Sosyal eşitsizliğe karşı isyanın öncülerinden “Wall Street’i İşgal Et” hareketinin teorisyenlerinden Charles Eisenstein’a göre, geleceğin toplumunda para ve toplumsal ilişkiler yeniden tanımlanacak.

 

2008’de küresel finans krizi merkezinde sosyal eşitsizliğe isyanın baş aktörlerinden biri de geçtiğimiz günlerde birinci yılını dolduran “Wall Street’i İşgal Et” (Occupy Wall Street) hareketiydi. Hareketin teorisyenlerinden Charles Eisenstein, 21. yüzyılın adından sıkça söz edilen bir araştırmacı, yazar ve düşünürlerinden.

 

Bilişim Zirvesi’nin konuğu olarak bir süre önce İstanbul’a gelen Eisenstein, “Kutsal Ekonomi: Geçiş Çağında Para, Armağan ve Toplum” kitabıyla, para, faiz, ekoloji, teknoloji, toplum ve insan ilişkileri üzerine geliştirdiği yenilikçi düşünceleri ile alışılmışın dışına çıkıyor.

 

Deutsche Welle Türkçe servisinin sorularını yanıtlayan Eisenstein, daha kötüsünü göreceğimiz krizlerin geleceğin toplumunda para, borç kavramları ile ekonomi, toplum ve birey ilişkilerinde keskin dönüşümlere yol açacağını söylüyor.

 

DW: İçinde bulunduğumuz küresel krize sizce sadece ekonomik bir kriz mi?

Eisenstein: Hayır, bu sadece bir ekonomik kriz değil. Para sosyal bir sözleşmedir, dolayısıyla mevcut sistemin yarattığı sosyal ve çevresel maliyetler de çok yüksek. Paranın hayatın belli alanlarından çekilmesini sağlamalı ya da doğrudan paranın doğasını değiştirmeliyiz. Bildiğimiz her toplumda faiz, refahın polarizasyonu ve sonunda sosyal çöküşe neden oluyor. Büyümenin sosyal ve ekolojik sınırlarına ulaşmış durumdayız ve krizden kurtulamayacağız.

 

DW: Paranın yeni tanımı nasıl olmalı? İçinde bulunduğumuz krizde en kötüsü geride kaldı mı?

Eisenstein: Hayır, her şey daha da kötüleşecek. Toplumlar da bireyler gibi eski yollarımız işlerken büyük değişimlere gitmekten kaçınıyoruz. Eski sistem yürümüyor, ama hala çalıştığını varsayıyoruz. Finans piyasalarında söylendiği gibi: “Varsay ve devam et” (Pretend and extend).

 

DW: Son dönemde ciddi bir büyüme içerisindeki Türkiye’yi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Eisenstein: Bazı ülkelerin ürüne dönüştürülecek doğal kaynakları, tüketiciye dönüşmemiş sosyal sermayeleri ve hizmetleri hala var. Türkiye de böyle bir ülke. Batı dünyasında verimlilik düşüncesi tam bir çıkmazda: 400 yıllık işten tasarruf sağlayan teknoloji ilerlemesine karşın, eskisinden çok daha fazla çalışıyoruz.

 

DW: "Occupy Wall Street" hareketinin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Eisenstein: İnsanlar artık parlak ve cazibeli Hollywood dünyasının ötesini, yabancılaşma, yoksulluk, zenginle ve fakir arasındaki uçurumu, obeziteyi ve boşluk duygusunu da görmeye başladı. Occupy Wall Street (OWS) hareketini “biz ve onlar” mantığından ayırmak istedim, çünkü bence sistem yüzde 1 için bile işlemiyor. Kazananlar bile mutlu değil. Kazandığınızda aslında onu gerçekten istemediğinizi fark ediyorsunuz. OWS hareketi “halkın gücünün” bir ifadesi ve yeniden yeşerecek.

 

DW: Peki Türkiye gibi “gelişmekte olan ülkeler” gelecek stratejilerinde neyi esas almalı?

Eisenstein: Gelişmekte olan ülkeler umarım ABD’nin gelişme modelini izlemezler. Geniş kesimlere ulaşan ekolojik bir yaklaşım benimsenmeli. Örneğin mekanik, kimyasal, genetiği değiştirilmiş organizmaları (GDO) içeren bir tarım yerine, permakültür (kalıcı tarım) uygulanmalı. Ayrıca büyük hidroelektrik projeleri yerine güneş enerjisine ağırlık verilmeli. Nükleer hidroelektrikten de kötü. Asıl uyanış daha büyük bir kriz gerçekleştiğinde olacak. Doğal bir felaket ya da jeopolitik bir kriz hemen yarın gerçekleşebilir ve her şey dağılabilir. Bu giderek gerilen bir ip gibi, ne kadar gerilirse, kopması o kadar kolay olur.

 

© Deutsche Welle Türkçe

Söyleşi: Kıvanç Özvardar / İstanbul

Editör: Hülya Köylü