Orjinal Yazı: https://www.prager-fruehling-magazin.de/de/article/1391.das-ende-der-sozialdemokratischengeschichte-wie-wir-sie-kennen.html?fbclid=IwAR3gVYMjL3pDsSSzIyQ_LOOgHf2eXmMs3oRTsygwlBRjNbLFK8gL95X_8g

“Prager Frühling“ dergisindeki Almanca aslından Özkan Salman’ın Türkçeye çevirisi:

SOSYALDEMOKRASİNİN PARLAKLIĞI VE SEFALETİ ÜZERİNE TEZLER 'PRAGER FRÜHLİNG' REDAKSİYONU

1. Sosyaldemokrasinin yenilgisi tüm Sol için, aşılması gereken bir görev.

Şu anda tüm Avrupa'da bulunan geleneksel sosyaldemokrat Partilerinin desteği, 70'li yıllarından beri en düşük seviyesinde. Almanya'da son araştırmalara göre yüzde 10'nun üzerinde iken, Fransa, Yunanistan ve Çek Cumhuriyetinde sosyal-demokrat kardeşlerinin, ulusal parlamenter seçimlerindeki oy sonuçları tek haneli sayılara ulaştı. Zarara gizli sevinç neşesine bürünmek söz konusu olamaz, siyasi rakibin kaybetmesi durumunda. Çünkü sosyaldemokrasinin partiler nezdinde yenilgisi, sol parti ve hareketlerinin de rolünü değiştiriyor.

2. Sosyaldemokrasiden sözlü ayrım yaparaktan da kaçınılmaz. Sivil toplum sonuçta siyasi demokrasiyle, kapitalist üretim ilişkilerinin kombinasyonu olarak tanımlanıyor. Böylece kapitalist işgaline fiilen sınır koyanlar, bir karşı hareketler sorusu ortaya çıkarıyor.

Siyasi demokrasi, yasama ve genelleştirme fonksiyonuyla pragmatik bir yol olarak kendini zorla kabul ettirmeye çalışıyor. Bu da sadece Kapitalizmin yasamayla örülü olduğu için değil. Siyasi sistem kendi tarafından yarattığı alternatifi, hükümet ve muhalefet arasındaki seçimi yine kendi tarafından kurulan bir 'sosyaldemokrat Partiyi' ön görmekte ki bunun da her zaman ve her adımda çoğunluğu sağlamak ve bir 'Dondurulmuş Hükümet' için düzenlenmiş olması gerek.

3. Sosyaldemokrasinin bu tespite dayanarak şu sonuç ortaya çıkıyor; başka partilerde 'Sosyaldemokrasi' fonksiyonunu devir alabilir. Bu durum, sosyalliberal veya demokratik Partilerin, siyasi sağ partilere karşı alternatif olabilecek ülkeler için geçerlidir mesela veya Fransa ve İtalya'da 60'lı ve 70'li yıllarında olduğu gibi komünist Partiler için. Buna ek olarak bugün yani 8 Temmuz 2019'da Yunanistan'daki genel seçime bakılırsa yine durum aynıdır.

4. Sosyaldemokrasinin ana projesi sosyal devlet. 1920'lerden beri bu proje, sosyaldemokrasi Politikası için genel bir kılavuz modeli oldu. Devrimlerden sonra, yani 1917 den 1920 ye kadar sol partiler, Sovyetler Birliği'nden bağımsız hareket ederek stratejik olarak yönünü yeniden tayin etmesi ve – siyasi demokrasiye mücadele sonucunda kavuşurken – sosyalizme geçişi için daha somut adımlar saptanabiliyordu. Burada bir dizi tasarı söz konusuydu ki kapitalizme karşı adeta bir 'Karşı Güç' düşünüyor olabilmesiydi. Hugo Sinzheimer geniş kapsamlı bir teori geliştiriyordu 'İş yasası' ve işyeri yönetim hakkıyla ilgili. Otto Kirchheimer, Weimar anayasasında yönlendirme (emir de diyebiliriz) ve paylaşım alanı arasında ki dengeyi analiz ediyordu. Otto Bauer ilk kez 'sınıfgüçlerinin dengesi' (Gleichgewichts der Klassenkräfte) kavramını meydana getirdi. Franklin D. Roosevelt, ABD 'deki liberal özgürlük sözünü sosyaldemokratik işgale çevirerek şekil verdi (Four Freedom Speech). Sosyal devlet öz itibariyle dönüştürme projesi olarak düşünüldü ki kapitalizmi aşmak için bir çıkış noktası olarak uygulanmak istendi. Bu maalesef 1930lardaki ticareti, talebe göre yönlendirilmesinin ortaya çıkmasıyla tümden dağıldı. Sosyal devlet, dünya ekonomi krize fiilen bir cevap olarak kendini sunuyordu ve bunun için genelleştiriliyordu. İkinci dünya savaşından sonra Sosyaldemokrasi 1920 ve 30lardaki tartışmalara bağlanmaya çalışıyordu. Komünist ve sosyalliberal Partilerle birlikte, sosyal Haklar ve Uluslar arası işbirliği ve savaş sonrası yasalaşmanın ('Völkerrechtsfreundlichkeit') kooperasyonunun ana figüranı olarak yerleşiyordu. Sorun şu ki SPD'nin Bad Godesberg'deki dönüm noktası, sınıf partisinden halk partisine geçmesi buna işarettir, blokların karşı karşıya gelmesi sosyal devlete izin verildi ama dönüştürme perspektifine değil. Keynezyenizm, materyalist bakış açılarına göre, tam istihdam ve refah düzeyini yükseltmek yerine kültürel bakış açısından, kültür sanayisini ve toplu tüketimle beraber partinin sınıf perspektifini sarsıyordu. Sosyaldemokrasinin stratejisi kendiliğinden böylece boşa çıktı.

