Fransa 1980’li yıllardan bu yana topraklarında en çok terör eylemi gerçekleşen Avrupa ülkesi olma özelliğine sahip.

O yıllardan bu yana "İslamcı" ve/veya "Cihatçı" olarak adlandırılan terör örgütlerinin hedefinde.

Diğer Avrupa ülkelerinde de terör saldırıları meydana geldi ancak bunların hiçbiri Fransa’dakiler kadar kanlı ve kitlesel olmadı.

Ocak ve Kasım 2015'te Paris'te meydana gelen ve 150'ye yakın kişinin yaşamını yitirmesine neden olan saldırılar belleklere kazındı, Fransız toplumunda kolektif travmaya neden oldu.

CHARLİE HEBDO İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN SEMBOLÜ HALİNE GELDİ

Paris'te Ocak 2015'te Charlie Hebdo dergisini hedef alan terör saldırısı diğerlerinden çok farklıydı.

Bugün de devam eden bambaşka bir tartışma başlattı.

Tartışmanın temelinde derginin geçmişte yayımlamış olduğu, Müslümanların gözünde Muhammed Peygamber'e hakaret içeren karikatürler yatmakta.

Esasen goşist eğilimli ve marjinal bir dergi olan ancak 2015 saldırısı sonrası ülkede ifade özgürlüğünün sembolü haline gelen Charlie Hebdo'ya yönelik saldırıyla ilgili davanın duruşmaları geçtiğimiz 2 Eylül’de başladı.

Charlie Hebdo, ilk duruşma günü, 2015 saldırısının nedeni olan o tartışmalı karikatürleri bir kez daha ve kapaktan yayımladı. Karikatürlerin yayımlanmasının ardından El Kaide'den Fransa’ya tehdit gelmeye başladı.

Fransa’ya birkaç yıl önce gelmiş Pakistanlı bir genç, 29 Eylül’de Charlie Hebdo’nun Paris’teki eski bürosunun önünde bıçaklı eylem gerçekleştirdi.

MACRON: KARİKATÜRLERDEN VE RESİMLERDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ

Karikatürleri "ifade özgürlüğü" temalı bir derste 8’inci sınıf öğrencilerine gösteren tarih öğretmeni Samuel Paty ise 16 Ekim’de Paris banliyösünde görev yaptığı okuldan evine dönerken 18 yaşındaki Çeçen kökenli bir Rus genci tarafından sokak ortasında kafası kesilerek katledildi.

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Paty anısına 21 Ekim’de Paris Sorbonne Üniversitesi’nde düzenlenen ulusal anma töreninde yaptığı konuşmada, "Karikatürlerden ve resimlerden başkaları geri adım atsa da biz vazgeçmeyeceğiz" şeklinde konuştu.

Bu cümle Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu birçok ülkeden tepki almaya başladı. Fransa’ya tehditler yağdı. Fransa Emniyet Genel Müdürlüğü 1 Kasım’daki Azizler Günü öncesi ülkeye yönelik terör tehdidinin arttığını bildirdikten birkaç gün sonra, 29 Ekim'de, ülkenin Akdeniz sahilindeki Nice kentinin merkezinde bir kilisede üç kişinin ölümüyle sonuçlanan yeni bir saldırı meydana geldi.

Saldırıyı, 20 Eylül’de önce Lampedusa Adası, ardından da 9 Ekim’de Bari (İtalya) üzerinden Avrupa’ya giriş yaptığı, Fransa’ya ise sadece birkaç gün önce geldiği tespit edilen ve poliste hiçbir kaydı bulunmayan 21 yaşındaki Tunuslu bir gencin gerçekleştirdiği ortaya çıktı.

O da Samuel Paty cinayetinde olduğu gibi kurbanlarını, boğazlarını keserek veya bıçaklayarak öldürdü.

KARİKATÜRLER BAŞKA ÜLKELERDE DE YAYIMLANDI

Her ne kadar bu son iki saldırının arka planında Charlie Hebdo karikatürleri görünse de, Fransa'ya yönelik yıllardır devam eden terör saldırılarının sadece bu karikatürler nedeniyle gerçekleştiğini söylemek yeterli bir açıklama olmayabilir. Zira bu karikatürler başka ülkelerde de yayımlandı. Birçok ülke geçmişte bu karikatürlerin yayımlanmasını ifade özgürlüğü kapsamında gördüğünü açıkça beyan etti.

ÖYLEYSE NEDEN FRANSA?

Radikal dinci terör örgütlerinin Fransa’yı hedef almalarının nedenlerinin başında Fransa’nın laik modeli ve bu model üzerine oturtulmuş eğitim sistemi geliyor.

