Ş. Murat Özten / Demokrat Haber

İsviçre Yeşiller Partisi düzenlediği kongresinde oybirliğiyle aldığı Türkiye ile ilgili kararda, “Türkiye’yle kurulan stratejik partnerlik barış görüşmelerinin tekrardan başlatılmasına, temel hak ve hürriyetlere saygıyla hareket edilmesine ve hukuk devleti ve demokrasinin tekrar hakim kılınmasına koşullandırılmalıdır” denildi.

Bir dizi etkinliğe katılmak üzere İsviçre’de bulunan HDP milletvekili ve anayasa profesörü Mithat Sancar dün katıldığı Yeşiller Partisi’nin kongresinde bir konuşma yaptı. Sağ-popülist siyasetin uluslararası planda yükselişine karşı demokrasi yanlılarının da uluslararası işbirliği yapmasını savunan Sancar Yeşiller Partisi üyelerince dakikalarca ayakta alkışlandı.

İsviçre’nin La Chaux-de- Fonds kentinde gerçekleştirilen toplantıya Yeşiller Eş Genel Başkanları Regula Rytz ve Luca Maggi, Yeşiller Partisi Fraksiyon Başkanı Balthasar Glättli, Federal Parlamento milletvekili Sibel Arslan ve Bern Kanton milletvekili Haşim Sancar’ın yanısıra HDP milletvekili Mithat Sancar da konuşmacı olarak katıldı.

Bern Kanton Milletvekili Haşim Sancar’ın, Mithat Sancar’la olan soyadı benzerliğine atıfta bulunarak Mithat Sancar’ı “politik kuzen“i olarak takdim etmesi salonda gülüşmelere neden oldu. Daha sonra sözü alan Mithat Sancar Türkiye’de yaşanan süreci ana hatlarıyla özetleyerek, Erdoğan rejiminin bütün kabul edilemez uygulamalarına karşın Avrupa’nın suskunluğunu eleştirerek, bu suskunluğun uluslararası alanda sağ-popülist politikaların gelişmesine hizmet ettiğini belirtti.

DAKİKALARCA AYAKTA ALKIŞLANDI

Bugünün Türkiyesinde yaşananlarla George Orwell’in totoliter bir rejimi tarif ettiği “1984” adlı romanı arasında paralellik kuran Mithat Sancar, bir kez daha Avrupalı dostlarından acıma beklemediklerini, beklentilerinin ortak sorunlarına karşı somut çalışmaların yapıldığı bir işbirliği, uluslararası bir demokrasi hareketini yaratmak olduğunu ifade etti. Konuşmasını böylesi yakın bir işbirliği çağrısıyla tamamlayan Sancar, Yeşiller Partisi üyeleri tarafından dakikalarca ayakta alkışlandı.

Daha sonra sahneye çıkan Federal Parlamento milletvekili Sibel Arslan, kendilerini demokrasi mücadelesine adamış iki Sancar arasında bulunmaktan duyduğu mutluluğu ifade ederek delegelerin oylarına sunulmak üzere Türkiye’deki son gelişmeler üzerine hazırlanan karar önerisini okudu.

STRATEJİK PARTNERLİK KOŞULLANDIRILMALI

Oybirliğiyle kabul edilen karar önerisinde Avrupa ülkelerinin Türkiye’nin her geçen gün daha fazla diktatörlüğe gidişine karşı sesiz kalmaya hakları olmadığı ifade edilerek, bu bağlamda İsviçre’nin de ortak bir sorumluluk taşıması gerektiği ve tavırsız kalmasının kabul edilemez olduğu vurgulanıyor.

Öneri şöyle devam ediyor:

“Yeşiller Türkiye’de yaşananlardan oldukça kaygılıdır:

1.            Demokratik yollardan seçilen HDP milletvekilleri ve belediye başkanları tutuklanmıştır. Yeşiller milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını şiddetle eleştirmektedir.

2.            Medya kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin kapatılması ve hareketlerinin kısıtlanması yoluyla ifade ve basın özgürlüğüne saldırılar gerçekleştirilmektedir.

3.            Akademisyenler ve gazeteciler tutuklanmakta, yargıçların tutuklanması ya da görevlerine son verilmesiyle hukuk devletinin içi boşaltılmaktadır.

Yeşiller Federal Hükümet’ten şunları talep etmektedir:

1.            Türkiye’de insan haklarının, özellikle işkence yasağının ve adil yargılanma hakkının tekrar yerleştirilmesi ve idam cezasının geri getirilmesinin engellenmesi için ne gerekiyorsa yapılmalıdır.

2.            İnsan hakları savunucularının korunması için düzenlenen Federal Hükümet yönetmelikleri işlerliğe sokulmalıdır.

3.            Kürt ve azınlık hakları, demokrasi ve ekoloji için çalışan ve demokratik yollardan seçilen HDP milletvekillerinin tutuklanması sert bir biçimde eleştirilmeli ve hemen serbest bırakılmaları için bütün diplomatik yollar denenmelidir. İsviçre’nin Türkiye temsilcilikleri hapis tutulan parlamenterleri ve Diyarbakır Belediye Başkanları Gülten Kışanak ve Fırat Anlı gibi tutuklu belediye başkanlarını ziyaret etmelidir.

4.            İşkencenin Önlenmesi İçin Avrupa Komitesi’nden Türkiye’deki cezaevlerinin denetlenmesi talep edilmeli.

