yarısına yakın bir kısmı tarafından tercih edildi. Bu ortam SYRIZA’nın ve Çipras’ın bu seçimden muzaffer çıkmasına yol açtı.

RADİKAL KOPUŞÇU BİR ÇİZGİYİ SAVUNMADILAR

SYRIZA ‘dan ayrılan bakan ve milletvekillerinin kurduğu Halkın Birliği baraj altında kaldı, bunun nedeni nedir?

Bunun çok çeşitli nedenleri var. Her şeyden önce bu arkadaşlar SYRIZA’da milletvekili olan, önemli mevkiler işgal etmiş olan ve bakanlık yapmış kişilerden oluşuyordu. Bu anlamda halkı ikna edecek bir öz eleştiri sergilemeleri gerekiyordu. Bunun yanında SYRIZA ve Çipras’ın memorandumu imzalamasının dışında çok somut, elle tutulur bir karşı çıkışları olamadı. En somut ve en net mesajları Avrupa Birliği ve avrodan gerekirse ve belli şartlar oluşursa çıkmak gerektiğini söylemeleriydi. Her şeyden önce bu ihtimali dahi çok net hâlâ dile getirmiyorlardı. Ancak onun da ötesinde Avrupa Birliği ve avrodan nasıl çıkılacağı, çıkılırsa nasıl bir politika yürütüleceği çok muğlak bırakıldı. Yani aslında programatik bir alternatif yoktu ortada. Bunun yanında şunun altını kalın kalın çizmek lazım. Lafazanis ve meclis başkanı başta olmak üzere bu grubun halka mesajlarını ulaştırmak konusunda hiçbir problemi yoktu. Kendilerine muhalif televizyon programlarında dahi yer buluyorlar, seçim öncesi hükümet kurmak için görev dahi alabiliyorlardı. Yani halka kendi çizgilerini ve dertlerini anlatmak açısından bir problemleri yoktu. Yunanistan’da herkes bu grubu gayet iyi tanıyordu. Sosyalistler açısından da aslında bu grubun savunduğu örtük ve utangaç bir milli kalkınma programından başka bir şey değildi. Çok net dile getirmeseler de milli para birimine dayanan bir milli kalkınma ile krizden çıkılabileceğini dile getirmeye çalışıyorlardı kabaca. Aslında somut olarak referandumdaki yüzde 62’nin hayır oyunun temsiline soyundular. Bu anlamda ne özeleştiri verdiler, ne somut olarak bir program savundular ne de gerçekten radikal ve kopuşçu bir çizgiyi savundular. Yani hiçbir şey olmadıkları için Yunanistan’da daha çok bir şaka olarak kabul edilen bir showmen kadar bile oy alamayarak baraj altında kaldılar. Yüzde 3’lük barajı geçemediler. Bu aslında sadece bir yenilgi değil aynı zamanda bir aşağılanmaydı. Başta belirttiğim hatalarından bir tanesi SYRIZA’yı yarmayı denememeleriydi. Zira SYRIZA’da kendilerinin örgütleyebilecekleri bir kesim çok net bir şekilde vardı. Bu kısa vadede SYRIZA’ya zarar verse ve tepki de çekse Çipras çizgisini yıpratma ve hatta tasfiye etme olasılıkları olabilirdi. Zira kendilerini anlayacak insan sayısı SYRIZA üyeleri içinde seçmenler arasında olduğundan daha fazla idi.

Peki sadece onlar mı? Halk Birliği yanında Antarsia adlı antikapitalist sol ittifak da böyle bir SYRIZA ihanetinin olduğu bir ortamda yüzde 1 dahi alamadı. Aslında ikisinin yarım yamalak bir ittifakı olmadı değil. Antarsia’dan iki önemli örgüt Halk Birliği ile ittifak yapmıştı. Ancak Antarsia seçimlere ayrı girdi. İkisinin oy oranını topladığımızda yüzde 3 barajını geçeceklerdi. Ancak bu yanlış bir bakış açısı çünkü tek bir çatı altında girseler şu anki oylarının toplamını alıp almayacaklarını da bilmiyoruz. Antarsia’nın da yıllardır söyleye geldiği SYRIZA’nın sahte bir sol olduğu söyleminin ispat edildiği bir ortamda oy oranını binde bilmem kaç ile sınırlı bir oranda arttırmış olması bir hezimettir.

