ABD’li analist Michael Rubin, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’a düzenlenen suikasta ilişkin yazı kaleme aldı.

Karlov’un, 1994 doğumlu Çevik Kuvvet Polisi Mevlüt Altındaş’ın silahlından çıkan kurşunlarla yaşamını yitirmesini değerlendiren Rubin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın beş yıl önce söylediği “dindar nesil yetiştirmek” sözlerine işaret ederek Karlov’un katili olan polis Mevlüt Mert Altıntaş’ın bu gayenin ‘eseri’ olduğunu savundu.

Rubin, “Eğer tarih bir tekerrür ise Türkiye’de şiddet henüz yeni başlıyor ve Erdoğan eğilim göstermeyi denese de bunu kontrol altında tutamayacak” yorumunda bulundu.

Lokman Sazan’ın Gazete Karınca'ya çevirdiği Michael Rubin’in yazısı şöyle:

Andrew Karlov’un  Türkiye’de görev yeri dışında bir polis memuru tarafından öldürülmesi dünyayı şoke etti. Bu, 1829’da İran’daki kalabalık dinci Müslümanların Rusya Büyükelçiği’ne yumurtalarla saldırıp Büyükelçi Alexander Griboyedov’u öldürmesinden sonra yapılan ilk suikast.
 
Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın olaydan sonra mevkidaşı Vladimir Putin’le konuştuktan sonra her ikisi de yaşanan olaydan kaynaklı aralarındaki uzlaşmanın raydan çıkmasına izin vermeyecekleri üzerine mutabık oldular.
 
Karlov’un katili 22 yaşındaki Mevlüt Mert Altıntaş, Karlov’a dokuz el ateş ederken  “Allahu ekber” diye bağırdıktan sonra “Biz Halep’te ölürüz, siz burada ölürsünüz” dedi.
 
Erdoğan suikastı ‘sapma’ olarak tanımlasa da Pazartesi günü gerçekleştirilen suikast Türkiye için yeni bir ‘normal şiddet’ olacak.
 
Altıntaş vakum içinde büyümedi. Altıntaş, tam da Erdoğan’ın beş yıl önce söylediği “dindar nesil yetiştirmek” amacının bir ürünü. Erdoğan iktidara geldiğinde yedi yaşında olan Altındağ, bütün eğitimini Erdoğan yönetimi altında geçti.
 
Eğitimin ötesinde, Erdoğan’ın en büyük yerli markası bir zamanlar Türkiye’nin kuvvetli medyasını devlet propagandası ve komplo motoruna dönüştürmesi oldu. Bu çizgiyi takip etmeyen gazeteciler ya cezaevine düştü ya da daha kötüsü oldu. Altıntaş Erdoğan’ın İslamcı önermelerinin istikrarlı bir rejimiyle büyüdü ve bu dünya görüşü sınıflarda, televizyonlarda, gazetelerde, hatta sinemada bile tekrarlanıp onaylandı. Eğer Altıntaş eyleminin kahramanca olduğuna inanıyorsa bunun nedeni Erdoğan’ın Suriye’de savaşan El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi’ni “İslam’ın şerefini savunan” olarak tanımlamasıdır.
 
Bunların hiçbiri bizi şaşırtmamalı. Erdoğan, medya kışkırtması ve dini radikalizmi kısa vadeli kazanç için kullanan ilk lider değil fakat sebep olduğu büyük yangını söndüremeyeceğini çok geç anlayan bir lider.
 
SUUDİ ARABİSTAN

Suudi Arabistan’ı düşünün: Suud okulları nesiller boyunca okullarda ve televizyonlarda muhafazakar İslamcılığı öğretirken Suudi prensler Riviere’da parti yapıp İsviçre’de kayak sporu yaptı. Suudi Krallar bunu umursamayarak İslam’ın en kutsal türbelerinin koruyucuları rolünden meşruiyet kazandılar. 11 Eylül saldırılarındaki 19 korsanın 15’i Suud olduğu gerçeğinden kaçınsalar bile sonraki bombalamalar Riyad’ın kendisini vurdu. Bugün Riyad açıkça İslamcı sorununu kabul ediyor.
 
PAKİSTAN
 
Ya da Pakistan: Pakistanlı elitler on yıllarca radikal dinci okulları görmezden geldi. Dinin ülkeyi bir arada tutacak bir tutkal ve Hindistan ve Afganistan’daki rakiplerini tedirgin etmek için bu kadroya ihtiyaç olduğuna inandılar. Maliyeti önemsemiyorlardı: Sonuçta cehennem azabı dinciler geri kalmış kırsal alanlarda sınırlı bir sorundu.
 
Yine bir kez daha bu yangın kontrol dışı kaldı ve 2007’de Başbakan Benazir Butto silahlı bir kişi tarafından öldürüldü. 18 ay sonra Taliban, nükleer silahlara sahip olan bir ülkenin başkentine 96 kilometre mesafedeki bölgeyi istila etti. Bugün Pakistan’ın en büyük şehri ve sermayenin başkenti olan Karaçi bölgesinin çoğu gidilemeyen bir bölgedir.
 
SURİYE
 
Bir de Suriye var: Kendisini seküler lider olarak tanımlayan Esad’ın radikal İslamcılarla karşı karşıya kalması uzun sürdü. Ele geçirilen belgeler, Esad’ın Suriye’yi yabancı savaşçı ve intihar bombacıları yetiştirip Irak’a girmeleri için bir yeraltı demiryoluna dönüştürdüğünü gösteriyor. Bugün Suriye’nin karşı karşıya kaldığı şey, Esad’ın kendi yaptığı bir krizin sonucudur.
 
FİLİSTİN
 
Ve elbette bir de Filistin var: Filistin televizyonu nefret vaazı veriyor. Okullar silah gizliyor. İntihar bombacıları kahramanlaştırılıp destekleniyor. Bir zamanlar Filistinli liderlerin, ek imtiyaz talep etmelerini fırsat veren bir strateji olarak görebilirler, fakat şimdi yaşlanan liderliklerinin İsrail’den daha tehlikede olabileceğini kabul ediyorlar.
 
Diktatörler kibirlidir. Kendilerini tarihte dokunulmaz olarak görürler. Kısa vadeli kazanımlar için dini ve fitneyi kullanır fakat nadiren uzun vadeli sonuçlar almayı düşünürler. Yine de hiçbir lider geri tepmeden kurtulamamıştır. Eğer tarih bir tekerrür ise Türkiye’de şiddet henüz yeni başlıyor ve Erdoğan eğilim göstermeyi denese de bunu kontrol altında tutamayacak.