Rasim Öztaş

Yalan Haberler

Halep’te cihatçıların sıkışması, sonra tahliye edilmesinin ardından Suriye hakkında üretilen yalan haberlerin sayısı artmaya başladı. Aynı şekilde yapılan haberlerin gerçekliğinin olmadığını ortaya koyan haberler de birbirini izlemeye başladı.

Halkı yönlendirmeye, gerçekleri gizlemeye yönelik haberlerin sadece bugünün sorunu olmadığı bilinen bir durum.

Beş yıldır Suriye ile ilgili yalan yanlış birçok haber ortalığa saçıldı. Esad’ın kimyasal silah kullandığından tutun da, çocukları öldürdüğüne kadar birçok haber yapıldı. Bu haberleri yapmaktaki amaç binlerce cihatçının kimin denetiminde, nasıl Suriye’ye sokulduğunu, hangi güçlerin çıkarları için Suriye halkını katletmeye başladıklarını gizlenmeye çalışmaktı.

Batı medyası Suriye’de yenilgiyi ya da Esad’ın zaferini kabul etmek zorunda kaldığı için, beş yıldır üretilen yalan haberleri tartışmaya başlamasa bile, en azından bugüne kadar ürettikleri yalan haberlere biraz ara vermiş gözüküyorlar.

Türkiye’de hükümet ya da saray Suriye’de yenilgiyi kabullenmeye yanaşmadığından olsa gerek hala daha benzeri haberler üretmeye devam ediyorlar. Halep’te sıkışıp kalan cihatçı çeteleri orada mahsur kalmış halk gibi gösterip kurtarmaya çalışılması bunun önemli bir göstergesi olmalı.

Halep’teki çatışma alanından çıkardığı cihatçıları bir süre sonra Suriye’nin başka bir bölgesinde savaşın içine sürecekleri de yazılıp çizilmeye başlandı. Bu gerçeği gizlemek için de birçok yalan haber yapmaktan geri durmuyorlar.

Türkiye’de medya hükümetin denetiminde olduğu için Suriye’de yapılan insanlık dışı uygulamalar, yaşanan vahşet hala daha yeteri kadar tartışılamıyor. Sosyal medya olmasa Suriye’de yaşanan gerçeklerden kimsenin haberi olmayacak.

Haksız savaşlarda yalan haber üretme olayı Suriye halkına beş yıldır yaşatılan vahşetle ortaya çıkmadı. Bu nedenle bugün bu yalan haberleri üretenlerin bir bakıma Hitler’in mirasına sahip çıktıklarını söylemek yanlış olmayacaktır.

Hitler’in Propaganda Aygıtı Filmler

“Propaganda, bir doktrini tüm insanlara kabul ettirmeye çalışır... Propaganda, bir fikrin bakış açısından genel halk üzerinde çalışır ve onları bu fikrin galibiyetine hazır hale getirir.”

Hitler bu sözleri Kavgam (1926) kitabında söylemiş.

Hitler’in propagandasında ilk hedef Yahudiler oldu. Bu nedenle yahudilere karşı yapılacak her türlü şiddeti meşru gösteren çalışmalara ağırlık verdi. İkinci Dünya savaşına gelinceye kadar Alman faşizminin ihtiyaç duyduğu konularda propaganda çalışmalarını eksik etmedi.

Bu dönemde yapılan propaganda filmlerinde Yahudi düşmanlığını, Almanya’nın askeri üstünlüğü ve yenilmezliğini, Bolşevik “tehdide” karşı “batı” kültürünün savunuculuğunu işleyen filmler yapıldı. Bu filmlerde Yahudileri Aryan ırkına sızan insanlık dışı yaratıklar olarak gösterildi.

Bu dönem karikatür ve afişler de filmler kadar etkili propaganda araçları olarak kullanıldı.

Alman faşizminin propaganda aygıtında Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’i unutmamak gerekiyor.

“Söylediğin yalan ne kadar büyük olursa o kadar etkili olur. İnsanların inanması o kadar kolaylaşır.” diyen Goebbels bu sözleriyle propaganda aygıtını neyin üzerine oturduğunu göstermiş oluyor. Faşizmin propagandasında en etkili araç yalan.

