GÜLSİN HARMAN / Milliyet

 

DEĞİŞİM İÇİN PROTESTO DEĞİL TOPYEKÛN İSYAN

Küreselleşme karşıtı hareketlerin içerisindeydiniz. ‘İşgal Et’ (Occupy Wall Street) başyapıtınız diyebilir miyiz?

İlk kez 1999’da Seattle’da Dünya Ticaret Örgütü’nün toplantısına karşı protestolara katıldım. Yale’de kendini anarşist olarak tanımlayan bir öğretim görevlisiyken gösterilere katılmaya karar verdim. Seattle, Cenova ve Washington DC’deki gösteriler güçlüydü ama İşgal Et’in başarısını beklemiyordum. Dürüst olacağım, 17 Eylül’de Zuccotti Park’ta (finans merkezinde işgal edilen bölge) o kadar insanı görünce çok şaşırdık. Bu arada, İşgal Et’i ben başlatmadım. Sadece doğru zamanda doğru yerdeydim. Beni olduğumdan daha önemli biri gibi gösteriyorsunuz! (gülüşmeler)

 

İşgal için çağrı yapan Adbusters dergisindeki yazılarınızda protesto ve doğrudan eylem arasında bir ayrım yapmıştınız. Biraz açıklar mısınız?

Protesto kavramı baştan iktidarın göstericilerden üstün olduğunu kabullenir, çünkü onlardan talepte bulunmuş olursunuz. Küreselleşme ya da NATO karşıtı gösterilerde Bush’un resimleri taşınıyordu, bu onu olduğundan önemli kılar. Bir kasaba düşünün. Belediye başkanı suyu paralı hale getirmek için özel bir şirketle anlaşmış olsun. Eğer halk gidip belediyenin önünde gösteri yaparsa bu protestodur. Belediyenin etrafında oturup kuşatırsa bu sivil itaatsizlik olur. Herkes evinin bahçesinde kuyu açarak su ihtiyacını karşılarsa bu ‘doğrudan eylem’ olur.

 

‘İŞGAL ET’ PROTESTO DEĞİL

‘İşgal Et’ doğrudan eylem ruhuyla şekillendi. Doğrudan eylem mevcut iktidar yapılarının meşruiyetini tanımaz. Anarşist gelenek “Her şeyi şimdi yapalım” der. Herkes ‘Hareketiniz ne istiyor?” diye soruyor; iktidardan bir talebimizin olmamasını sağlamak en önemli şey.

En başında İşgal Et’in bir protesto gösterisi olmaması için çaba sarf ettik. İşgal edilen yerlerde kurulan halk meclisleri ve çalışma grupları hiyerarşik değil, herkesin söz hakkı var; kararlar ortak rızayla alınıyor.

 

Kahire, Madrid, Santiago, Frankfurt, Montreal gösterilerle sarsıldı. Gösteriler eşzamanlı mı yoksa birbirlerinin doğumuna yardımcı mı oluyor?

Dünyanın farklı yerlerinde gösteriler birbirini tetikliyor. New York’ta Mısırlılar, İspanyollar, Tunuslular vardı. “Biz yüzde 99’uz” sloganını Madrid’den gelen bir eylemci buldu. Tahrir’den gelen bir Mısırlı “Toplantılarınızı yuvarlak biçimde yapıyorsunuz, hilal biçimde yapmalısınız ki geride duranlar rahatça öne gelip konuşabilsin” dedi. Protestoların nasıl bu kadar hızlı yayıldığını merak edenler var. İnsanları işlerin yolunda gitmediğine ikna etmeniz için uğraşmanıza gerek yok ki!

 

RADİKAL SAVRULMALAR YAŞANIYOR

Fakat sisteme olan öfke özellikle Avrupa’da aşırı sağa ve ırkçılığa kayış olarak da görülebiliyor.

Paris Komünü ve Mayıs 1968 gibi büyük hareketlerde insanların görüşlerinin radikal uçlara gidip gelmesi beni hep heyecanlandırmıştır. Paris Komünü’nden kısa süre öncesine kadar eski rejimin temsilcilerine oy veriliyordu. Sonra bir anda devrim için ölümüne savaşır oldular. 1960’larda ABD’de öğrenci hareketleri kuvvetliydi ama 1968’de Cumhuriyetçi Richard Nixon başkan seçildi. Belirleyici olan insanların bambaşka bir düzeninin kurulabileceğini düşünememesiydi.