Fransız sistemi, değişik dinlere mensup birey veya toplulukların, kendi dini gelenek ve kültürleriyle yan yana yaşamalarına Anglosakson dünyasındaki kadar olanak tanımıyor veya sıcak bakmıyor.

Örneğin Fransa’da bir ilköğretim öğretmeni İngiltere veya ABD’de olduğu gibi sınıfta başörtülü ders veremez. Fransa’da devlet laiklik ilkesi gereği dinlere karşı "tamamen tarafsız" olmak zorunda.

Bu nedenle kamu sektörü çalışanlarının çalışırken dini inançlarını açığa vurmaları imkansız. Başörtüsü gibi kipa veya gözle görünür bir haç kolye de yasak. Fransız devletinin bu alanda esnek davranmamakta direnmesi nedeniyle ülkedeki muhafazakar Müslümanlarla gerçek anlamda diyalog kurulamıyor.

MÜSLÜMANLARIN SAYISI BİLİNMİYOR

Avrupa Birliği içinde, topraklarında en kalabalık Müslüman nüfusa sahip ülke olma özelliğine de sahip Fransa. Ülkede etnik ve dini kökene dayalı sayım yasak. Dolayısıyla resmi olarak Müslümanların sayısı tam olarak kaçtır, o dahi bilinmiyor. Ancak bağımsız kaynaklar bu sayıyı beş ile yedi milyon arasında gösteriyor. Müslüman nüfusun ezici çoğunluğu, geçmişte Fransız sömürgesi olmuş Kuzey ve Orta Afrika ülkelerinden gelmekte. Bu nüfusun en azından bir bölümü sömürgeci geçmiş ve bu geçmişle gerçek anlamda yüzleşilmemiş olması nedeniyle Fransa’ya tepkili.

Onlarca yıldır Fransa’da yaşıyor ve Fransız vatandaşı olmalarına rağmen toplumun özellikle sağ ve aşırı sağcı katmanları tarafından "gerçek Fransız" olarak görülmüyor olmak, hatta mesleki ve sosyal yaşamda dışlanmak da bu tepkinin ölçüsünü yükseltiyor. Bu tepkiyi görmek ve hissetmek için büyük kentlerin varoşlarında, sosyal konutların olduğu semtlerde dolaşmak yeterli.

MÜSLÜMAN COĞRAFYADAKİ ÇIKARLAR

Sömürgecilik geçmişi nedeniyle Fransa’nın Afrika kıtasında ve Yakın Doğu'da siyasi, ekonomik ve kültürel çıkarları da mevcut. Bu coğrafyalardaki ülkelerle ilişkiler, dış politikasının ana eksenlerinden birini oluşturur.

Fransa bu bölgelerde nüfuz kaybetmemek için gerektiğinde askeri müdahalede de bulunuyor. Ortadoğu’daki ayağı olan Lübnan’ın geleceğinde mutlaka söz sahibi olma isteği, Filistin sorununun çözümünde masada olma ısrarı, Libya’da Kaddafi rejiminin devrilmesindeki rolü, Suriye Savaşı'na karışması, Afrika’nın Sahel bölgesindeki askeri varlığı ve son olarak Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Yunanistan arasındaki krize Atina’nın yanında doğrudan müdahil olması aynı çıkar kaygısından kaynaklanıyor. Bu coğrafyalardaki ülkelerin ortak özelliği, nüfuslarının çoğunluğunu Müslümanların oluşturması. Bunun sonucu olarak da Fransa’da Müslümanlarla ilgili her gelişme bu ülkelerde derhal yankı yapıyor.

"FRANSA İSLAMI"

Bu gelişmelerden biri ve belki de en önemlisi devletin "Fransa İslamı" adını verdiği; Fransız Cumhuriyeti’nin, başta laiklik olmak üzere temel ilkelerine sadık bir örgütlenme oluşturmak. Bu örgütlenmenin ne ve nasıl olacağı konusunda Fransa’daki siyasi partiler dahi kendi aralarında anlaşamıyor.

DW Türkçe’den Kayhan Karaca’nın haberine göre,  Fransa "laik" bir devlet olduğundan bu tür bir yapılanmayı örgütlemesi aslında mümkün değil.

Ülkedeki Müslümanlar değişik coğrafyalardan geldiklerinden ve kimi zaman değişik İslami uygulamalara sahip olduklarından (mesela Türkler ve Kuzey Afrikalılar için Ramazan aynı gün başlamıyor), Fransız devleti bu konuda kendisine gerçek bir muhatap da bulamıyor. Cumhurbaşkanı Macron’un girişimiyle Aralık başlarında Bakanlar Kurulu gündemine gelmesi beklenen "İslamcı Bölücülükle Mücadele Yasa Tasarısı" da daha şimdiden yeni tartışmalar yaratmaya aday.