New Statesman dergisi siyaset editörü Mehdi Hasan, dergisi için kaleme aldığı makalede Suriye’de Beşar Esad’ın devrilmesi için “uluslararası müdahale istemeyen”, başta çeşitli sol partilerin bir araya gelmesiyle oluşan Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Örgütü olmak üzere “görünmeyen muhalefet”in varlığına dikkat çekiyor. Hasan, makalesinde Suriye’de şiddet içermeyen mücadelenin daha başarılı olacağına dair düşüncesini ifade ediyor:

Evvela, zarar verme. Bu, Suriye’de müdahale isteyenlerin alınlarına kazınmalı.

“Müdahale”: Daha sömürülmüş, suistimal edilmiş, eksik tanımlanmış bir terim var mı? Siyasetçiler, gazeteciler, askerler ve insan hakları aktivistleri arasında dönüyor. Ama Suriye’ye “müdahale” gerçekte ne anlama geliyor? Şüpheli insan hakları raporlarıyla, meçhul ve sorumsuz isyancı gruplara silah temin etmek mi? Bağımsız Suriye ülkesi topraklarını, çok da güvenli olmayabilecek “güvenli liman” için biçimlendirmek mi (Srebrenica’yı hatırlayın)? Kalabalık şehirlere 15 bin fit yükseklikten bombalar atmak mı (Felluce’yi hatırlayın)?

Kimine göre bu önemli değil. Örneğin 10 Haziran’da The Observer’dan Nick Cohen, müdahaleye dair, okuyucularına desteklediği müdahale şeklini ayrıntılı olarak açıklamaya tenezzül etmeden etkileyici bir görüş belirtti. Ayrıntılar barış yanlıları içindir.

Müdahaleciler kimler olacak? Tam bitişikteki Türkiye mi? Ya da Türkiye artı ABD mi? Körfez diktatörlerine ne dersiniz? Peki El Kaide’nin Esad karşıtı üyeleri? Katliama katılmaları gerekir mi?

Gaddar ve iğrenç Beşar Esad, Suriye’deki korkunç katliamların çoğundan sorumlu olabilir, ancak bu, muhalifleri tarafından meydana getirilen terörü haklı çıkarmaz. Geçtiğimiz ay Şam’da –BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un isnat ettiği şekliyle El Kaide tarafından- bomba yüklü iki aracın patlatılmasıyla 55 kişi öldürüldü. Şiddetin bu Suriyeli kurbanlarının yasını kim tutar? Onların adına kim müdahalede bulunur?

ŞİDDET ÇEMBERİ

Gerçek şu ki, Suriye’ye yabancı askeri müdahalenin kılıfı dört mit ile temellendiriliyor.

Birincisi, yabancı askeri müdahalenin her zaman yaşamları kurtardığı. Bu düşsel bir fikir -ancak doğruluğu delillerle ispat edilmiş değil. NATO’nun Mart 1999’da Yugoslavya’ya yönelik başlattığı hava saldırısı sonrasında, sivil kayıpların ve göçmenlerin sayısı azalmadı, tırmandı. Irak ve Afganistan’da, on binlerce masum yaşamlarını yurtiçinde yetişen teröristlerin yanı sıra Batılı birliklerin elinde yitirdi.

Şiddet, şiddete neden olur. Albay Kaddafi’nin ölümünün üzerinden 10 ay geçmişken, şu anda yüzlerce silahlı militan Bingazi ve Misurata gibi büyük Libya şehirlerinin kontrolü için rekabet ediyor. Human Rights Watch, bu sene şu açıklamayı yaptı: “Endişe verici sayıda insan hapisten ölü çıkıyor. Eğer bu bir Arap diktatörlüğünde gerçekleşseydi, büyük itiraz olacaktı.” Evet, Bingazi’de olası katliam engellendi; diğer yandan o zamandan beri, taverga şehrinde yaşayan siyah nüfus, Batı tarafından silahlandırılan isyancılar tarafından etnik temizliğe maruz bırakıldı. Ancak Libya’yı geçtik; Kosova’yı geçtiğimiz gibi.

