Aralarında Tarık Ali, Giorgio Agamben, Alain Badiou, Toni Negri gibi isimlerin bulunduğu çok sayıda Avrupalı düşünür, bir açıklama yayımlayarak, Yunanistan’da 17 Haziran’da gerçekleşecek seçimlerde birinci sırayı alması beklenen Radikal Sol Koalisyon/SYRIZA’ya desteklerini açıkladı. İmzacıların çağrısında, partiye yönelik karalama kampanyalarına dikkat çekilerek, bu kampanyaların aslen Avrupa’nın geleceğini tehlikeye attığı vurgulandı:

Yunanistan’ı sadece üç yıl içinde uçuruma sürükleyen olaylar zincirini takiben, herkes 1974’ten bu yana yönetimde olan partilerin sorumluluğunun çok büyük olduğunu biliyor. Yeni Demokrasi ve PASOK, sadece yolsuzluk ve imtiyaz sistemini muhafaza etmekle kalmadı, bundan nemalandı ve Avrupa Ekonomik Topluluğu kuruluşları bunu görmezden gelirken Yunanistan’a mal satan ve borç verenlerin de bundan bir hayli menfaat elde etmesine olanak sağladı.

Bu koşullar altında, kendisine erdem ve ciddiyet örneği süsü veren Avrupalı liderlerin ve IMF’in, SYRIZA’da cisimleşen şeyi “kızıl tehlike” olarak ilan ederek kendilerini aynı batık ve itibarsızlaşmış partileri iktidara yeniden getirmeye çalışmak ile meşgul etmeleri ve 6 Mayıs’ta net biçimde sergilendiği üzere 17 Haziran’daki yeni seçimler “Memorandum”un reddini onaylarsa gıda teminini kesmek tehdidinde bulunmaları hayret verici.

Bu müdahale, sadece demokrasinin en temel kurallarıyla rezil bir çelişki içinde değil, aynı zamanda bunun sonuçları da ortak geleceğimiz adına korkunç olacaktır. Tek başına bu, Avrupalı yurttaşlar olarak, bizim Yunanistan halkının iradesinin bastırılmasına izin vermeyi reddetmemiz için yeterli bir sebeptir. Bununla birlikte, durum çok daha ciddi.

İki yıldan bu yana Avrupa Birliği, IMF ile yakın işbirliği içinde Yunanistan halkını bağımsızlığından sıyırmak için çalışıyor. Kamu maliyesini istikrarlı hale getirme ve ekonomiyi modernleştirmeye dayanarak, ekonomik faaliyeti boğan, nüfusun çoğunu yoksulluk düzeyine indiren, çalışma hakkını yok eden gaddar bir kemer sıkma sistemini dayatıyorlar. Neo-liberal tarzdaki bu “düzeltme” programı, üretim araçlarının tasfiyesi ve kitlesel işsizlik yaratılması ile sonuçlandı. Ülkeyi, Batı Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden bu yana benzeri olmayan “Olağanüstü Hal”den farksız bir şeye ihtiyaç duyulmasına sevk etti.

Devlet bütçesi Troyka tarafından belirlendi, Yunanistan parlamentosu şahsiyetsiz bir kişilik olarak hareket edecek seviyeye indirildi, Anayasa çeşitli zamanlarda devre dışı bırakıldı. Halk egemenliği ilkesinin kaybedilmesi, bütün bir ülkenin küçük düşürülmesi ile el ele gidiyor.

Şu anda söz konusu durum aslında doruğa ulaştı –ancak bu durum sadece Yunanistan’da geçerli değil. IMF ve Avrupa Merkez Bankası’nın bankacılık sistemine destek amaçlı olan ve ülkelere seçilmemiş teknokratlar hükümetini dayatan faaliyetleriyle birleşik, ekonomik rasyonaliteye aykırı işleyen bir kemer sıkma sisteminin dayatılması söz konusu olduğunda, Avrupa Birliği’ne üye bütün ülkelerin halkları hesaba katılmıyor.

Yunanistanlılar, ülkeyi kurtarır gibi yaparken onu yerle bir eden bu politikaya karşı olduklarını çeşitli vesilelerle belirginleştirdiler. Sayısız kitlesel gösteri, son iki yıl zarfında 17 günlük genel grevler, Syntagma Meydanı’nda “öfkeliler” hareketi gibi sivil itaatsizlik eylemleri, hiçbir istişare yapılmaksızın mahkûm edilmiş oldukları geleceğe itirazlarını gösterdi. Bu çaresizlik çığlığı ve isyana ne tepki beklenebilirdi? Öldürücü dozun ikiye katlanması ve polis baskısı! Meşruiyetini tamamen yitirdiği bir yerde, hükümet sosyal patlamadan kurtulmanın tek yolu olarak seçim sandığına gitmeye karar verdi.

Ne var ki durum şu anda çok açık -6 Mayıs seçimleri, Troyka tarafından uygulamaya koyulan politikanın kitlesel reddine dair hiçbir şüphe bırakmadı. Şimdi, 17 Haziran seçimlerinde SYRIZA’nın zaferine dair öngörüyle karşı karşıya kalmış biçimde, ülke içinde ve Avrupa düzeyinde bir dezenformasyon ve gözdağı kampanyası başlatılmış durumda. Bu kampanya, SYRIZA’nın güvenilir siyasi temsilci olarak görülmesine engel olmayı amaçlıyor.

Elbette, SYRIZA’yı neo-Nazi Altın Şafak gibi “aşırı uç” olarak etiketlemekle başlamak, onu elemenin yeterince iyi bir yolu. SYRIZA, tüm şu kötülüklerle itham ediliyor: dolandırıcı, ikili konuşan, güvenilmez ve çocuksu taleplere sahip. Eğer biz bu nefret dolu propagandaya, SYRIZA’nın özgürlüğü, dünya ekonomisini ve Avrupa’nın bütünleşmesini tehdit ettiğine inansaydık, bu bütün Yunanistan halkını ırkçılıkla damgalamak olacaktı. Bu sebeple, bu propagandanın yolunu kesmek Yunanistanlı seçmenlerin ve bizim liderlerimizin ortak sorumluluğudur.

Euro’dan çıkarma tehdidi savurma ve başka ekonomik şantajlarda bulunma yoluyla, halkın oyunun etkilenmesi kurgulanıyor. Bu, egemen grupların, onun vasıtasıyla Yunanistan halkının oyunu kendi çıkarlarına –aynı zamanda bizim olduğunu iddia ettikleri- hizmet edecek biçimde döndürme yolunda her çabayı gösterdiği bir “şok stratejisi”dir.

SYRIZA’YI DAMGALAMA KAMPANYASI DERHAL DURMALI

Bu metni imzalayan bizler, son çaresi seçim olan Avrupalı bir halkı egemenliğinden yoksun bırakacak karşı karşıya olduğumuz söz konusu girişime sessiz kalamıyoruz. Eurozone’dan çıkarılma şeklindeki şantajın yanı sıra, SYRIZA’yı damgalama kampanyası derhal durmalı. Geleceğine karar verme, her türlü diktayı reddetme, “kurtarıcı”larının verdiği zehri geri çevirme ve kendini krizin üstesinden birlikte gelmek amacıyla diğer Avrupa halklarıyla elzem işbirliği biçimleri için özgürce görevlendirme hakkı Yunanistan halkına düşer.

Sırasıyla tekrarlıyoruz: Atina’dan son olarak 6 Mayıs’ta gönderilen işareti anlamanın vaktidir. Toplumu yıkan ve bankaları kurtarmak için halkı vesayet altına sokan politikanın terk edilmesinin vaktidir. En acil şey, iktidarı “uzmanlar”a devreden ve finansal uygulayıcıların her şeye kadirliğini kurumsallaştıran siyasi ve ekonomik yapının intihara sürükleyişine bir son vermektir. Avrupa, çıkarlarını koruyabilmeleri için bizzat yurttaşlarının eseri olmalıdır.

Yunanistan’da ortaya çıkan demokratik güçler gibi, bizim de umut ettiğimiz ve uğrunda mücadele vermeyi amaçladığımız yeni Avrupa tüm halklarındır. Her ülkede, iki zıt siyasi ve ahlaki Avrupa birbiriyle çatışma halinde: bankacılarına yarar sağlamak adına yurttaşlarını yoksun bırakan Avrupa ve herkes için adına yakışır bir yaşam sözü veren ve böyle olması için olanakları sağlayan Avrupa.

Yunanistanlı seçmenler, SYRIZA aktivistleri ve önderliği ile birlikte bizim isteğimiz Avrupa’nın yok olması değil, yeniden inşasıdır. Milliyetçiliğin ve aşırı sağın yükselişine sebep olan ultra-liberalizmdir. Avrupa fikrinin gerçek kurtarıcıları, açıklığı ve yurttaş katılımını savunanlar, halk egemenliğinin ortadan kaldırılmasının değil, genişletilmesi ve paylaştırılmasının savunucularıdır.

Evet, Atina gerçekten de Avrupa’da demokrasinin ve tehlikede olan Avrupa’nın geleceğidir. Tarihin garip bir cilvesiyle, damgalanmış ve fakirleştirilmiş Yunanistanlılar ortak gelecek için mücadelemizin cephe hattındadır.

Onları dinleyelim, destekleyelim ve savunalım!

İlk imzacılar:

Vicky Skoumbi, Etienne Balıbar, Michel Vakaloulis, Giorgio Agamben, Tarık Ali, Elmar Altvater, Daniel Alvaro, Alain Badiou, Jean-Christophe Bailly, Fethi Benslama, Fernanda Bernardo, Jacques Bidet, Claude Calame, Thomas Coutrot, Albano Cordeiro, Yannick Courtel, Costas Douzinas, Roland Erne, Roberto Esposito, Nancy Fraser, Elisabeth Gauthier, François Geze, Max Gratadour, Jean-Pierre Kahane, Jean-Marc Levy-Leblond, Michael Lowy, Philippe Mangeot, Philippe Marliere, Ariane Mnouchkine, Warren Montag, Jean-Luc Nancy, Toni Negri, Bertrand Ogilvie, Ernest Pignon-Ernest, Mathieu Potte-Bonneville, Jacques Ranciere, Judith Revel, Rossana Rossanda, Bernard Stiegler, Michel Surya, Bruno Tackels, André Tosel, Gilberte Tsaï, Eleni Varikas, Dimitris Vergetis, Jérôme Vidal, Heinz Wismann, Frieder Otto Wolf.

Çeviri: Erkan Çınar/Gerçeğin Günlüğü