Goebbels’in ilk işi kütüphanelerde kendisine göre okunmaması gereken kitapların listesini yaptırıp, ardından da basılan kütüphane ve kitapçılarda toplattığı 25 bin kitabı açık havada marşlar söyleyerek yaktırmak oldu.

Goebbles’in kamuoyunu şekillendirmek ve yönlendirmek için görevlendirdiği profesyonel fotografçılar tarafından çekilen propaganda filmleri 2000 kopya çoğaltılarak mobil sinema kamyonlarıyla Almanya’nın en ücra yerlerinde gösterildi. Bu gösterimler yapılırken insanları Yahudi düşmanlığına, ülkedeki faşizmin güç ve kitle tabanı oluşturmasına, sonrasında İkinci Paylaşım Savaşı ile ülkelerin topraklarının işgal edilmesine hazır hale getirilmeye çalışılmıştır.

Hitler’in kurduğu yalana, gerçeklerin üzerini örtmeye dayalı bu propaganda taktiği kendisinden sonra gelen ve aynı amacı güdenler için önemli bir miras oldu.

Amerika’nın Propaganda Merkezi Pentagon

Amerika Hitler’in yalana dayalı bu propaganda mirasına sahip çıkmakta tereddüt etmedi. Dünyanın dört bir yanında yürüttükleri kirli savaşa ve birçok ülkede işbirlikçileri aracılığı ile organize ettikleri darbelere insanları ikna etmek için Hitler’den miras aldıkları propaganda yöntemlerini geliştirmekte de tereddüt etmediler.

Amerika’nın da tıpkı Goebbles’in yaptığı gibi Vietnam Savaşı’nda en çok kullandığı filmler oldu.

Hollywood Pentegon’un isteğini geri çevirmeyerek Vietnam Savaşı’nda yaşanan yenilgiyi unutturmak, hatta bu savaşta yaşanan katliamların üzerini örtmek için filmler yapmaktan geri durmadı. Amerikan bağımsız sinemacılarının yaptığı bazı filmleri saymazsak bu dönem yapılan filmlerde Hollywood Amerika’nın en önemli savaş aygıtlarından biri gibi çalıştı. Amerika Vietnam Savaşı’nda yenilmiş olmasına rağmen, yapılan filmlerde beş yüz bin Amerikan askerinin yapamadığını Rabolara yaptırıp, Vietnam ordusunu tek başına bir askerle yenmeyi başarıyordu. Böylece Amerika’nın yenilmezliğini dünyaya göstermiş oluyorlardı.

Amerika’nın en çok iz bırakan propaganda çalışması 1991 yılındaki Körfez Savaşı’nda oldu. Dünya kamuoyunu yapılacak savaşa hazırlamak, uçaklardan atılacak bombalarla yaşanacak ölümleri gözlerden ırak tutmak için daha savaş başlamadan ortalığa birçok yalan haber salındı. O yılları yaşayanlar yapılan bu yalan haberleri hatırlıyor olmalılar.

1991’deki Körfez Savaşı’nda yalan haber üretme konusunda baş rolü oynama görevi CNN’deydi.

Savaşta bombalanan şehirlerin, katledilen insanların haberini yapmak yerine karabatak kuşlarının haberi yapıldı. Habere göre Saddam Hüseyin Kuveyt’i bombalamış, ve bu bombalamalar sonrasında denize dökülen petrol sonucunda karabatak kuşları ölmüştü. Haberde kullanılan karabatakların petrole bulanmış görüntülerin Irak ya da Kuveyt’le ilgisi olmayan bir yerde daha önce gerçekleşen bir tanker kazası sonucunda sızan petrolde ölen karabatakların görüntüleri olduğu biliniyordu. CNN, Amerika’nın saldırganlığı yüzünden gerçekleşen katliamlarda ölen Iraklıların yerine insanları manipüle etmek için karabataklar üzerine yalan haber yapmaktan çekinmemişti.

Bu savaştan önce yapılan yalan haberlerden birisi de, 15 yaşındaki Kuveytli bir kızın gönüllü olarak çalıştığı hastanenin Iraklı askerler tarafından baskına uğradığı ve bebeklerin kuvözlerden alınarak yerlere atılıp ölüme terk edildikleri haberiydi.

Bu haberi de Dünya’ya CNN duyurdu. Haberde konu edilen 15 yaşındaki kız o hastanede hiç bulunmadığı daha sonra ortaya çıktı. Bu kız gönüllü hemşire de değildi. O yıllardaki Kuveyt’in Amerikan Büyükelçisinin kızıydı.