_________________________________________________________

ANARŞİSTLİĞİ YÜZÜNDEN YALE’DEN ATILDI

1961’de New York’ta doğan Graeber, Chicago Üniversitesi’ndeyken kazandığı prestijli Fullbright bursu sayesinde doktora tezinde Madagaskar’da halk meclisiyle yönetilen topluluklar üzerine çalıştı. Çağımızın en önemli antropologlarından biri olarak gösterilen Graeber, Yale Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışırken sözcülüğünü yaptığı radikal anarşist gruplarla küreselleşme karşıtı gösterilerde ön sıralarda yer aldı. 2007’de Yale, başarılı antropoloğun sözleşmesini yenilemedi. Halen Londra’da Goldsmiths Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdüren Graeber, Eylül 2011’de New York’ta gelir eşitsizliğine karşı başlayan işgal hareketinin teorik altyapısını anti-kapitalist Adbusters dergisindeki yazılarıyla oluşturdu.

_________________________________________________________

DEVLETLER BORÇLARI AFFEDECEK

“Borç: İlk 5000 Yıl” adlı kitabında Graeber tarih boyunca maddi borcun nasıl ahlaki anlam kazandığını inceledi. Borca boğulmuş toplumları isyanın itici gücü olarak gören Graeber şöyle diyor: “ABD’de Merkez Bankası mortgage borçlarının affedilmesi için plan hazırlıyor. Öğrencilerin üniversite borçlarının affedilmesi için bir yasa Kongre’de görüşülüyor. Kilit nokta bu ne kadar yaygın ve açıkça yapılacak. İktidarlar bunu sessizce yapmak isteyecek. Ben diyorum ki; mümkün olduğunca açık yapalım ve yeni bir tarihi çağa girdiğimiz anlaşılsın.”

 

LİDERLER BANA AKIL DANIŞIYOR DEMEK Kİ DOĞRU YOLDAYIZ!

David Graeber Alman liderlerin kendisinden randevu alarak tavsiye istediğini anlattı

“En geç iki kuşak içerisinde kapitalizmin sona ermemesi için hiçbir nedenimiz yok” diyorsunuz. Sistem çöküyor mu?

Bence esas liderler bunu düşünüyor. Dünyanın her yerinde iktidarlar korkuyor çünkü hiçbir somut planları yok. Bir sonraki adımın ne olacağını bilemiyorlar. Almanya’da üst düzey politikacılar benimle görüştü, bir anarşiste danışmaya başladılarsa gerçekten endişeliler demektir! Ekonomik büyümenin fiziksel sınırlarına dayandık. 1960’ların ve ‘70lerin halk hareketleri çok büyük etki bıraktı. Korkan iktidarlar bütün sistemi insanları başka bir dünyanın mümkün olmadığına ikna etmek üzerine kurdu. Öncelikleri buydu. Batı’da orta sınıf “Tamam komünist olmayacağız” dedi. İktidar da pazarlık edip refahtan bir parça vermeye ve siyasi hakları tanımaya çalıştı. Fakat araç olarak kullandıkları kredi ve borçlandırma sistemi çöktü.

 

 ‘İşgal Et’ hareketinin ve diğer isyanların geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Şimdiden terimleri ve düşünce biçimini değiştirdik. Gösterilerden önce bütçe krizinden, borçlanmadan bahsedilirdi artık gelir eşitsizliğinden bahsediliyor, gerçekten demokratik bir sistemde yaşayıp yaşamadığımız sorgulanıyor. Bu bir kırılma noktası. Beyaz, orta sınıf Amerikalılar barışçıl gösterileri sırasında anti-terör timlerinden şiddet gördüler. Uzun vadeli olarak daha yerel örgütlenmelere döneceğimizi düşünüyorum, bu iyi olacak. Sendikalar ve çeşitli hak örgütleri ittifaklar kuruyor. 2008’den de şiddetli bir ekonomik kriz yaşanacak.

 

AKTİVİST KUŞAĞIN ÖMRÜ ÜÇ YILDIR

Bu durumda tepkiler daha da şiddetlenecek?

Elbette. New York’ta 1 Mayıs’ta 200 bin kişi yürüdü. Ana akım medya bunu vermedi. Seattle’dan şunu anladık: “Bizi görmezden gelirseniz o kadar büyük bir şey yaparız ki yer vermek zorunda kalırsınız”. Şu anda ayaklanmaların itici gücü her zaman olduğu gibi gençler. Geleceklerinin çalındığını görüyorlar nasıl sessiz kalmalarını bekleyebiliriz? Fakat aktivist kuşağın ömrü 3 yıldır. Alttan yeni kuşağın gelmesi gerekir.

 

Mayıs 1968’le benzer noktaları var mı şu anki gösterilerin? Karşılaştırabilir misiniz?

Aynı anda dünyayı saran devrimsel hareketlenme açısından benzer. 1968, gençliğin bürokratik rejimlere ve değer yargılarına isyanıydı. Şimdi yaşananlar politika anlayışımızı değiştiriyor. Neo-liberalizm imajını kurtarmaya çalışıyor. Ortak nokta en temel kabullenmelerimizin sorgulanması. Şimdiki süreç kesinlikle daha sert ve dönüştürücü.