Aşağıda müdahale konusunun tartışıldığı, Harvard Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü Joseph S. Nye'ın bir yazısını sunuyoruz. Yazar her ne kadar ABD yanlısı dursa da bu konuda en çok otorite kabul edilen bir bilim insanlarından olması nedeniyle görüşlerini dikkate almak gerekiyor. ABD dış politikası perspektifli yazarın da Suriye konusunda “Dış politika, aynı ilaçlarda olduğu gibi, ilkelerle yönetilmelidir: Öncelikle, zarar vermemelidir” sözü dikkat çekici.

 

Demokrat Haber okurlarının bilgisine sunuyoruz:

 

MÜDAHALE İKİLEMİ

Başka ülkelerdeki vahşetleri durdurmak için devletler askeri olarak ne zaman müdahalede bulunmalıdırlar? Soru eski ve üzerinde çok yol alınmış bir soru. Bu yol şimdi de Suriye'den geçiyor.

 

1904 yılında A.B.D. Başkanı Theodore Roosevelt, silah gücüyle müdahale edilmesi gereken "geniş ölçekli ve kendine has dehşetle işlenen suçların varlığından" söz etti. Bir asır önce 1821'de, Avrupalılar ve Amerikalılar Yunanistan'ın bağımsızlık mücadelesi için müdahale etmeyi tartıştıklarında, Başkan John Quincy Adams, Amerikalı yakın çalışma arkadaşlarına "yok etmek için ülke dışındaki canavarların peşine düşmekten" söz ediyordu.

 

Son zamanlarda, 1994'de Rwanda'da yaklaşık 800.000 kişinin hayatına mal olan soykırım ve 1995'de Srebrenica'da Bosnalı erkeklerin ve erkek çocukların katledilmesinden sonra, çoğu insan böyle zalimliklerin olmasına bir daha izin verilemeyeceğine söz verdi. 1999'da Slobodan Miloseviç Kosova'da geniş ölçekli etnik temizliğe giriştiğinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, insani felaketi tanıyan bir kararı kabul etti, fakat Rusya'nın veto tehdidi nedeniyle, müdahale etmeyi sağlayacak ikinci bir kararı kabul ettiremedi. Bunun yerine, NATO ülkeleri, birçok gözlemcinin meşru fakat yasal görmediği bir biçimde Sırbistan'ı bombaladı.

 

Hemen sonrasında, o zamanki Genel Sekreter Kofi Annan, insani müdahaleleri, üye devletlerin iç hukuklarını onaylayan B.M. Sözleşmesindeki madde 2.7'yle uyumlu kılacak yöntemler önerecek uluslararası bir komisyon oluşturdu. Komisyon, devletlerin kendi yurttaşlarını koruma sorumluluğu olduğunu ve bunu barışçıl yöntemlerle yapmaları için yardım edilmeleri gerektiğini, ancak bir devlet kendi vatandaşlarına saldırarak bu sorumluluğunu yerine getirmediğinde ise uluslararası toplumun silahlı bir müdahaleyi düşünebileceğine karar verdi.

 

"Koruma sorumluluğu" (Responsibility to protect) fikri, Birleşmiş Milletlerin 2005'deki dünya zirvesinde oybirliği ile kabul edildi, ancak sonradan gelişen olaylar üye devletlerin hepsinin kararı aynı şekilde yorumlamadığını gösterdi. Rusya sürekli bir biçimde Genel Kurul'un değil, yalnızca Güvenlik Konseyi kararlarının uluslararası hukuku bağladığını ileri sürdü. Bu arada, Rusya, Suriye konusunda Güvenlik Konseyi kararını veto etti ve Annan oldukça ironik bir biçimde tekrar geri çağırılarak oradaki katliamı durdurmak için şu ana kadar sonuç vermeyen çabaların içine sokuldu.

 

Geçtiğimiz yıla kadar birçok gözlemci "koruma sorumluluğunu" olsa olsa sahte bir umut ya da soylu bir başarısızlık olarak değerlendirdi. Ancak 2011'de Albay Muammer Kaddafi, Bingazi'deki muhaliflerini yok etmeye hazırlandığında, Güvenlik Konseyi, Libya'da silahlı gücün kullanılması için NATO'ya izin veren bir karara temel olması için "Koruma sorumluluğu"na başvurdu. Amerika'da Başkan Barack Obama, Arap Ligi ve Güvenlik Konseyi kararlarını bekleme konusunda dikkatliydi, böylece George W. Bush yönetiminin, 2003 yılında Irak'a müdahale ettiğinde Amerikan sonuç elde etme gücünün (soft power) maruz kaldığı maliyetlerden sakınmaya çalıştı. Fakat Rusya, Çin ve diğer bazı ülkeler NATO'nun, Libya'daki sıradan vatandaşları korumaktan ziyade rejim değişikliği sağlamak için kararı istismar ettiklerini düşündüler.

