Arjantin solu yeni tanıştığı anti-terör yasasının geri çekilmesi için dün başkent Buenos Aires'te bir protesto gösterisi yaptı. Göstericilerin taşıdığı dövizlerin birinde şöyle yazıyordu: "Kristina yoksa sen Türk hükümetini mi taklit etmek istiyorsun?"

 

Aykan SEVER / Buenos Aires - BİA Haber Merkezi

 

Arjantin solu yeni tanıştığı anti-terör yasasının geri çekilmesi için dün başkent Buenos Aires'te bir protesto gösterisi yaptı.

 

9 de Julio üzerinde başlayan yürüyüşe, bayıltıcı sıcağa rağmen binlerce insan katıldı. Miting Congreso meydanında, parlamento binasının önünde sonlandı. Protestoda Türkiye'de ki anti-terör yasası mağdurları da unutulmamıştı. Bir dövizin üzerinde şöyle yazıyordu: "Kristina yoksa sen Türk hükümetini mi taklit etmek istiyorsun?"

 

Görüştüğüm protestocular genel olarak Türkiye'deki gelişmelerden haberdar, sürekli tutuklamalar olduğunu biliyorlardı. Şili'de ve Türkiye'deki terörle mücadele yasasını uluslararası ölçekte aynı saldırının bir parçası olarak görüyorlar. Zaten bu dövizi hazırlama nedenleri de bu. Meydandaki endişenin ardında Arjantin'de de benzer şeyler olabileceği kuşkusu vardı.

 

Mitingin katılımcıları arasında Plaza de Mayo Anneleri'nin ön sırada yer alması dikkat çekiyordu. Şimdiye kadar sol mitinglerde hiç rastlamadığım Radikal Sivil Birlik (UCR) adlı tarihsel sağ partiden bir grubun mitinge katılıyor oluşu ise benim için hayli enteresandı. Kirchner hükümetinin bayrağı altında "solculuk" yapan kesimlerse ortalıkta gözükmüyorlardı.

 

Geçtiğimiz yılın son günlerinde çıkarılan anti-terör yasasına muhalefet, yeni maden sahaları açılmasına karşı verilen mücadelenin paralelinde yükseliyor.

 

Birçok eyalette maden talanlarına karşı hemen her gün gösteriler yapılıyor. Yerel hükümetlerin ilk elden başvurdukları tedbirse protestocuların karşısına çıkacak polis sayısını artırmak.

 

Son günlerde Catamarca eyaletinde Andalgala'da gerilim artıyor. Bunun en önemli nedeni hükümetin 90 yeni polis takviyesiyle saldıracağını göstermesi. Öte yandan önceki yıllarda içeri alınan ve anti-terör yasasının kabulünden sonra tutuklanan protestocuların varlığı Catamarca hükümetinin şiddeti birincil planda tuttuğunu belgeliyor.

 

Bütün bunları protesto ve maden aramalarına karşı çıkan insanları desteklemek için Nobel Barış Ödülü sahibi (1980) Adolfo Perez Esquivel başkanlığındaki Barış ve Adalet Organizasyonu (Serpaj) bir grupla bölgeye gitti.

 

Protestoculara şiddet uygulanmaması yönünde yerel hükümet çevrelerine baskı yapmaya çalışıyorlar. Esquivel "İnsanlar ifade özgürlüğüne sahiptir, bir şeyi protesto ederken size sormayacaklardır. Onların seslerini şiddetle bastıramazsınız" diyor.

 

MADEN İŞÇİLERİ PROTESTOCULARA KARŞI

Bütün bu protestolara karşı olanlarda var. Onlarda bu madenlerin çalışanları, işlerinden olmaktan korkuyorlar. Arjantin Maden İşçileri Derneği (AOMA) adlı örgüt, doğanın insanlığın talanı gibi işlere gözlerini kapamayı tercih ediyor.

 

İşçilerin çıkarlarını savunma adı altında, onların geleceğini madenci şirketlere pazarlıyor. Arjantin sendikal bürokrasisi* geneli için zaten böyle bir sorun hiç yok.

 

Hükümet çevrelerinden anti-terör yasasını kimsenin açıktan savunmayışı ise ilgin bir nokta. Malvinas Adalarıyla** kamuoyu meşgul edilirken ülkedeki ekonomik krizin bütün yükü yoksulların sırtına yıkılmaya ve maden aramaları adı altında doğaya saldırganlık devam ediyor. Kâğıt üzerinde baktığımızda Arjantin ekonomisi iyi gidiyor görünmesine rağmen iş paylaşıma gelince aynı hamam aynı tas.

 

* Arjantin sendikal bürokrasisi mafya tipi sendikacılığın yaşayan örneklerinden. Bu halleriyle aynı zamanda rejimin bekçisi rolünü oynuyorlar. Özellikle ülkenin en büyük sendikası olan CGT yöneticileri, aynı zamanda birer patron. Ve çoğu zaman kendi şirketlerinin çıkarlarını kollamak için işçi hareketini kullanıyorlar.

 

** Malvinas adaları sorununun (İngilizler Falkland adaları diyor) geçmişi 19. yüzyılın başlarına uzanıyor. Bu meselede kimin haklı olduğunu bir kenara bırakarak kısaca şunu belirteyim; aktüel planda mevcut hükümetin anti-emperyalizm nutukları birer safsatadan ibaret. Bütün ekonomisi uluslararası piyasaların kontrolünde olan bir ülkenin milliyetçi-popülist nutuklardan çok, tutarlı bir anti-kapitalizme ihtiyacı var. Aksine C. Kirchner hükümeti politikalarıyla ülkesine dönük "işgal"i derinleştiriyor. Malvinas sorununda Güney Amerika ülkelerini yanına çekebilmiş olmasını ise biraz da İngiltere'nin bir hayli kışkırtıcı olan politikalarına borçlu.