5.            İsviçre’nin Türkiye’deki temsilcilikleri tutuklu politikacıların duruşmalarına dinleyici olarak katılmalı ve gözlemleri konusunda bilgi vermeli.

6.            Bölgesel sivil toplum kuruluşları insan haklarının ihlallerini tespit etme ve raporlama çalışmalarında desteklenmeli.

7.            Savaş malzemelerinin ihracı hemen durdurulmalı ve Uluslararası Silah Ticareti Anlaşması ve İsviçre Savaş Malzemeleri Yasası (İhraç Kontrolü Kuralları) çerçevesinde İsviçre’nin ihraç ettiği savaş malzemelerinin nerede ve nasıl kullanıldığı üzerine bir araştırma yapılmalı.

8.            “İnsani vize“ uygulamasının pratikte işlerliğini olup olmadığı, bu tür vize başvurularının hızlı bir biçimde değerlendirilip değerlendirilmediği netleştirilmeli ve kamuoyuna duyurulmalıdır.

9.            İsviçre anlaşmazlıkların barışçıl çözümü için dostane çabalarını önermelidir.

10.          The Security Council Resolution 1325’in kadınlar, barış ve güvenlik için ilkelerine başvurulmalıdır. Bu çerçevede kadınların korunması, cinsel şiddetin önlenmesi ve barış görüşmelerinde kadınların rol alması için çaba sarf edilmeli.

11.          Türkiye ve EFTA arasında yapılan Serbest Ticaret Anlaşması’nın derinleştirilmesi için müzakereler ve Yatırımların Korunması Anlaşması dondurulmalıdır. Bu anlaşmalar ve Türkiye’yle kurulan stratejik partnerlik barış görüşmelerinin tekrardan başlatılmasına, Temel Hak ve Hürriyetler’e saygıyla hareket edilmesine ve hukuk devleti ve demokrasinin tekrar hakim kılınmasına koşullandırılmalıdır.

“ARZUMUZ İSVİÇRE’NİN İLTİCA STATÜSÜ İÇİN DAHA AKTİF DAVRANMASI”

Delegeler Kongresi’nin bitiminden sonra İsviçre Yeşiller Partisi’nin Fraksiyon Başkanı olan Balthasar Glättli ile kısa bir röportaj yaptık:

-Sayın Glättli, birçok Türkiyeli artık kendilerini Türkiye’de güvende hissetmiyor. Kendilerini etnik, dini, siyasi ve cinsel kimlik temelli ayrımcılık nedeniyle tehlike içinde hissediyor ve devlet baskısını dayanılmaz buluyorlar. Pek çok insan Türkiye’yi terk etmek ve Avrupa’ya gelmek istiyor. Bu insanların arasında siyasi sığınma talebinde bulunmak isteyenler de var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bugünkü toplantıda da sıkça ifade edildiği gibi Türkiye’de sivil insanlar üzerinde yaşanan baskılar ve demokratik hak ihlalleri artık çok daha fazla ve görünür. Bu durum İsviçre’ye siyasi sığınma talebinde bulunmak isteyen insanlar açısından pozitif yanıt alma şanslarını arttırıyor mu?

Başta şunu belirtmem gerekiyor: İsviçre’ye sığınma talebinde bulunmak isteyen insanlar önce buraya gelebilmeyi başarabilmeliler. Daha önceden İsviçre Devleti sığınma talebinde bulunmak isteyen insanlara Türkiye’deki İsviçre Temsilciliklerine başvurma yoluyla sığınma talebinde bulunma imkanı sunuyordu. Bu olanağı sunan tek Avrupa ülkesi İsviçre’ydi. Eğer İsviçre temsilciliğine yapılan ilk başvuruya olumlu yanıt verilirse sığınma talebinde bulunan kişi İsviçre’ye getiriliyor ve iltica süreci burada başlatılıyordu. Maalesef İsviçre bu olumlu uygulamaya birkaç yıl önce son verdi.

Bana göre Türkiye’de yaşananlar birçok insana sığınma talebinde bulunmak için yeterli nedeni sunuyor. Tabii bunun pratikte böyle olduğunu söyleyemeyiz. Arzumuz ve talebimiz İsviçre’nin kendi ülkelerinde baskı ve zulüm gören insanlara iltica statüsünü tanımak için daha aktif davranmasıdır. Ulaşabildiğim istatistiklere göre Almanya’ya yapılan ilticalarda son zamanlarda belirgin bir artış var. İsviçre’de ise bir artış görünmüyor.

Bu konuyla ilgili bir önemli noktayı da belirtmeden geçmemek gerekiyor. Terör örgütü diye kabul edilen bir organizasyona üye olmak sığınma talebinin reddedilmesinin yasalarla belirlenen bir gerekçesi. Ancak pek çok diğer Avrupa ülkesinden farklı olarak İsviçre PKK’yi terör örgütü olarak nitelendirmiyor.

Bildiğiniz gibi bugün burada Türkiye’de yaşanan son siyasal duruma ilişkin bir karar önerisi sunuldu ve oy birliğiyle kabul edildi. Sibel Arslan’ın okuduğu bu karar önerisinin “Yeşiller’in Federal Hükümet’ten Talepleri“ başlığı altında yer alan ikinci maddesinde Federal Hükümet’e insan hakları savunucularının korunmasına yönelik kendi yönetmeliklerine, Türkiyeli insan hakları savunucuları için başvurulması talebinde bulunuyoruz. Bu zaten var olan bir yönetmelik, önemli olan işlerliğe sokulması.