Geçtiğimiz hafta, Arap dünyasının önemli gündemlerinden biri Libya’daki iki fiili yönetimden biri olan Ulusal Mutabakat Hükümetinin İçişleri Bakanı Fethi Başağa’nın tedbir amaçlı görevden alınmasıydı.

Kararda, “İçişleri Bakanı hakkında, açıklamaları, izin kararları, göstericilerin gerekli şekilde korunmasının sağlanması hususunda ve son günlerde Trablus’ta ve bazı diğer şehirlerde meydana gelen gösteriler ve ardından yaşanan olaylar hakkındaki beyanları ve göstericilerin haklarının ihlal edilmesi hususunda soruşturma açılmıştır” denildi.

Habib el Esved, al Arab gazetesinde kaleme aldığı makalesinde, son dönemde Libya’da yaşanan siyasi gerginliğin kaynağının “Trablus’taki milisleri temsil eden Başbakan Fayiz Serrac ile Misrata milislerini temsil eden İçişleri Bakanı Fethi Başağa arasında başkente hakimiyet rekabeti” olduğuna vurgu yaptı. Rekabet eden iki grup da Ulusal Mutabakat Hükümeti içinde yer alıyor.

Makalede, Başağa’nın, Libya’ya müdahale sırasında “NATO’nun koordinat toplama ve gönderme departmanının başında” olduğu hatırlatıldı.

Türkiye ve Katar’la olan güçlü ilişkilerine dikkat çekildi. Ayrıca Trablus halkı ve milislerinin, Misrata milislerinin şehirleri üzerindeki egemenliğini reddettiğine vurgu yapıldı. Genel anlamda halkın bütün milis güçlerine karşı olduğu ve dağıtılmasını istediği ifade edildi.

Bu arada Başağa daha sonra görevine iade edildi.

Rai al Youm gazetesi de, başyazısında, Libya’da varılan ateşkesin kaderinin ne olacağını sordu. Makalede ateşkesten sonra Hafter ile Salih ve Serrac ile Başağa arasında rekabetin arttığına vurgu yapıldı.

El Arab el Cedid gazetesi, Libyalı grupları bir araya getirmek, çatışmayı sona erdirmek ve ülkeyi kapsamlı bir siyasi çözüm yoluna sokmak amacıyla yoğun bir uluslararası diplomatik hareketin olduğunu yazdı.

Enver Cemavi tarafından kaleme alınan makalede, geçen ay Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı Fayiz Serrac ve Tobruk’taki diğer fiili yönetim Temsilciler Meclisi Başkanı Akila Salih arasında varılan anlaşmaya atıfta bulunarak “Libya’da paralı askerlerin yoğun varlığı Libya sahnesinin karmaşıklığını artırıyor ve yeni ateşkesteki karışıklığa işaret ediyor” denildi.

Katar’a yakınlığıyla bilinen gazete, General Halife Hafter’in UMH’ye karşı yürüttüğü savaşı kaybettiğini de iddia etti.

KUSHNER VE POMPEO’NUN ORTADOĞU TURU

Trump’ın damadı ve Ortadoğu’daki diplomasisini yürüten danışmanı Jared Kushner, geçtiğimiz haftalarda birçok Arap ülkesini ardı ardına ziyaret etti. Kushner’in ziyaretleri,  ilginç bir şekilde birkaç internet sitesi dışında yer bulmadı.

Konuyu ele alan ender kişilerden birisi olan al Halic haber sitesinden Eşref Kemal, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo ve Kushner’in bu ziyaretlerle Arap-İsrail normalleşmesi çalışmasını nasıl yürüttüklerini yazdı. Kemal, Trump’ın bu şekilde kasım ayında yapılacak ABD seçimlerinde ABD’li Yahudilerin desteğini kazanmaya çalıştığına dikkat çekti.

Kemal, “Trump, 2016 yılında iktidara geldiğinden beri, Filistinlilerin tarihi haklarına muhalefetinde ve işgal hükümetinin bu hakları sindirmesine verdiği destekte açık oldu. Körfez ülkelerinin ‘İsrail’ ile normalleşmesinin kaçınılmaz olduğu konusunda diğerlerinden daha açık sözlü davrandı” dedi.