2003’deki Irak işgalinde ise Amerika’nın ürettiği yalan haberlerin sayısı 935’e yükselmişti. 1991’de de çok fazla yalan haber üretilmişti, ama bunlardan sadece ikisini söyledim.

2003’de yapılan yalan haberlerin dünyaya yayılmasında başrol görevi yine CNN televizyon kanalına verildi. Dönemin Amerika Dışişleri Bakanı Colin Powell’in Irak’ta kimyasal silah olduğu ve Saddam Hüseyin’in El-Kaide ile bağlantıları olduğu yalanlarını güçlendirmek için birbiri ardına yalan haber yapmaktan geri durmadılar.

Savaştan sonra Irak’ta yapılan araştırmalarda kimyasal silaha rastlanmadığı yazılan raporlarda ortaya kondu, ama daha öncesinde yapılan yalan haberler amacına ulaşmış, Irak işgal edilmişti.

Eski bir CNN yöneticisi yalan haberlerin yapılmasına: “Amerikan yönetimi böyle istiyor” demişti. Yine CNN’nin bu habeler için ABD yönetiminden büyük miktarlarda paralar aldıkları da iddia edilmişti.

Suriye’de de Aynı Senaryo Devreye Sokuldu

Suriye’de de aynı senaryo devreye sokularak cihatçı çetelerin yaptığı katliamların nedeni gizlenmeye çalışıldı.

Irak işgalindeki Kuveyt’in Amerika Büyükelçisinin kızının rolünü Suriye’de yedi yaşındaki Bena Aleppo aldı. Yedi yaşındaki Aleppo’nun çatışmaların yaşandığı Halep’ten attığı söylenen Twitler bütün dünyada haber konusu yapıldı, ama hiç kimse yedi yaşındaki bir kızın mükemmel İngilizce ile (gerçi annesinin İngilizce yazmasına yardımcı olduğu da söylendi) o Twitleri atamayacağı haber yapılmadı. Artık bütün dünya yedi yaşındaki Aleppo’nun çatışmaların ortasında attığı Twitlerle Halep’te yaşananları öğreniyordu.

Nasıl ki Amerika 1991 Körfez savaşı’nda yaptığı yalan haberleri 2003 yılında Irak İşgalinde bir adım ileri taşındıysa, yalan haberlerin dozajı sosyal medyanında varlığıyla Suriye’de dizginlenemez bir boyutta oldu.

Yaşanan savaşın sorumlusunun Esad olduğunu söylemekten tutunda, Esad’ın savaştan başka bir şey istemediği ve müzakerelere yanaşmadığına, Esad’ın mezhepçi bir tutum takındığına, IŞİD’e yardım ettiğine, camileri bombaladığına, Suriye halkını, çocukları acımasızca öldürdüğüne dair her gün sayısı hesaplanamayacak kadar yalan yanlış haberler yapılıp durdu.

Haber kanallarında ya da ana akım medyada binlerce cihatçı çetenin Suriye’de ne aradığı, bu çetelerin kimin aracılığı ile nasıl Suriye’ye sokulduğu, yabancı bir ülkeye silahlı adamlar gönderip orada katliamlar yapmanın Uluslararası savaş suçu olduğu tartışılmadı bile.

BBC’nin yaptığı yalan haberlerine dayanamayan spikeri Dima İzzedin işini bırakmak zorunda kaldı. İzzedin sosyal medyadan istifasının gerekçesini: “Parçalanmış ülkemle ilgili yapılan haberler yüzünden çok sevdiğim işimden ayrılmak zorunda kaldım” diye açıkladı.

Bu istifanın ardından BBC “Katliamın yapıldığı muhaliflere bağlı bölgeyi rejime ait şekilde sunulan haberimiz için özür dileriz” diye bir açıklama yapmış olması, daha önce yapılan benzeri haberlerin Suriye ve Suriye halkına verdiği zararlardaki sorumluluklarını ortadan kaldırmıyor.