Sosyaldemokrasinin rolü 'normalleşerek' gittikçe sadece hükümet partisine alternatif olarak yol alıyordu ki işin doğrusu bütünüyle sosyal devleti geliştirmekte bile başarılıydı.

5. 1968 Hareketi bu gelişmeyi tekrar daha güçlü bir şekilde 'Sola' doğru ilerletiyordu. Geniş kitlelerin genç insanları sosyaldemokrat partilere üye oluyordular. Bu sadece partilerin, parlamento dışı muhalefetinden (APO) ve komünist gruplardan daha ılımlı olduğu için değil, partilerin kendisi bile bir kitle tabanına sahip olduğu için, bir nevi 'toplumun küçük hali' olarak kendini sunuyordu. Kendilerini birer değişim isteyenlerin stratejik alanı olarak takdim ediyorlardı. Bu yüzden akla gelen tüm Sol akımlar; Jusos (SPD'nin Gençlik örgütü) içerisindeki antirevizyonistler ve kapitalizmin devletin tekelleşmesiyle sistemin değişeceğine inanlar (tekelci devlet kapitalizmi) – böyle bir kadro kalmadı ama 70li yıllarında özellikle SPD'nin Gençlik kollarında bulunan bir akımdı – Fransızların sosyalist hareketi PS ('Auto-gestion'- Hareketi) veya Portekiz'de, Yunanistan'da ve İspanya'da olan KPİ (Manifesto-Grubu) yada Komünist partilerin (KP) solunda duran sosyaldemokrat Partileri – tekrar sistemi dönüştürme sorusu tartışılabilir hale getirmeye çalışıyorlardı. Bunda bile başarılı oldular taa ki 1980'lerin başında Fransa'daki Mitterand hükümetin başarısızlığa uğramasıyla ve sonuçta doğu bloğun dağılmasıyla sosyalist Sol'un çözümleri suya düştü ve sosyalist sol cevaplar karalandı.

6. Bu değişim sürecinden tut, adıyla 'Pazar Sosyaldemokrasisi' ne kadar ana temeli oluşturuyordu (Oliver Nachtwey). Dönüştürme bakışının yanı sıra sosyal devlete de elveda demeye getirdi bu ad. 'Pazar Sosyaldemokrasisi' etkili güçlerle olumlu bir ilşki yaratmaya çalışıyordu. Bu yaklaşım tarzı ekonomik olarak nerdeyse hiç veya sadece sınırlı kalarak yürüyordu. Bu yöneliş Sosyaldemokrasinin terimsel kökünü (bak 2.) terk etmesine yol açtı. Artık hükümetin bir alternatifi olmaktan çıkıp, muhalif bir karşı Güç fonksiyonunu devralmaktan vazgeçmiş oluyor. Sosyaldemokrasinin yıkılması bunun sonucunu getirdi. Birçok ülkelerde görüldüğü gibi.

7. Demokratik Kapitalizm'de sorun, hükümete karşı bir alternatife ihtiyaç olduğu gibi, kapitalist işgale de karşı fiilen sınır koyan bir harekete, muhtaç sayılmasıdır.

Sosyaldemokrasinin yıkılması aynı zamanda yeni ve reforme edilmiş partilerin sosyaldemokrasinin rolünü ve fonksiyonunu bu durumda; Podemos, Syriza, Labour ve DIE LINKE (alman SOL Partisi)'nin içinde bulunanlar da dahi, devralmaları ve devralmak zorunda olmalarına yol açtı. Sosyaldemokrasinin bu 'yer değişikliği' şüphesiz postdemokratik duruma ve küreselleşmeye denk düştü. Bu detaylı olarak şu anlama geliyor:

• toplumda insanları kaba olarak kısımlara ayırmak ve sosyal yapıyı zedelemek ki toplumun tabanı başlıca işçi hareketinin güçlü olduğu dönemden daha heterojen olma söz konusudur. Bununla birlikte ulusal devleti aşan bir küresel sınıf ayrımına doğru gidilmesi.

• bu durum da neoliberalizm, özneleri ve fiili özelliklerini içerden parçaladı, rüşvet vererek satın aldı ve pasifleştirdi ve

• bir yasa değişimi ki sosyaldemokratik yenileme stratejileri, bir ulusal sosyal devleti işletmeyi her zaman engelleyen, yani ne ticarette, sosyal alanda ve hükümetin mali politikasında hiçbir yenileme politikasına imkan sağlamayan bir değişim yasası söz konusu. Bu da alet gibi borç frenine basarak gerçekleşiyor yeni neoliberal kurumsallaşmanın parçası.

Bu yüzden de siyasi Sol günümüzde kendisini bir parçası 'popülist' olarak tanımlaması gerek.

8. Sosyaldemokrasiye eleman aranıyor. Bu sorun tüm toplumsal solu kapsıyor. Die LINKE partisi için yeteri kadar politik hareket alanı, yeni seçmen ve destek grupları kazanma şansı açılmıştır. Sosyalist bir parti olarak ama önündeki görevi, sağa kaymadan ve toplumsal egemen akımına kapılmadan, daha da büyüyebilmektir.