El Arab el Cedid gazetesinden Osama Abu Irşid, Eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un ‘Olayların Olduğu Oda” adlı kitabında kendisiyle İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu arasında geçen bir diyaloğu hatırlattı. Bolton’a Netanyahu’nun “Kissinger’ın başarısız olduğu bir şeyi Kushner’ın başaracağına inandıran nedir?” sorusunu sorduğunu yazdı. Makalede, Eski Dışişleri Bakanı Rick Tillerson’a atıfta bulunarak Kissinger’ın başaramadığı şeyi gerçekten başarabileceğini kanıtladığı ifadelerine yer verildi.

BAŞKANIN MİLİSLERİ İLE BAKANIN MİLİSLERİ ARASINDA TRABLUS

Habib el ESVED/al Arab

Başkanın milisleri İçişleri Bakanına (Fethi Başağa) karşı güçlendirilmiş durumda. Ve İçişleri Bakanının cumhurbaşkanına karşı güçlendirdiği milisleri var.

Babası Mustafa el-Sarrac’ın anılarına göre, Cumhurbaşkanı Fayiz Serrac, Türk kökenli eski bir Trablus ailesinin oğludur. Beşir el Sadawi liderliğindeki Ulusal Kongre Partisinde aktif olan politikacılardan biri ve bugün başkentin milisleri Trablus Koruma Gücünün başında bulunuyor. Öte yandan, Türk kökenli İçişleri Bakanı Tam Yetkili Fetih Başağa, bugün güç ve zenginlik mücadelesinde Misrata cephesini temsil etmektedir.

Trablus’ta geçtiğimiz birkaç gün içinde yaşananlar, Libya’nın iç kesimlerinde bir sorun olduğunu doğruluyor. Ancak ülke üzerinde dışarıdan vesayetin bulunduğunu da… Aksi takdirde dünya, özellikle Batı ülkeleri, halkının rızkını yağmalayan ve vatandaşlarını en temel haklarından mahrum eden milis ve paralı asker hükümeti dışında hiçbir meşruiyet olmadığında nasıl ısrar edebilir?

Milisler; yolsuzluk dışında kaidesi olmayan bir süreci sürdürmek için, bölgeciliği ve oportünizmi kullandılar. Türk müdahalesine memleketin kapılarını açtılar. Kendilerini orduya ve halka karşı güçlendirmek için paralı askerlerin kiralık tüfeklerini aldılar.

Aralık 2015’te imzalanan Skhirat Anlaşması gereği Başkanlık Divanı başkanlığına getirilen İnşaat Mühendisi Serrac başarısız oldu. Kendisi için gerçek bir liderlik kurmada, şans eseri yönettiği sandalyeye layık olmada ve kendisine verilen görevleri yerine getirmede başarılı olamadı. Halkın taleplerini kazanmadı.

Ordu, Trablus’un merkezine ilerlerken Serrac kendisini bölgesel ve uluslararası tecritte buldu ve Türkiye’ye yöneldi. Geçen kasım ayında, Erdoğan’ın Batı Libya’yı girme, paralı asker gönderme ve hava ve deniz üslerini kontrol etmesinin yolu olan iki mutabakat zaptı imzalandı. Böylece kapılarını yabancılara açtı.

Buna karşı 2011’de rejimden ayrılan ve silahlı bir milis oluşturan, bir havacılık subayı olan Fethi Başağa var. NATO’nun koordinat toplama ve gönderme departmanının başıydı. 2012’de Misrata Şurâsı’nda aktifti. 2014’teki Libya Şafağı darbesinin de vaftiz babaları arasındaydı. Bu gelişme, seçimlerdeki başarısızlığından sonra siyasal İslam’ın planladığı ve ilerlettiği süreçti. Katar ve Türkiye bunu benimsedi ve ülkenin ulaştığı trajik durumun nedeni buydu. Serrac, ekim 2018’de, şehrinin milislerini Trablus’taki nüfuz mücadelesi içinde etkisiz hale getirmek amacıyla (Başağa’yı) fiili hükümette içişleri bakanı pozisyonuna atadı.

Başağa, Serrac’ın düşündüğünden daha tehlikeli olmaya başladı. Katar’ın ve Türkiye’nin bir numaralı adamı oldu. İngiliz ve Amerikan istihbaratıyla güçlü bağları var. Kendini Washington’a, milisleri parçalayacak ve güçlü bir askeri ve güvenlik gücü inşa edebilecek biri olarak sundu. Ulusal uzlaşmaya ve yolsuzlukla mücadeleye meraklıymış gibi davrandı. Birkaç gün önce sokak hareketi yükseldiğinde, onun yanında yer aldı. Sözleriyle de olsa amacının sivil demokratik devletin değerlerini tesis etmek olduğunu söyledi.