Türkiye Yapılan yalan Haberlerde Kendisine Biçilen Rolü Eksiksiz Yapmaktan Kaçınmadı

Türkiye’de her dönem benzeri haberlere yer verilmiş olsa da, AKP hükümetleri döneminde yaratılan yandaş medya ile yalan haberlere daha çok hız verildi. Hatta AKP medyası bu işi o kadar ifrata vardırdı ki, bütün ahlaki değerleri bir kenara bırakmakta bir sakınca görmediler.

Suriye’de cihatçı çeteler üzerinden yürütülen işgalin hukuksuzluğunu ve uluslararası savaş suçu olduğu gerçeğini gizlemek, ve cihatçılara yapılan silah yardımlarını meşru göstermek için bugüne kadar yapılan yalan haberlerin sayısını hesaplamak mümkün değildir.

Ana akım medyada hiçbir zaman Suriye’deki Türkmenlere yardım adı altında cihatçı çetelere yapılan silah yardımlarını suç olduğu tartışılmadı.

Bir ülkenin iç işlerine karışmanın, üstelik bunu bu ülkeye silahlı insanlar sokarak gerçekleştirmenin suç olduğu da yazılıp çizilmedi.

Bunların yerine cihatçı çetelerin yaptığı katliamları Esad yapmış gibi gösteren haberler hazırlandı. Halep’te Müslümanlar zulüm görüyor denilerek insanların dini inançlarıyla oynanmaya çalışıldı.

AKP medyasının yaptığı yalan haberler Suriye’de karışıklık çıkarılmasıyla başlayan bir durumda değil. Bunun en bilinen örneklerinden biri Davos Zirvesi’nde Tayyip Erdoğan’ın İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’e söylediği “One Minute” sözüdür.

Bilindiği gibi Tayyip Erdoğan Amerikan düşünce kuruluşları tarafından geliştirilen Ilımlı İslam Projesi, Amerika Başkanı Bush tarafından ortaya atılan Büyük Ortadoğu Projesi, İspanya Başbakanı Luis Rodriguez Zapetero’nun 2004 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada gündeme getirdiği Medeniyetler İttifakı gibi bir çok projede önemli roller biçilen figürlerden biridir.

Tayyip Erdoğan’a biçilen rollerden dolayı İslam ülkelerinde kabul görecek bir imaja ihtiyaç vardı. Şimon Peres’e söylediği “One Minute” sözünü bu açıdan ele almakta yarar var. Bu sözden sonra Tayyip Erdoğan’ın bütün İslam ülkelerinin, özelliklede Filistinlilerin kurtarıcısı gibi sunulması bunun sonucudur.

Mavi Marmara Gemisi olayından sonra Türkiye İsrail’in OECD’ye üye olma isteğini veto etmeyerek onay verdi. Aynı şekilde İsrail’in NATO’ya üyelik başvurusunu da veto etmeyerek onayladı. İsrail’in güvenliğini sağlamak için Amerika tarafından Kürecik’e kurulan radar üssüne onay verildi. Yine bu dönem İsraille ticari ilişkilerin azalması bir yana daha da arttı. İsrail’e uçak yakıtı satıldığının belgeleri de ortaya çıktı.

Tayyip Erdoğan İsrail’in Filistinlilere karşı uyguladığı zulme tavır almış olsaydı bunların hiçbiri olmazdı.

Bütün bunlar “One Minute”nin ve Filistinlilerin yanında gözükme çabalarının aslında bir imaj çalışması ve emperyalistlerin geliştirdikleri projelerde kendisine biçilen rolü oynama çabası olduğunu ortaya koyuyor.

Sadece Suriye ve İsrail’e ilişkiler konusunda değil, yıllardır Kürt halkına yönelik politikalarda da en büyük dayanaklarından biri yapılan yalan haberler oluyor. Kürt sorununa kalıcı çözümler üretmek yerine milliyetçiliği artırıp, ortamı terörize etmek için bu haberlere her zaman ihtiyaç duyulmuştur.

Yukarıda verdiğimiz örneklerden yola çıkarak, haksız savaşlarda emperyalizmin elindeki devasa iletişim araçlarıyla devreye soktuğu propaganda aygıtının oynadığı rolü unutmadan yapılan haberlere bakmanın önemli olduğunu söyleyebiliriz. Yoksa yaşanan haksız savaşların, bu savaşlarda yaşanan katliamların, işkencelerin, tecavüzlerin onaylayanı, hatta bazen uygulayıcısı olmaktan kurtulmak mümkün değildir.