AB dönem başkanı Almanya'nın girişimleri sonucu Türkiye ve Yunanistan, aralarındaki sorunları diplomatik yollarla çözmek için yeniden masaya oturacaklarını açıkladılar. Taraflar, 2002'de başlatılan ancak 2016'da askıya alınan "istikşafi görüşmeler" mekanizmasını yeniden aktive ederek Ege Denizi'nden kaynaklanan sorunları ele alacaklar.

Yunanistan, temel politikası çerçevesinde sadece deniz yetki alanlarının belirlenmesi sorununu ele almak isterken Türkiye, statüsü belirlenmeyen ada ve adacıklar, hava sahası ve silahlandırılan Yunan adaları konusunu da masaya taşımak istiyor. Taraflar, yaklaşık 2 ay süren gerginliğin ardından yeni ve daha zorlu bir müzakere sürecine giriş yapmaya hazırlanıyorlar.

1999 Helsinki Zirvesi kararlarına dayanıyor

Türkiye ve Yunanistan'ın Ege Denizi'nden kaynaklanan sorunları görüşmek için geliştirdikleri "istikşafi görüşmeler" mekanizması, AB'nin 1999 Helsinki Zirvesi kararlarına dayanıyor. İki ülke ilişkilerinin yumuşama dönemine girdiği 1999'da AB, Türkiye'ye tam üye adayı statüsü vermiş ancak Yunanistan'la Ege Denizi sorunları ve Kıbrıs meselesinin çözülmesi koşullarını da masaya getirmişti.

AB, Ege Denizi'ni kastederek sınır anlaşmazlıklarının barışçı yollarla çözülmesi gerektiğini, çözülememesi durumunda Avrupa Adalet Divanı'na götürülmesi mesajını verirken süreci 2004 sonunda gözden geçireceği uyarısını yapmıştı. Böylece Yunanistan ile Ege sorunlarının çözümü ya da çözümü için bir süreç başlatılması, Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerine geçebilmesi için bir koşul haline gelmişti.

Türk ve Yunan dışişleri bakanlıkları arasında yapılan uzun müzakereler sonucunda, iki ülke dışişleri müsteşarları düzeyinde görüşmelere başlanması kararlaştırılmış ve ilk görüşme 12 Mart 2002'de Ankara'da gerçekleşmişti. 60. ve son görüşme ise 1 Mart 2016'da Atina'da gerçekleşmişti.

Diplomaside "istikşafi" yöntemi

İngilizce "exploratory" kelimesinin Türkçe karşılığı olarak kullanılan "istikşafi" kelimesi, keşfetmeye dönük, araştırarak bulma gibi bir anlama sahip. Ancak diplomaside kullanımı daha geniş: Sorunların tanımı konusunda bile anlaşamayan tarafların, meselelere daha geniş bir çerçeveden bakacaklarını ve tanımlar yaparken de bağlayıcılıktan uzak sadece keşif amaçlı çalışacaklarını anlatıyor.

İstikşafi görüşme süreci, diplomatların yaptığı çalışmaların en son aşamada siyasi otoriteye sunulmasını ve siyasi düzeyde yapılacak değerlendirmelerin sonucunda her iki ülke açısından da son derece hassas konularda somut adıma bağlanmasını içermesi açısından da yararlı bir yöntem olarak biliniyor.

Taraflar, istikşafi görüşmelere ilişkin bazı ilkelerde de uzlaşmışlardı. Bunlardan en önemlisi, müzakerelerin içeriğiyle ilgili hiçbir şekilde basına haber sızdırılmaması yani tam karartma uygulanması idi. 2010 senesinde Yunan basınına sızdırılan bir iki haber dışında tarafların genel olarak bu ilkeye uydukları gözlendi.

2005 sonuna kadar 32 tur yapıldı

Türkiye ve Yunanistan arasında seyreden olumlu ilişkiler ve Türkiye'nin 3 Ekim 2005 günü tam üyelik müzakerelerine geçmesi sürecinde istikşafi görüşmeler yoğun bir şekilde ilerledi. 12 Mart 2002 ile 29 Kasım 2005 arasında 32 tur gerçekleştirilen görüşmelerin hızı 2005-2010 arasında yavaşladı. 2010 sonuna kadar toplam 42 tur görüşme gerçekleştirilirken, 2010-2016 arası da taraflar sadece 18 kez bir araya geldiler.

2010 sonrasında Yunanistan'da yaşanan hükümet değişimleri ve sık yaşanan ekonomik darboğazlar nedeniyle Türkiye ile yapılan istikşafi görüşmelerin seyreldiği görülürken, Aleksis Çipras'ın başbakan olarak göreve gelmesinin ardından müzakereler tamamen askıya alındı.

Taraflar hangi konuları ele aldılar?

Türkiye ve Yunanistan'ın Ege sorunlarıyla ilgili bakış açıları birbirinden büyük farklılıklar gösteriyor. Yunanistan, tek sorununun Türk-Yunan deniz sınırının çizilmemiş olmasını gösteriyor ve Türkiye ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılması durumunda sorunların tamamen çözülmüş olacağını savunuyor.

Türkiye ise tek bir soruna indirgenemeyeceğini söylüyor. Deniz sınırının belirlenmesinin yanı sıra Yunanistan'ın tek taraflı olarak ilan ettiği 10 millik hava sahası, uluslararası anlaşmalarla egemenliği devredilmemiş ada ve adacıkların statüsü ve Yunanistan'ın 1923 Lozan ve 1947 Paris antlaşmalarına aykırı olarak adaları silahlandırması da Ankara açısından çözülmesi gereken sorunlar arasında yer alıyor.

