Güney Yıldız / BBC Türkçe

 

Birleşmiş Milletler’e bağlı İşkence Karşıtı Komite, Sri Lanka’yı iç savaşın son haftalarında işlenen savaş suçlarını uluslararası bir heyetin araştırmasına izin vermeye çağırdı.

Komite, raporunda uluslararası heyetin Sri Lanka hükümetinin kurduğu uzlaşma komisyonunun tarafsız ve bağımsız olmadığı yolundaki iddiaları araştırabileceğini de belirtti.

BM komitesinin kullandığı diplomatik dile rağmen bu çağrı, Sri Lanka hükümetinin, işlenen savaş suçlarını tarafsız ve etkin bir şekilde soruşturmadığının uluslararası düzeyde kabul edilmesi olarak önemli görülüyor.

Dünyanın birçok yeriyle birlikte Sri Lanka’dan gelen işkence mağdurlarının klinik bakımını da üstlenen Londra’daki Freedom from Torture adlı kuruluştan Camilla Jelbart, BM raporunun Sri Lanka’daki işkenceye karşı yürüttükleri kampanya için önemli bir zemin oluşturduğunu söyledi.

‘Tamillere baskı ve işkence devam ediyor’

BM raporu üzerine Londra’daki Tamil diasporasından konuştuğumuz kişiler, 2009’da Tamil Kaplanları örgütünün askeri yenilgisiyle sona erdiği söylenen savaşın, pratikte Tamiller üzerinde baskı ve işkence yoluyla sürdüğünü iddia ediyor.

Sri Lanka’da Adalet ve Barış için Kadınlar adlı gruptan P. Selvaratnam, "Tamil Kaplanları gitti ama Tamillerin savaş koşullarında yaşamaya devam ediyor" dedi.

12 uluslararası kuruluş önceki haftalarda Sri Lanka’da iç savaştan iki yıl sonra işkencenin devam ettiğine dair bulgular içeren raporlarını BM’ye sunmuşlardı.

Raporlara göre Sri Lanka’da işkence yaygınlık taşıyor, Tamil Kaplanları örgütü üyesi oldukları şüphesiyle gözaltına alınan binlerce kişiden haber alınamıyor.

Sri Lanka’da Tamil çatışmasında işlenen savaş suçlarını soruşturmak için kurulan Öğrenilen Dersler ve Uzlaşma Komisyonu, geçen hafta raporunu Cumhurbaşkanı Rajapaksa’ya sunmuş ancak cumhurbaşkanı raporu kamuoyuna açıklamamıştı.

Zanlılar tanık, mağdurlar sessiz

Uluslararası Af Örgütü’nün Sri Lanka araştırmacısı Yolanda Foster, komisyonun araştırma yetkisi olmaması, üyelerinin bizzat hükümet tarafından atanması ve üyeleri arasında geçmişte Sri Lanka’yı Tamil savaşı konusunda uluslararası platformlarda savunmuş insanların bulunması nedeniyle eleştirildiğini söyledi.

Ancak Foster, komisyonun en önemli eksikliğinin hükümet aleyhinde ifade vermek isteyen kişilere koruma sağlanmaması ve bu kişilere daha sonra baskı uygulanması olduğunu ifade ediyor.

Öğrenilen Dersler ve Uzlaşma adlı komisyonda savaş suçu işlemekle suçlanan ve hükümet üyesi olan bazı kişiler de tanık sıfatıyla ifade vermişti.

Uluslararası Azınlık Hakları Örgütü bu yılın Ocak ayında yayınladığı raporunda Sri Lanka’da çatışmaların durduğu 2009 yılı ile birlikte Sinhala çoğunluk için bir normalleşme yaşandığını ancak ülkenin iki azınlık grubu olan Tamiller ve Müslümanların ciddi bir ayrımcılıkla karşı karşıya olmaya devam ettiklerini ifade etti.

‘Tamillere karşı kurulan mekanizmalar herkese uygulanmaya başladı’

Tamil Soykırımına Hayır adlı kuruluştan Jan Jananayagam ise Tamilleri bastırmak için kullanılan yasaların, sansür mekanizmasının ve hak ihlal edenlere uygulanan cezasızlığın giderek toplumun başka kesimleri, çoğunluk için de kullanılır hale geldiğini söylüyr.