Trablus halkı ve milisleri, Misrata milislerinin şehirleri üzerindeki egemenliğini reddediyor. Ancak İçişleri Bakanı bu alanda tecrübeli bir milis adamı olduğu için kimse bunu engelleyemez. Ayrıca liderlerinin çoğu Misrata’dan olan Müslüman Kardeşler tarafından da desteklenmektedir.

Türklerin, Osmanlı mirasının bir uzantısı olarak gördükleri başkent hakkında özel hisleri var. Erdoğan’ın Libya’nın Türkleri olarak nitelendirdiği nüfusun başkenti. Ancak başkent halkı Serrac’da güvenilir bir lider bulmuyor. Onları temel hizmetlere ilişkin en temel haklarından mahrum eden kişidir.

Öte yandan Misrata, Başağa’yı Trablus’ta iktidarı ele geçirmek için güvenilebilecek bir lider olarak görüyor. Ağır silahların yığıldığı şehir, Libya’nın finans ve ticaret başkentidir. 2011’den beri seçkinlerin gözü yönetim, merkez bankası ve servet üzerineydi. Bunu gizlemiyor ve geri dönüşü olmayan bir hak olarak görüyor. Libya’ya liderlik etmek için tüm dış güçlerle her zaman anlaşmaya hazırlar.

Sonuç olarak Trablus milislerinin çoğu, Misrata’dan gelen Başağa’yı reddetti. Misrata milisleri, Trablus’taki ofisinde bulunan Serrac’ı reddetti. Libya halkının ezici çoğunluğu hem Serrac hem de Başağa’yı reddederken; milisleri dağıtma, ulusu ve imkanlarını hırsızlardan ve yozlaşmış insanlardan koruma hayalleri kuruyor.

AMERİKALILARIN BÖLGEYE MEKİK ZİYARETLERİNİN ARKASINDA NE VAR?

Eşref  KEMAL/al Halic

KUSHNER ziyaret sırasında neler konuşabilirdi?

Normalleşme konusunu tartışması bekleniyor, ancak bu ziyarette nihai bir anlaşmaya varılması konusu zor olabilir.

Suudi normalleşmesiyle ilgili bir girişim söz konusu mu?

Trump, Suudi Arabistan’ın BAE anlaşmasına katılacağını doğruladı. Kushner, birçok Arap liderin ekonomik çıkarlara ulaşmak istediğini ve Filistin-İsrail anlaşmazlığının bu çıkarları engellediğini söyledi.

Suudi Arabistan veliaht prensi, BAE ile normalleşmenin ara bulucularından birine, Katarlı ve İranlıların kendisine saldırmasından ve ayrıca iç kaostan korktuğunu söyledi.

Washington önümüzdeki haftalarda ne planlıyor?

Bir Körfez ülkesinin ev sahipliği yaptığı İsrail’in katıldığı barış zirvesine sponsor olmak.

Donald Trump yönetimi, Körfez ülkeleri ile “İsrail” arasında mümkün olan en fazla sayıda normalleşme anlaşması arayışına devam ediyor. (Trump) Bir yandan yaklaşan devlet başkanlığı seçimlerinde Amerikalı Yahudilerin desteğini kazanmayı ümit ederken, diğer yandan da görünüşe göre doğru anı istismar etmeye çalışıyor.

Trump, BAE ile İsrail işgal devleti arasındaki son anlaşmanın taslağının hazırlanmasına katıldıktan sonra, diğer Körfez ülkelerinin yakında normalleşme trenine katılacağını doğruladı ve bu konuda özellikle Suudi Arabistan ve Bahreyn’e atıfta bulundu.

Trump, 2016 yılında iktidara gelmesinden bu yana, Filistinlilerin tarihi haklarına muhalefetinde ve işgal hükümetinin bu hakları sindirmesine verdiği destek de açıktı. Körfez ülkelerinin “İsrail” ile normalleşmesinin kaçınılmaz olduğu konuşmasında diğerlerinden daha açık sözlü davrandı.

Trump yönetiminin daha fazla Arap ve Körfez ülkesini normalleşme trenine katılmaya ikna etme çabası bağlamında ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo bölgeyi ziyaret ediyor. Tel Aviv’i ziyaretle başladığı tarihi gezisinde sırada Hartum olacak*.  Bölgedeki turunun üçüncü ayağında Bahreyn’e gelirken tur, Emirlikler’i ziyaretle sonlandıracak.