Diplomatlara göre, 2002'den 2016'ya kadar süren müzakerelerde, taraflar, Kuzey Ege'de deniz sınırları konusunda uzlaşıya yakınlaştılar; ayrıca Türk ve Yunan savaş uçaklarının "it dalaşı" adı verilen gerginliklerden uzak durmaları konusunda ilerleme gösterdiler. Ancak genel olarak müzakerelerin, deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına odaklandığı bilinen bir durum.

Atina, sorunun ikili müzakerelerle çözülememesi durumunda Türkiye ve Yunanistan arasında varılacak bir uzlaşı ile Uluslararası Adalet Divanı'na gidilmesini istiyor ve bunu son dönemde daha da kuvvetli şekilde gündeme getiriyor.

Tarafların şimdiki pozisyonu daha farklı

Yakında başlaması öngörülen istikşafi görüşmelerin hem kapsam hem de konjonktür olarak tarafları daha zorlu bir müzakere sürecine taşıyacağı öngörülüyor. 2002'den farklı olarak Doğu Akdeniz'in de masaya taşınacak olması, her iki tarafın da diğer kıyıdaş ülkelerle deniz yetkilendirme anlaşması yapmış olmaları ve kıta sahanlığı konusunda egemenlik tartışması yaşıyor olmaları süreci zorlaştıran etkenler olarak görülüyor.

Yunanistan, bu nedenle tartışmayı 1982 tarihli Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi zeminine çekmeye çalışırken, Türkiye başta Meis Adası olmak üzere adaların coğrafi konumlarını gündeme getirerek hakkaniyet ilkesinin aşındırılmak istendiğini ortaya koymaya çalışıyor.

Yunanistan, istikşafi görüşmeler öncesinde 3 temel koşulu olduğunu seslendiriyor. Bunların başında konuşulacak konunun tespit edilmesi bulunuyor. Atina açısından tek sorun olarak görülen deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusundan başka bir sorunun görüşülmesine sıcak bakmıyor.

İkincisi, sorunun uluslararası hukuk ışığında çözülmesi prensibi. Buradan kastedilen Türkiye'nin taraf olmadığı Deniz Hukuku Sözleşmesi. Üçüncüsü, askeri yolların ve düşmanca söylemlerin terk edilmesi.

Türkiye ise müzakerelerin ön koşulsuz olarak başlatılması ve bütün sorunların masaya getirilmesinden yana.

Önce çerçeve sonra takvim

Türkiye ve Yunanistan'ın yeniden diplomasi masasına dönmeleri için en çok çaba harcayan ülke AB dönem başkanı Almanya ve Şansölye Angela Merkel oldu. Merkel'in girişimi sonucunda Türk ve Yunan hükümetleri, 7 Ağustos günü ortak bir açıklama yaparak istikşafi görüşmelerin yeniden başlayacağını açıklamayı kabul etmişlerdi. Ancak Atina'nın 6 Ağustos günü Kahire ile deniz yetki anlaşması imzalaması bu süreci sekteye uğrattı.

Merkel'in liderliğinde ve AB Konsey Başkanı Charles Michel ve AB Komisyon Başkanı Ursula van der Leyen'in katkılarıyla gelişen ikinci girişimden somut bir sonuç alınması bekleniyor. Merkel ve Michel'in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptıkları üçlü görüşme sonrasında Ankara ve Atina'dan yapılan açıklamalar, istikşafi görüşmelerin "yakın bir gelecekte" başlayacağını duyurdu.

Diplomatik kaynaklar, Berlin'in arabuluculuğunda tarafların uygun bir çerçevede uzlaşmaya çalıştıklarını, uzlaşmanın ardından takvimin de duyurulacağını kaydediyorlar. Türk basınına yansıyan haberler, Merkel'in başdanışmanı Jan Hecker'in Erdoğan'ın başdanışmanı İbrahim Kalın ve Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis'in danışmanı Eleni Sorani ile geçen hafta bir telekonferans gerçekleştirerek çerçeve belgeyi ele aldığını bildirmişti.

Üzerinde çalışılan çerçeve belgesinde tarafların, Doğu Akdeniz'in tartışmalı bölgelerindeki faaliyetlerini belli bir süre askıya alması, Kıbrıs Cumhuriyet'inde Rum ve Türk tarafları arasında hidrokarbon zenginliklerinin paylaşımı ve adada kalıcı çözümü sağlamak üzere BM liderliğindeki görüşmelere dönülmesi gibi unsurların yer alacağı kaydediliyordu.

Eğer taraflar bu çerçevede uzlaşırlarsa, 61. tur istikşafi görüşmeler İstanbul'da Yunanistan'ı temsilen Büyükelçi Pavlos Apostolidis ve Türkiye'yi temsilen bir dışişleri bakan yardımcısı ya da bakanlığın İkili Siyasi İşler ve Denizcilik-Havacılık-Hudut Genel Müdürü Büyükelçi Çağatay Erciyes tarafından gerçekleştirilecek.

Türkiye üzerindeki baskı hafifleyebilir

İstikşafi görüşmelerin başlayacak olması hem NATO hem de AB ülkelerinden destek gördü. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, tarafların attığı adımdan memnuniyetini dile getirirken Almanya ve İspanya gibi ülkeler da hem Ankara hem de Atina'yı tebrik ettiler. Ankara'da yapılan değerlendirmeler, araştırma gemisi Oruç Reis'in Antalya Limanı'na çekilmiş olması ve ardından istikşafi müzakerelerin başlayacağının ilan edilmesi gelecek haftaya ertelenen AB liderler zirvesinde Türkiye açısından yaptırım riskinin azaldığını gösteriyor.

Kaynak: BBC Türkçe