Türkiye’de gündem ışık hızıyla belirleniyor sanki. Her şey o kadar hızlı cereyan ediyor ki, bir olayı kavrayıp onun muhasebesinin yapamadan başka durumlar vuku buluyor. Bu da zihin bulanıklığına neden oluyor. Kitle iletişim araçlarının hükümet tarafından denetim altına alınması, bu zihin bulanıklığının hükümetin istediği doğrultuda gerçekleşmesine vesile oluyor.
 
Zihni bulanık olanlar, her şeyi göze alan bir cehaletin içindedirler ve bu cehalet korkunç bir cesaret taşır. Tıpkı Hasan Sabbah’ın fedaisinin sadece bir emirle kendini kuleden aşağı atması gibi. Buradaki cehalet, cennetin anahtarı ve hurileri ile taçlandırılmıştır. Ülkemizde hali hazırda olan ve bu şekilde eğitilen bir cehalet ordusu var.
 
Siyasal iktidarı, AKP’yi çıkısından bugüne incelediğimizde, argümanlarının ve retoriğinin gün içinde, konuşma yaptığı bölgeye ve seslendiği hedef kitleye göre değiştiğini görürüz. Kendi içindeki tutarsız, çelişkili politikalarına rağmen iktidar varoluşunu bu cehalet kesime borçlu.
 
AKP’nin sağ popülist yaklaşımının sağ radikalizme ivmeli dönüşümü yaşıyoruz uzunca bir süredir. Bunun pratiği gerek siyasal aktörlerce gerekse de tabanı olan cehalet kesimi ile gerçekleştirilmekte.
 
Sağ popülizm karşıtlığı esas alır. Ülkemizde AKP’nin öncülüğünde bu karşıtlığının bir ucunu laik-cumhuriyetçi egemen politik çizgi oluştururken diğer ucunu ise İslamin dışında kalan inançlar, Türk kimliği dışında kalan etnik kimlikler alır. Sağ popülist aktör AKP, bu kimlikler üzerinden karşıtlık yaratarak kendi homojen taban kimliğini yarattı. Bu anlamda Tayyip Erdoğan’ın 2009’da “one minute … daha da Davos’a gelmem” çıkışı değil sadece Türkiye’de değil Orta Doğu’da İslami çevrelerde yankı buldu. O günden bugüne Israil düşmandan dosta dönüştü. Yeni çehreler düşman sonra dost sonra yine düşman oldu Rusya, IŞİD gibi.
 
Politik alanda sarf edilen karşıtlıklar ve totaliterlerşen siyasal iktidarın cehalet ordusu Çinli diye Koreli turistlere şiddet uyguladılar, Kürt öğrencilerin evlerini bastılar, Alevilerin evlerini işaretlediler, inşaat isçilerini linç ettiler… Bu siyasal ve sivil faşizm bir birine paralel bir şekilde arttı ve artmakta. Bundan dolayı dün Rusya büyükelçisi Andrey Karlov’a bir suikastın düzenlenmesi ve katilin polis ve de AKP üyesi olduğunun söylenmesi şaşırtmıyor. Çünkü hükümetin dün dost olunduğu bugün düşman; düşman olduğu da bugün dost olabiliyor. Dünün okyanus ötesi derin aşkı bugün nefrete dönüşebiliyor. Ancak cehalet ordusu siyasal iktidar gibi hızlı manevralar yapamıyor.
 
Görülen o ki bu düşman-dost siyah beyaz resimde iktidar kendi kuyusunu kazıyor.