Tabii bu noktada “meclis ne kadar önemli ki?” gibi bir soru sorulabilir. Çok önemli zira her ne kadar sınıf hareketi, toplumsal hareketler ve toplumsal mücadeleler Yunanistan’da çok güçlü de olsa siyasetin merkezini sandık teşkil ediyor ne yazık ki. Siyasetin yüzünü döndüğü ve bir değişim beklediği yer büyük oranda sandık. Yani sosyalistler ve komünistler için de parlamenter siyaset ana kulvar. Bundan dolayı da sokaktaki mücadelenin meclisi baypas ederek farklı bir hayat örmek noktasında bir hat teşkil ettiğini sosyalistler ve komünistler için iddia edemeyiz. Hem de bunu dünyada toplumsal mücadelelerin önemli mevziler kazanmış olduğu bir ülke için söylüyor olmamız da sosyalistler açısından önemle tartışılması gereken bir husustur.

FAŞİZM EN ÖNEMLİ TEHLİKE OLMAYI SÜRDÜRÜYOR

Seçimlerde bir sürprizi  ‘Troyka karşıtı’ Merkez Birliği Partisi (Başkanı halk arasında bunak olarak anılıyor) yaşadı ve ilk kez meclise girdi. Halk neden böyle bir tercih yaptı? Bir diğer yükselişi de Altın Şafak Partisi gösterdi, sağın yükselişe geçmesinin (Büyük oranda orta sınıfın yaşadığı bölgelerde oy kazandığı açıklandı) ardında ne gibi nedenler var?

Evet, az önce değindiğim “şaka” bu parti daha doğrusu onun lideri Vassilis Leventis idi. Aslında neoliberal dönemde birçok ülkede bu tarz popülist partilerin ya da demagogların farklı yükselişlerine şahit oluyoruz. Bu yükseliş hem bir tepkinin ifadesi hem de küçük burjuvazinin ya da orta sınıfların kaybetmelerinin ya da sistemden tamamen dışlanmışların ümitsizliklerinin bir ifadesi ve tepkisi. Bu kesimler için sosyalistlerin talepleri ve söylemleri bir küfür gibi geliyor. Zira onlar çalışan sınıflardan, kadınlardan, mağdur kesimlerden de nefret ediyorlar ve tepkilerini güçlerinin yetmediği egemenlerden ziyade bu kesimlere yöneltiyorlar. Tepki bu çevrelerde bir hınç biçimini alıyor. Büyük güçlere, emperyalistlere, Batı’ya çatsalar da sonunda bu tepkinin yöneldiği en somut hedef ise Yunanistan’a kendilerini can havliyle atmış olan mülteciler ve göçmenler oluyor. İşsizliğin çok büyük rakamlara ulaştığı, üretimin hemen hemen tamamen ortadan kalktığı bir ülkede mültecilere karşı oluşan tepki yükselişte. Hatta buradaki potansiyel yavaş gelişen bir potansiyel. Zira an itibarıyla ilk tercih olarak SYRIZA bir umut olarak daha hızlı yükseldi. SYRIZA’nın Yeni Demokrasi’den çok da farklı olmadığının ortaya çıktığı bir ortamda ve yakın gelecekte bu iki sağ partinin yükselişi hızlanacaktır. Yani oy vermeyenlerin ilk oy verme ihtimali olan yer bu sağ partiler. İkisi de benzer bir toplumsal ortamdan ve davranıştan besleniyor çünkü. Sosyalistler bu kesimler için çürümenin bir başka veçhesi olarak bir tepki nesnesini teşkil ediyorlar. Bundan dolayı faşizm en önemli tehlike olmayı sürdürüyor. Bundan dolayı SYRIZA’nın alternatif bir söylemden ve iddiadan havlu atması çok büyük boyutlu bir yenilginin ve geri çekilmenin işareti gibi duruyor. Eğer sol hem örgütsel hem de toplumsal olarak kısa bir sürede silkinmez ise.

