Ercan Jan Aktaş / Demokrat Haber

Fotoğraflar: Hasan Öcal

Fotoğrafçı vicdani retçi arkadaşım Hasan Öcal’ın önerisi ile Paris’te ilk saha haberini yapmak için evden çıkıyoruz. Paris’e birkaç gündür yoğun denebilecek şekilde kar yağıyor. Karın yağması ile birlikte birçok alanda olduğu gibi ulaşımda da ciddi sorunlar yaşanmaya başlandı. Saatlerce tren garlarında bekleyenler, kendi evlerine gidemeyip başka yerlerde kalmaya çalışanlar olduğu kadar, bu karlı havada çadırlarda yaşamlarını sürmeye çalışan insanlar da var. Bu insanlar evsizler.

Avrupa’ya kalmak için adım atan her kes gibi ben de “kağıt” denen şeyin burada bambaşka bir şey olduğunu öğrenmiş oldum. Devletlerin ısrarla görmek istemediği, bir şekilde geldikleri ülkelerine geri göndermek istediği, üzerlerinde yasal olarak burada bulunmalarını gösterecek herhangi bir belge/kimlik sahibi olmayanlara “kağıtsızlar” deniyor.  Evsizlerin büyük çoğunluğu,  bütün zor koşullarda karın altında çadırlarda yaşayanlar bu “kağıtsızlar”dan oluşuyor.

Hasan ile Metro Jaures’den indikten sonra ilk önce köprü üzerinden resimler aldık, biraz da kaygılıydım. Zira “acaba kendilerini rahatsız ediyor muyuz?” diye düşünüyordum. Sonra çadırların orada başka insanların da resimler çektiklerini ve çadırları kameraya aldıklarını görünce biraz rahatladım. Hasan resimler çekerken ben de biraz daha izlemeye başladım. Çadırların oraya indik, konuşmaya başlayınca kaygılarım gitti. Zira bizi iyi karşıladılar. Bizden başka gelip gidenler de vardı. Ortada bir ateş yakmış bir yandan ısınırken, bir yandan da dayanışma için insanların getirdikleri meyveleri paylaşıyorlardı. Çoğunluğu 20’li yaşlarda gençlerden oluşuyordu.

Biz biraz sohbet etmeye başladık, bu arada biri uzakasyalı, diğeri Fransız olduğunu düşündüğüm iki insan geldi, Asyalı 4-5 uyku tulumu getirdi kendilerine bırakıp gitti, Fransız olan ise bir çadır getirdi.

Kendilerine; “insanlar sizin ile dayanışma içindeler mi, nasıl karşılıyorlar?” diye sordum. “Gelip giden çok ama durum ortada, gördüğünüz gibi” yanıtı aldım.

Bunları konuşurken birisi “ben Türkçe de biliyorum” dedi, böyle olunca Fransızca’dan daha kolay anlaşacağımız için hemen dil değişimine gittik. Daha sıcak bir ortam oldu. Kendileri ile konuşabileceğimizi söyledik ve kabul ettiler.

Davran: “Afganistanlıyım, Almanya’da kalıyordum, şimdi kısa bir süre için Paris’e geldim. Almanya bana oturum vermedi. Buradan İtalya’ya gideceğim. İtalya’da bir avukat bularak orada iltica talebimi yeniden yapacağım. Arkadaşlarım burada olduğu için birkaç gündür onlar ile bu çadırlarda kalıyorum. Burada kalmak zor ama yapacak bir şey yok. “

Şahin: “Ben de Afganistanlıyım, 2 ay 15 gündür bu çadırlarda yaşıyorum. Burada kalmak çok zor, insanlar çok gelip gidiyorlar, destekte bulunanlar da var. Ama burada yaşamak çok zor... Ben bir evde kalmak isterim. Daha ne kadar burada yaşayacağım, durumum ne olacak bilmiyorum.”

Biz kendilerini geride bırakırken insanlar gelip gitmeye devam ediyorlardı. Kendileri ile bir kez daha görüşmek üzerine sözleştik. Kar biraz kesilse de hava soğuk. Aşklar şehri olarak bilinen Paris’te binlerce insan kanal kenarlarında, tren istasyonlarında, garlarda, parklarda her şeye rağmen hayatta kalma mücadelesi veriyor.