Ortadoğu Uzmanı H. A. Hellyer, ABD başkanı seçilen Donald Trump’ın Ortadoğu ve İslamcılar ile olacak muhtemel ilişkilerini değerlendirdi.

Hellyer, “El Kaide lideri Usame Bin Ladin Obama yönetimi sırasında ortadan kaldırılmış olsa da Trump, Obama yönetiminin İslamcı radikalizme karşı yumuşak davrandığına inanıyor. Görüldüğü kadarıyla Trump’ın bu konudaki ana argümanlarından biri Obama’nın İslamcı radikalizmi tanımlarken aşırı hassasiyet göstermesi. Sorular şimdi Trump’ın bu mevzuda ne yapacağına yoğunlaşıyor. Sisi’nin insan hakları karnesi hem Demokratlardan hem Cumhuriyetçilerden ciddi eleştiriler alsa da Trump’ın Sisi’yi Arap dünyasında başarılı bir Müslüman lider örneği olarak gördüğü ortada” dedi.

H. A. Hellyer’in Al Monitör’de yayınlanan, “Trump İslamcılarla diyaloğa açık olacak mı?” başlıklı yazısı şöyle:
 
Pek az kişinin beklediği olay gerçek oldu: Bağnazlığın çeşitli biçimlerinden oluşan bir programla ABD başkanlık seçimlerine katılan Donald J. Trump sandıktan zaferle çıktı.
 
Trump’ı tebrik için arayan ilk liderlerden biri Mısır Cumhurbaşkanı Abdül Fettah El Sisi oldu. Trump ve Sisi’nin fazlasıyla hassas olduğu bir konu olan siyasal İslam’a Trump yönetiminin nasıl yaklaşacağı Batı’da ve bölgedeki pek çok çevrede merak uyandırıyor.
 
El Kaide lideri Usame Bin Ladin Obama yönetimi sırasında ortadan kaldırılmış olsa da Trump, Obama yönetiminin İslamcı radikalizme karşı yumuşak davrandığına inanıyor. Görüldüğü kadarıyla Trump’ın bu konudaki ana argümanlarından biri Obama’nın İslamcı radikalizmi tanımlarken aşırı hassasiyet göstermesi.
 
Zira Obama bu radikalizme İslami köken atfetmemeye dikkat etti, Obama yönetimi yetkilileri de İslamcı radikalizmin bir sapma olduğunu ısrarla tekrar etti. Bu, İslam’a karşı dinen heterodoks bir yaklaşımdı.
 
Bu tarz nüanslara yer vermek çoğu terörle mücadele biriminde ve konuyla ilgili akademik ve politika yapıcı çevrelerde çok temel bir yaklaşım olsa da görünen o ki bu, Trump kampının büyük bölümü için geçerli değil.
 
Sorular şimdi Trump’ın bu mevzuda ne yapacağına yoğunlaşıyor. Sisi’nin insan hakları karnesi hem Demokratlardan hem Cumhuriyetçilerden ciddi eleştiriler alsa da Trump’ın Sisi’yi Arap dünyasında başarılı bir Müslüman lider örneği olarak gördüğü ortada.
 
Müslüman Kardeşler’i Mısır’da terör örgütü ilan eden Sisi yönetimi muhtemelen Trump yönetiminin de aynı şeyi yapmasını umuyor. Nitekim Trump kampının pek çok kesiminde böyle bir adıma güçlü destek var.
 
Trump yönetimindeki sinerjiler Müslüman Kardeşler’i yasaklama yönünde birleşirse Washington’daki terörle mücadele çevrelerinde her iki partiden kaynaklı bir dizi engelin aşılması gerekecek.
 
ABD’nin pek çok Avrupalı müttefiki de Müslüman Kardeşler’den rahatsız. Bunun Müslüman Kardeşler’in mezhepçi çizgisi, harekete bağlı çeşitli örgütlerin kışkırtma ve şiddete platform sağlaması, Müslüman Kardeşler’le bağlantılı grupların şiddet eylemlerinde yer alan unsurlar barındırması gibi birçok farklı sebebi var. Buna rağmen Avrupa’da Müslüman Kardeşler dünyasının ekseriyetle terörist olmadığı yönünde mutabakat oluşmuş durumda. Tabii, konuyla ilgili tartışmalar bilhassa Filistinli Hamas örgütü ve Müslüman Kardeşler’in Libya’daki kolu bağlamında devam ediyor.
 
Siyasal İslamcılığa gelince sağ ve solun çeşitli kesimlerinde bulandırma ve işlevsizleştirmeye varan bir genelleme eğilimi var. Bir tarafta Müslüman Kardeşleri El Kaide’nin “light” versiyonu, yani yekpare ve özünde radikal, aşırıcı bir terörist yapı olarak tanımlama eğilimi görülüyor. Diğer tarafta ise Müslüman Kardeşler dünyasını bir bütün olarak Avrupa’daki Hristiyan Demokratların Arap Müslüman versiyonu olarak görme eğilimi var ki bu iddiayı somut verilerle desteklemek mümkün değil.
 
Trump başkan olarak yol alırken bu konuda zıt görüşlerle baş etmek zorunda kalacak. Cumhuriyetçi cephede “ultra Trumpçı” isimlerin de geleneksel Cumhuriyetçilerin de genel olarak İslamcılara, özel olarak da Müslüman Kardeşler’e sempati beslediği söylenemez.
 
Öyle ki Trump yanlısı medyanın büyük bölümü, Hillary Clinton’ı karalamak için yardımcılarından birinin Müslüman Kardeşler’in gizli üyesi olduğu, Başkan Barack Obama’nın da yönetimde Müslüman Kardeşler “elemanlarına” yer verdiği gibi mesnetsiz iddialarını ısrarla yaymıştı.
 
Ancak Trump çeşitli siyasi platformlarda manevra yaparken muhatap olacağı tek kesim Cumhuriyetçiler olmayacak. Dışişleri Bakanlığı içinde bu konularda ana akım Cumhuriyetçilerin kabul edeceğinden çok daha fazla nüans var.
 
Tabii bu tip görüşler hükümsüz kılınabilir ama asıl soru bu hükümsüz kılmanın ne kadar etkili olacağıdır. Uluslararası alana gelince başka Batılı hükümetler bu konuya çok daha fazla nüansla yaklaşıyor, bölgedeki hükümetlerde ise bu tür nüanslara çok daha nadir rastlanıyor.
 
İronik bir gelişme olarak bir dizi alanda Müslüman Kardeşler’le aynı hizada duran Türk hükümeti Trump’ı tebrik etmek için ilk arayanlar arasında yer aldı ve tebriklerini iletirken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kanlı 15 Temmuz darbe girişimini planlamakla suçlanan Fethullah Gülen’in bir an önce iade edilmesini istendi.
 
Sonuç olarak gerçek şu ki Müslüman Kardeşler dünyası ve genel olarak siyasal İslamcılık değişik gruplar ve coğrafyalarda nüans ve farklılıkları olan, çok çeşitli, çok yönlü yapılardır. Bu farklı yönleri şu veya bu şekilde basit bir tanıma indirgemeden anlamak önemlidir. Ne var ki Trump yönetiminin bundan ders çıkaracağı en azından şimdilik güçlü bir ihtimal gibi durmuyor.