SOLDA YENİ BİRLİKTELİKLER İÇİN GÖRÜŞMELER SÜRÜYOR

Bundan sonra Yunanistan halkını nasıl bir gelecek bekliyor?

Her ne kadar Başlangıç dergisinde önemli tespitler yapan Stefo Benlisoy’un PASOK’laşma tespiti konusunda önemli uyarılarını akılda tutmamız gerekiyorsa da SYRIZA’nın Latin Amerika ve birçok ülkede gördüğümüz kapitalizmin soldan restorasyonunu uygulayacak yeni bir örnek teşkil edeceğini tahmin edebiliriz. Benlisoy’un dediği anlamda SYRIZA’nın PASOK gibi bir orta yol izleme ve aşağı sınıflara bir takım tavizler bahşetme aralığı yok. SYRIZA’nın bir süre eriyerek neoliberal politikaları farklı kılıflar içinde uygulayacağından şüphe yok. Bu anlamda bunun faturası ilk en genel anlamda sola çıkacak gibi gözüyor. Zaten halihazırda SYRIZA düşmanı olan sosyalist kesimlerde bile çok büyük bir demoralizasyon ve depresyon yaşanıyor an itibarıyla. Eğer sosyalistler hem sandıkta gerçek ve radikal bir alternatif olma itibarıyla hem de sistem dışı bir seçeneği bir halk hareketi olarak örgütleme noktasında bir adım atmaz ise Yunanistan halkını kara günlerin beklediğini söyleyebiliriz. Bu ortamdan çıkmak için 2008’den sonra kendiliğinden ortaya çıkan, meydanları işgal eden bir isyan dalgasının tekrar gelmesini bekleyenlere katılmak mümkün. Ancak SYRIZA’nın yükselişi büyük oranda bu sokak muhalefetini soğurmuş oldu. Böyle bir isyan dalgası ancak inandırıcılığı olan, örgütsel arka planı sağlam bir politik muhalefet ile oluşturulabilir ancak. Yani sosyalistlerin işi her zamankinden daha zor. Şu anda solda yeni birliktelikler için görüşmeler, toplantılar ve tartışmalar canlı bir şekilde sürüyor. Toplumsal hareketleri merkezine alan, sokağı örgütleyerek aktif üye sayısının yüz binleri bulacak, kitlelerin özne olduğu, meclisi ana kulvar olma halinden çıkaracak bir siyasal toparlanma sosyalistleri hem yeni bir umut olabilmek hem de olası bir faşist tehdit karşısında durmak adına kurtaracaktır.

‘SANDIKTAN UMUDUN KESİLMESİ ÇOK YENİ DEĞİL’

Seçime katılım oranı yüzde 56.11’lerde kaldı. Bu oran on yıllar sonra kaydedilen en düşük oran durumunda, halk neden sandığa gitmedi?

Seçime düşük katılım sandıktan herhangi bir değişim isteğinin veya umudunun olmadığının göstergesidir. Türkiye gibi seçimlerin aşırı politikleşmiş ve yüksek katılımlı geçtiği ülke aslında çok değildir. Yunanistan’da da sandıktan umudunu kesilmiş olması aslında yeni değil. SYRIZA’nın bir umut olarak seçimlerden muzaffer çıktığı düşünülen bir önceki seçimlerde de yüzde 35 gibi bir oy kullanmayan kesim vardı. Bu oran son seçimde yüzde 43’e çıktı. Bu neredeyse seçmenlerin yarısının sandığa gitmediği anlamına geliyor. Bu parlamenter siyasete ve bu yolla değişime olan inancın ne kadar erozyona uğramış olduğunu gösteriyor. Ancak bizim açımızdan önemli olan SYRIZA’nın solunun meclisten ümidini kesmiş olanlar için kendilerini bir ümit olarak sunamamış olmalarıdır. Ya da meclis dışı sokak siyasetinin de toplumsal seferberlik halinin de yükselmek yerine düşmekte olmasıdır. Bu SYRIZA’nın seçimlerden tekrar iktidar olarak çıkmasının ağır bir yenilgi olmasını daha da ağırlaştırıyor sol açısından.