Romain Gary “hayatta başka hiçbir şeyde başarılı olamamış insanların edebiyata sığındıklarını” söyler, bizim memlekette ise herhangi bir işte başarılı olamayan boş insanların uğraşı “siyaset” olarak görülür. Kıraathanelerimizde, kahvelerimizde sabahtan akşama memleket kurtarılır, mühim tarihi ve içtimai meseleler çözüme kavuşturulur. İlber Ortaylı hocamız şöyle diyor; “Her yerde tam bir hergele kılıklı adamlar, kalitesiz haytalar boy gösterdi. Kelime yok, lisan yok. İngilizce öğrendiğini zannediyor, ne konuştuğu belli değil. İstanbul'da yaşadığımız tam olarak budur... İstanbul'u esasen İstanbul'da yaşayan insanlarla yok ettik...”

Bizdeki düğün ve kutlama kültürü kadar şaşırtıcı çok az şey vardır. Cafcaflı mekânlarda yapılan en havalı düğünler bile, başta gayet ağır bir klasik müzik ile başlar. Sonra hafif Batı müziği, sonra yabancı pop derken, 1980-90’ların Türk popuna geçiverir. Promil seviyesinin de artmasıyla, başta asil asil süzülen hanımefendiler ve beyefendiler, birden kendilerini bir Ankara havasına, Ankara’nın bağlarına, kasap havasına ve en ağırından arabesk ve taverna müziklerine kaptırmışlardır. Katılımcıların etkinlik başındaki ile sonundaki zihinsel ve ruhsal düzenleri saatler içerisinde olağanüstü dalgalanmalar gösterir. Bir nevi psikanaliz veya psikodrama seansı gibidir. Bu durum ve bu manzara bir kasabada çay bahçesinde yapılan bir nişan veya düğünde de böyledir, Boğaziçi Üniversitesi Kennedy Lodge’da, rektör dâhil tüm akademik kadronun katıldığı bir yılsonu kokteylinde de tamamen aynıdır.

Bakınız, Türkiye’nin tarihi de bir Türk düğününü andırmıyor mu sizce? Ağır ağır başladık, Batılılaşma dalgası esip gürlüyordu. Sanki bütün Türk halkı opera ve baleden çıkmıyordu. Batılı değerler bir bütün olarak el üstünde tutuluyordu. Sonrasında, Menderes-Özal-Demirel ile kendimizi bulduk, saldık. Son dönemde ise iyice koyuverdik. Şu an tam arabesk-taverna aşamasındayız.

Seçim sonrası bir kısım halkın kafası karışık. Hâlbuki ortada hiçbir muğlaklık yok. Beyefendinin bir bildiği vardır. Ak Parti mecliste salt çoğunluğu elde edemediyse de sadece 295’te kaldı. Eksik kalan bu beş (5) koltuk için, elbet Reis bir çaresini bulur. Ayıptır söylemesi, siyasilerimiz pek de omurgalı ve onurlu sayılmazlar. Geçmişte defalarca yaşadığımız birbirinden ilginç örnekleri var. Mesela bir bakanlık (sekreterlik) teklif edildiğinde, eminim birkaç yüz vekil sıraya girecektir. Böylece sadece İyi Parti’ye değil, MHP’ye de ihtiyacı kalmayabilecektir. Zaten son günlerde İyi Partili vekiller tek tek “MHP’ye muhtaç değilsiniz, biz varız” çıkışlarına başladılar. Belki Ak Parti %45 ve CHP %25 oy alsaydı, HDP ve İyi Parti meclise giremeseydi, hazret muradına erecekti. Fakat kutsal liderin iki avucundaki çözümler sayısızdır ve bunları tecrübe etmemiz kaçınılmazdır. Keşke Demirel’in “Biz siyaseti halk için yapıyoruz. Barışmasını bilmeyen kavga etmemeli” sözündeki hikmete vakıf olabilseydi.

Bir olduk, iri olduk, diri olduk ve başkanlık sistemine geçtik. Dünya üzerinde kendisinden en çok alıntı yapılan 10 ekonomist arasında gösterilen Daron Acemoğlu ise “Türkiye ekonomisindeki bozulmanın tek nedeninin seçim belirsizliği olmadığını, Türkiye’nin ciddi ekonomik yapısal sorunlarının bulunduğunu ve doğru yöntemler bulunsa bile bunları çözmenin uzun zaman alacağını, sert iniş ihtimali olduğunu ve sert inişi önlemek için gerekenlerin yapılmadığını” belirtiyor. Zira “Türkiye ekonomisinde, son 10 yılda, çok fazla verimlilik artışı olmadı. Teknolojik gelişme veya gayrimenkul sektörü dışında yatırım artışı yaşanmadı.” Dün açıklanan verilere göre, enflasyon tüm beklentilerin çok üzerinde arttı. 2003 yılına geri dönmüş, başa sarmış olduk. ÜFE %20.16’dan %23.71’e fırladı, TÜFE ise yıllık %15.61 artışa ulaştı. Yani aynen daha dün işaret ettiğimiz gibi. Fakat devletimizin biricik yerli ve milli Merkez Bankasının tahmini “%5”. Şu anda Venezüella, Angola, Arjantin’den sonra dünyanın en yüksek faizi bizde... Çok mu iri olduk ne...

Her neyse. Kendinizi fantastik ve otantik bir kır düğününde farz edin uzunca bir süre. Oynayın gitsin...