Jananayagam ayrıca, “Geçmişte Tamillerle ilgili haber yapan gazetecilere baskı uygulanıyordu. Bugün herkese karşı uygulanıyor. İktidarı bir şekilde ele geçiren kesimler, iktidarı ellerinde tutmak için aynı yolları uygulayıp duruyorlar.” diyor.

Ülkede iç savaşın son haftalarında Tamil Eeelam Kurtuluş Kaplanları örgütü militanlarının da halkı canlı kalkan olarak kullanıp savaş suçu işledikleri de belirtiliyor.

Ancak savaş suçu iddialarının büyük çoğunluğu Sri Lanka ordusu ve hükümetine yönelik.

26 yıllık iç savaşın kısa arka planı

1980’lere doğru kurulan ve başta silahlı örgütlenmeye gitmeyen Tamil Kaplanları, Tamil azınlığa karşı pogromlar düzenlenmesi ve saldırıların yoğunlaşmasının ardından 1984 yılında silahlı mücadele kararı almıştı.

Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları örgütünün silahlanması üzerine Tamillere karşı Sinhala çoğunluğun yürüttüğü kitlesel şiddet dalgası sona ermişti.

Sri Lanka’daki etnik çatışma sonucu, önceleri başta başkent Kolombo olmak üzere ülkenin bir çok yerinde birlikte yaşayan Sinhala ve Tamil nüfus giderek birbirlerinden koptu ve ülkenin farklı bölgelerinde yoğunlaşmaya başladı.

Bu etnik temizlik sonucunda Tamiller ülkenin kuzeyi ve doğusuna çekilirken, Sri Lanka’nın geri kalanında büyük oranda Sinhalalar yaşamaya başladı.

Örgüt baskısı

Bugün ülkenin diğer bölgelerinde Tamillerin çok sayıda bulunduğu yegane yerler, baskı ve emek sömürüsünün üst düzeyde olduğu, çalışanların dışarı çıkmasına izin verilmeyen Ceylon çayı üretim merkezleri.

Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları örgütü, ya da bilinen kısa adıyla LTTE, bir gerilla örgütü olarak kurulmasına rağmen, yerleşik kurumlar oluşturdu ve sınırlar çizerek katı yönetim mekanizmaları kurdu.

İntihar saldırıları

Askeri anlamda da gerilla mücadelesinden uzaklaşan örgüt, küçük çaplı bir donanmaya ve hava kuvvetlerine de sahipti.

LTTE, dünyada intihar saldırılarına en önce başvuran ve son döneme kadar en etkili kullanan örgütlerden biri oldu.

Ayrıca örgütün egemen olduğu bölgelerde rakip Tamil gruplarına ve farklı siyasetlere de imkan tanınmadı.

Tamiller Sri Lanka’da azınlık olmalarına rağmen, Hindistan’daki Tamil nüfusun fazlalığı, Sinhalaların kendilerini güvende hissetmemelerine ve Sinhala çoğunluk içindeki siyasi çizgilerin de saldırgan olması sonucunu doğuruyor.

Rajiv Gandi suikastı

Hindistan’daki Tamillerden ve bir dönem Hindistan hükümetinin kendisinden de belirli düzeyde destek gören LTTE 1991 yılında dönemin Hindistan başbakanı Rajiv Gandi’ye karşı düzenlediği suikastın ardından bu ülkedeki desteğini yitirmeye başladı.

Geçmişte İngiliz sömürgesi olan Sri Lanka’da, sömürgeci yönetim ayrılırken, iktidarı Tamil azınlığa bırakmış, bu da Sinhala çoğunlukta uzun yıllar boyunca tepkiye yol açmıştı.

Tamil Kaplanları’nı yenilgiye götüren faktörler arasında Sri Lanka’nın hem Hindistan hem, Pakistan hem de Çin’den destek almayı başardığı olağanüstü bir uluslararası konjoktürü yakalaması; örgütün gerilla savaşından çok düzenli ordu gibi savaş yürütmesi ve ayrıca yerleşik mekanizmalar kurmuş olan bir örgütün ada koşullarında güçlü bir topyekûn saldırıya karşı direnememesi gösteriliyor.