Pompeo, Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı General Abdulfettah el-Burhan ve Başbakan Abdullah Hamduk ile görüşmeden önce İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile bir araya geldi. Washington bu ziyaretle Sudan’ın siyasi rotasına ve Hartum ile “Tel Aviv” arasındaki ilişkilerin derinleştirilmesine verdiği desteği teyit etmeyi amaçlıyor.

Pompeo, Sudan’dan sonra ABD Dışişleri Bakanlığının açıklamasına göre, turunu BAE’lı mevkidaşı Abdullah bin Zayed ile son normalleşme anlaşmasını aktif hale getirmeyi görüşmek üzere Abu Dabi’yi ziyaret ederek tamamlayacak. Ancak öncesinde Veliaht Prens Salman bin Hamad Al Khalifa ile buluşacağı Bahreyn’in başkenti Manama’ya gitti.

Pompeo’nun sürpriz turunun duyurulmasından önce 21 Ağustos Cumartesi günü Amerikan “Axios” web sitesi, ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı ve kıdemli danışmanı Jared Kushner’in İsrail ile ilişkilerini normalleştirmeye ikna etmek için Suudi Arabistan ve Bahreyn’i ziyaret edeceğini yazmıştı.

İbranice yayın yapan “Israel Today” gazetesine göre ABD, önümüzdeki birkaç hafta içinde Arap Körfezi ülkelerinden birinde bir “barış zirvesi” düzenlemek için çalışıyor. Gazetede 25 Ağustos Salı günü, adı açıklanmayan üst düzey bir BAE diplomatının, Pompeo’nun bölgeye yaptığı mevcut ziyaretin “Washington’un barış zirvesinin temelini atma çabalarının bir parçası olduğunu” söylediğini aktardı. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’ya yakın olan gazete, “Zirve Arap Körfez ülkelerinden birinde yapılacak” dedi. İsmini vermeyen kaynaklardan alıntı yaparak, ABD’nin “İsrail ve BAE ile birlikte Bahreyn, Umman, Fas, Sudan ve Çad’ın katılımını sağlamaya” çalıştığını belirtti.

“Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün dahil diğer ülkelerin zirveye katılımlarını henüz onaylamadıkları” belirtildi. Filistin Yönetimi, 2002 Arap Girişimi’nde öngörülen “barış için toprak” ilkesine bağlı kalarak katılım teklifini reddetti.

Bölgenin tanık olduğu büyük siyasi değişiklikler;  Trump’ın bir yandan Filistin meselesini tasfiye etme ve İsrail’i genel olarak Arap bünyesine ve özelde de Körfez’e entegre etme planını uygulamaya doğru itti. Özellikle BAE ve Suudi Arabistan’ın her konuda ABD Başkanının büyük bir müttefiki haline gelmesinden bu yana…

Trump’ın iktidardaki dört yılı boyunca Washington desteklediği sürece Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı tahta çıkma yolunda kimsenin duramayacağı inancıyla ABD’yi  her şekilde memnun etmeye istekli göründü.

ABD Başkanı 19 Ağustos Çarşamba günü düzenlediği basın toplantısında, Suudi Arabistan’ın Kushner’in Riyad’ı normalleşme yolunda ilerlemeye çağırmasından bir gün sonra BAE ve “İsrail” tarafından açıklanan anlaşmaya katılmasını beklediğini söyledi.

Kushner, “Suudi Arabistan ve İsrail’in tamamen normal ilişkilere sahip olmasının şart olduğu ve birlikte birçok büyük işlere imza atabileceklerine” inancını dile getirdi. “Suudi Arabistan’ın yenileme konusunda öncü olduğu açıktır, ancak bir gecede mavnayı çeviremezsiniz” dedi.

Yemenli Siyasi Analist Yassin Tamimi, ziyaretin öncelikle normalleşme fikrine ve BAE ile işgal hükümeti arasındaki son anlaşmaya daha fazla ivme kazandırmayı amaçladığına inanıyor. Trump’ın, yaklaşan seçimlerde Yahudi lobisinin desteğini kazanmak için bu ziyarette bulunduğuna dikkat çekiyor.

*Pompeo’nun turu ağustosun son haftasında tamamlandı.

Kaynak: Evrensel-Ali Karataş/Kays Abbas