 

Aslında, Koruma sorumluluğu, katı uluslararası hukuktan ziyade daha çok politik meşruiyet ve yönlendirme gücü (soft power) konusundaki mücadeleyle ilgili bir konudur. Bazı Batılı hukukçular, koruma sorumluluğunun soykırım, insanlığa karşı suçlar ve çeşitli uluslararası insanlık hukuku anlaşmalarının konusu olan savaş suçlarıyla mücadele etme sorumluğunu gerektirdiğini öne sürüyorlar. Ancak Rusya, Çin ve başkaları, Libya'da gelişen türden olaylara bu şekilde müdahale etmenin yasal ve politik altyapısını kurmak konusunda isteksizler.

 

Koruma sorumluluğunun, Suriye örneğinde niçin başarılı olmadığı konusunda başka nedenler de var. Geleneksel "haklı savaş" (just war) teorisinden kaynaklanan koruma sorumluluğu yalnızca iyi niyetlere değil, aynı zamanda makul bir başarı ihtimaline de bağlıdır. Birçok gözlemci, Libya ve Suriye arasında, Suriye'nin uçuşa ve taşımacılığa kapalı bölge olmasını zorlaştıran ciddi fiziksel ve askeri farklılıklara dikkat çekiyorlar. Başkan Beşar Esad'a karşı çıkan bazı Suriyeli muhalifler, 2005 yılının Bağdat'ına işaret ederek, sivil bir mezhep çatışmasının zalim diktatörden daha da kötü bir şey olduğunu ileri sürüyorlar.

 

Bu türden faktörler, insani müdahaleleri ilgilendiren daha geniş problemlerden bazılarıdır. Öncelikle nedenler sık sık birbirine karışır (Roosevelt sonuçta Küba'yı ima ediyordu). Dahası, çok kültürlü bir dünyada yaşıyoruz; toplum mühendisliği ve ulus inşa etme konusunda az şey biliyoruz. Dünyayı nasıl daha iyi yapabiliriz konusunda emin olmadığımızda, ihtiyat önemli bir fazilettir; kibirli görüşler ise büyük bir tehlike oluştururlar. Dış politika, aynı ilaçlarda olduğu gibi, ilkelerle yönetilmelidir: "Öncelikle, zarar vermemelidir".

 

İhtiyat, Suriye'de hiçbir şey yapılamaz anlamına gelmez. Diğer hükümetler, Rusya'yı, muhaliflerin devam eden radikalleşmesine izin vermek yerine mevcut rejimden kurtulmanın çıkarlarına daha iyi hizmet edeceği konusunda ikna etmeye çalışmaya devam edebilirler. Daha sert önlemler rejimin meşruiyetini ortadan kaldırmaya devam ettirebilir, Türkiye de komşusuna karşı daha sert adımlar atması için ikna edilebilir.

 

Bir de, ihtiyat, insani müdahalenin her zaman başarısızlığa mahkum olduğu anlamına gelmez. Bazı örneklerde, niyetler karışmış da olsa, başarı ihtimalleri makul olup insanların sıkıntıları mütevazı bir maliyetle azaltılabilir. Sierra Leone, Liberya, Doğu Timur ve Bosna'ya yapılan askeri müdahaleler bütün sorunları çözmese de buralarda yaşayan insanların yaşamlarını iyileştirdi. Başka müdahaleler -örneğin, Somali- bunu sağlamadı.

 

Son dönemlerde, Irak ve Afganistan'a yapılan geniş kapsamlı fakat insani olmayan müdahaleler askeri eylem için gerekli olan kamu desteğini erozyona uğrattı. Fakat Mark Twain’in kedi konusundaki öyküsünü hatırlayalım. Sıcak bir sobaya oturan bir kedi, bir daha asla sıcak sobanın üzerine oturmaz, ancak soğuk bir soba üzerine de oturmaz.

 

Şimdilerde muhtemelen daha kısa süreli, çok daha küçük ölçekli güçlerin katıldığı ve daha uzak mesafelere müdahale imkanı veren teknolojilere dayanarak olsa bile müdahaleler olmaya devam edecektir. Siber savaş ve insansız hava taşıtları çağında, koruma sorumluluğunun ya da insani müdahalelerin ne olacağını önceden kestirmek çok güçtür. (8 Haziran 2012).

 

Çeviri: Demokrat Haber

Kaynak: http://www.project-syndicate.org/commentary/the-intervention-dilemma