İki numaralı mit, Suriye muhalefetinin yabancı müdahale isteği konusunda hemfikir olduğu. Oysa tek bir “muhalefet” yok: Çatlak ve ayrışmış durumda. Geçtiğimiz Eylül’de İstanbul’da yedi muhalefet grubundan oluşturulan Suriye Ulusal Konseyi (SNC), karman çorman bir halde. Geçen ay SNC’nin üç önde gelen üyesi –Eski yargıç Haitham al-Maleh, doktor Kamal al-Labwani ve insan hakları avukatı Catherine al-Talli örgütü tiksinti içinde terk etti. Öfke dolu al-Labwani, SNC üyeleri devrimci değil, siyaset geçmişleri, Suriye içinde bir geçmişleri yok. Suriye’de yaşayanları temsil etmesi için dışarıdan birilerini getiriyorlar” dedi.

SNC, eski üyeleri tarafından Müslüman Kardeşler’in paravan grubu olarak tanımlanıyor –ama bu BBC’nin ve diğer batılı medya kuruluşlarının onu Suriye halkının biricik, hakiki ve müdahale yanlısı sesi olarak sunmasını durdurmadı.

Bu arada, bir diğer Esad karşıtı grup olan ve yaklaşık bir düzine sol siyasi partiden oluşan müdahale karşıtı Ulusal Koordinasyon Komitesi’ne (NCC) hiç fırsat verilmiyor. NCC’nin Paris’teki sözcüsü Haytham al-Manna, bana şunu söyledi: Biz başka türlü bir muhalefetiz. Ancak Reuters ya da El Cezire’yi desteğe çağıramayız. Kardeşi, Esad yönetimi tarafından öldürülen Manna, “Suriye’de her türlü yabancı müdahaleye karşıyız” diyor ve ekliyor: “Demokrasi ve bağımsızlık istiyoruz.”

Üçüncü mit, şiddet içermeyen direnişin Suriye’de bir seçenek olmadığı –Suriye devrimi, şiddet içermeyen bir kitle hareketi olarak başladığı halde- Manna, “Şiddet kullanılmadığı zaman yanımızda üç milyon insan vardı. Şu anda silahlı direnişle birlikte sokaklarda 50 binden fazla insanımız yok” diye konuşuyor.

ABD’li akademisyenler Erica Chenoweth ve Maria J Stephan, “Sivil İtaatsizlik Neden İşe Yarar” isimli kitaplarında, yüksek oranda silahlanmış düşmana karşı güç kullanmanın, direniş gruplarının amaçlarına erişmeleri için en etkili yol olduğuna dair halk arasındaki yaygın inanışı sorguluyorlar. 1990-2006 yılları arasındaki tarihsel kaydın, şiddet içermeyen mücadelelerin, değişimi güvence altına almada –baskıcı diktatörlere karşı bile-, şiddet içeren mücadelelere oranla iki katından fazla (yüzde 26’ya yüzde 53) etkili olduğunu gösterdiğini bulgulamışlar.

DİPLOMASİ İŞE YARAR

Dördüncü mit, Suriye’de diplomatik çözüm olmadığına dair. Diplomasi, göründüğü biçimiyle bir yatıştırma biçimi –ve dürüstçe “Suriyelilerin liderlik ettiği kapsamlı politik süreç” ve “bütün tarafların”, silahlı şiddeti “durdurması” çağrısında bulunan Kofi Annan’ın barış planını reddetmek moda haline geldi. Oysa Manna’nı savunduğu şekliyle, “Suriye’de tek çözüm Annan planının yeniden inşası, tüm taraflarca saygı gösterileceğinin garanti edilmesi ve uluslararası gözlemcilerin sayısının üç katına çıkarılması”dır.

Esad rejimine bağlı milisler tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen katliamlara karşın Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Ağı, ülkedeki şiddetin Mart ayındaki zirve noktasına oranla yüzde 36 düştüğünü ve Annan Planı kabul edildiğinden beri her ay gerilediğini gösterdi.

Askeri müdahale ancak şiddeti yoğunlaştırır, düşürmez. Başka bir yol mevcut.
Deneyimli dış muhabir ve Suriye uzmanı Patrick Seale’nin yazdığı gibi: “Suriye’de geniş çapta bir iç savaşı önlemenin tek yolu, çatışmayı askeri güçten arındırmak ve her iki tarafa da müzakere için maksimum baskıyı uygulamak.”

Buna odaklanılmalı. Karmaşık bir ülkede, karmaşık bir çatışmayla uğraşıyoruz; sorunlara uzaktan bakan generallerin çözümleri sorunu çözmez. Bu nedenle hatırlayın: evvela, zarar verme.

http://www.newstatesman.com/2012/06/exploding-four-myths-about-intervention-syria

adresinde yayımlanan metinden çevrilmiştir.

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü